Dünyanın geri kalanını yaptırımlarıyla hizaya getirmeye çalışan Avrupa, insan hakları ihlallerini gelişmekte olan ülkelere bir müdahale aracı olarak kullanıyor. Güvenlik gerekçe gösterilerek yapılan ihlaller şöyle sıralanabilir: Irkçılık, göçmenler, İslamofobi, yabancı düşmanlığı, kadına şiddet, soykırım, silah ticareti ve mezhep farklılıkları. Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonunun 25 Şubat’ta Twitter’dan paylaştığı İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 70. yılının kutlandığı tweette geçen “Bugün dahi, ilk defa deklare edildiği gün kadar geçerli bir doküman bu” ifadesi bu bildirgenin işlevselliği konusunu tekrar gündeme getirdi.
Özellikle son yıllarda dünya devletlerine insan hakları ihlalleri konusunda ders vermeye ve AİHM kılıfıyla da yargılamaya kalkan Avrupa; ırkçılıktan inanç hürriyetine, kimyasal saldırılardan sömürgeciliğe kadar birçok insani suçla aslında kendisi insan haklarını ihlal ediyor. Avrupa’nın Suriyeli sığınmacılara karşı uyguladığı yersiz hak ihlalleri de “koruyucusu” olduğu insani değerler konusunda ne kadar ikiyüzlü olduğunu gösteriyor.
Yıldan yıla artan Müslüman ve mülteci karşıtı gösteriler, ırkçı ve yabancı düşmanı saldırılara karşı etkin çözüm yolları aranmaması, artan çocuk ve kadın tecavüzleri de dâhil olmak üzere yeterli önlemlerin alınamıyor oluşu insan hakları meselesini yeniden gündeme getiriyor.
Bildirgede hiçbir şekilde din ayrımı yapılmayacağı belirtilmesine rağmen, “Çağdaş uygarlığın ve etik değerlerin beşiği ve koruyucusu” olmakla övünen Batı’da, Müslümanlar sırf inançlarından dolayı ayrımcılığın ve devlet terörünün hedefi oluyor.
İnsan hakları silahıyla manipüle ediyorlar
İnsan haklarını gelişmekte olan toplumlara bir süreç olarak dayatan Batı dünyasının bu ihlalleri sürekli gündemde tutmasına karşın insan hakkı kavramına saygı duymadığını ifade eden Uluslararası Hak İhlalleri İzleme Merkezi (UHİM) Yönetim Kurulu Başkanı Ayhan Küçük şunları söylüyor: “Avrupa, insan haklarını bir müdahale aracı olarak kullanır. İnsan hakları kavramı da gelişmekte olan ülkelere karşı yıllardır manipülasyon aracı olarak kullanılıyor. Özgür hale getireceğiz dedikleri insanlar topraklarından bir şey üretemez hale geldiler. Batı’nın kavramsal olarak müdahale biçimidir insan hakları. Uluslararası alanda insan hakları düşüncesiyle müdahale ediyorlar ama her müdahale ettikleri yerde bir kaos ortamı ve facia oluşturuyorlar. İnsan hakları, Avrupa’nın kişisel çıkarlarını ifade eder, hassasiyetlerini değil. Vicdan sahibi insanları bunun dışında tutarak söylüyorum ama Avrupa kolektif aklı insan hakları kavramını çıkar hesabı üzerinden işletir.”
Avrupa, diğer ülkelerin ihlallerini eleştirirken kendisi de bir yandan insanların temel hakkı olan yaşama, barınma, keyfi olarak tutuklanmama, işkenceye maruz kalmama gibi hakları rafa kaldırırken diğer bir yandan insan hakları temel prensiplerine aykırı olarak din, dil, renk ayrımlarıyla insanları ötekileştiriyor. Nitekim batılı aklın bir ürünü olan bu ihlallerin işlevselliğini yitirmesi, dünyanın hak konusunda neyi referans alacağı hususunda önemli bir adım niteliği taşıyor.
İhlallerin faturası hep başkalarına kesildi
Avrupa’nın insan hakları karnesinin Suriyeli sığınmacılara gösterilen muamele üzerinden görülebileceğini belirten UHİM Başkanı Küçük şunları ifade ediyor: “Avrupa’nın mültecilerle imtihanı aslında insan haklarıyla ilgili algıyı da ortaya koymakta. Avrupalı siyasilerin mültecilerle ilgili tutumlarını hepimiz biliyoruz. Müslüman mültecileri almamalarını ‘yeterli sayıda cami olmadığı için biz onları kabul edemeyiz, sadece Hristiyan mültecileri kabul ederiz’ bahanesiyle savunuyorlar.”
Güvenliğini bahane eden kimi batı devletleri, karşı karşıya kaldıkları terör saldırılarının faturasını her zaman İslam’a kesti. Fransa, 13 Kasım 2015’te yaşanan terör saldırısı sonrası ilan edilen ve yaklaşık 2 yıl süren OHAL boyunca İnsan Hakları Bildirgesi’nin kişilik özgürlükleri konusundaki bazı maddelerini askıya alacağını Avrupa Konseyi’ne bildirmiş, uygulanan yasaklara karşı olanlar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuramamıştı. OHAL sonrası kabul edilen terörle mücadele kanunu düzenlemesiyle de adli makamların yetkileri valiliklere devredilmiş, Fransa bu dönemde teröre karşı 19 tane camiyi kapatmıştı.
Fikir özgürlüğüne güvenlik engeli
Geçtiğimiz yılın Mart ayında Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya’nın Hollanda’da konuşma yapacağı salon için “başka amaçlarla kiralandı” denilerek konuşma yapması engellenmişti. Aynı ülke, Dışişleri bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun uçuş iznini de “güvenlik” gerekçesiyle iptal etmişti. Bu örneklerle fikir özgürlüğüne engel olduğu görülen Avrupa, hak ihlallerine bir yenisini daha eklemiş oldu.
Hollanda’da dini inanışlara bir engel de yasayla okul, hastane, kamu binaları ve toplu taşıma araçlarında vücudu ve yüzü tümüyle kapatan burkanın giyilmesini yasaklanması oldu. İslamofobi Avrupa’da kendini nefret söylemi, camii kundaklama, okullarda ve işyerlerinde artan ayrımcılık olarak gösteriyor. Bunlarda ise başrolü bazı siyasilerin nefret söylemleri alıyor. İnanca ilişkin bu tür yasalar Fransa, Belçika, Bulgaristan ve İsviçre gibi farklı Avrupa ülkelerinde de uygulanıyor.
Batı edilgen figüranlar topluluğu
Ülkelerin yaptıkları ihlallerle var olan insanı hak algılarımızı silikleştirerek, batının medyayla yönlendiğini söyleyen Türk-Alman Üniversitesi Araştırma Görevlisi M. Tacettin Kutay: “Gelgelelim ana akım medyanın izin verdiği kadar gelişmelerden haberdar olan Batı kamuoyunun yaşananların tamamından haberdar olduğunu iddia etmek güç. Bu ifademden dolayı beni eleştirebilirler ama söylemeden geçemeyeceğim: Batı’da ana akım medya Türkiye’deki kadar özgür, güç odaklarının ve devletin kontrolünden azade değildir. Bu iddiamızı pek çok örnekle destekleyebiliriz. Batı çıkarlarını korumak için hiç bir insanî değeri, hiçbir kutsalı çiğnemekten geri durmuyor, kamuoyunu da buna uygun bir şekilde manipüle ediyor. Amerikan toplumunun dünyada olup bitenlerden gerçekten haberdar olduğunu, Avrupa toplumunun yönlendirilmediğini düşünenler doğru değerlendirmeler yapmıyor. Dolayısıyla batı toplumu kendisini çok aktif zanneden ama hakikatte ise çok edilgen bir figüranlar topluluğu” diye konuştu.
Türkiye kadar hassas değiller
Suriye’de terör örgütlerine silah desteği veren kendisi değilmiş gibi Türkiye’nin Afrin’de yürüttüğü operasyonu “siviller zarar görebilir” uyarısıyla eleştiren ABD’nin bu tavrı da çifte standardın boyutunu gösteren tavırlardan biri. Suriye İnsan Hakları Ağı (SNHR) tarafından Ocak 2016’da yayınlanan raporda, PKK/YPG’nin, kontrolündeki bölgelerde etnik temizlikten keyfi tutuklamalara, zorla askere almaktan göç ettirmeye kadar birçok insani hak ihlal ediliyor.
UHİM başkanı Küçük, Zeytin Dalı Operasyonunun sivil ölümlere yol açtığıyla ilgili medyada bir algı oluşturulmaya çalışıldığını ifade ederek şunları söyledi: “ÖSO’dan üst düzey bir yöneticinin bir ifadesi vardı, ‘Biz TSK’yla hareket etmiş olmasaydık şu anda Afrin’e girmiştik’. Bu sözlerle, Suriye’de hiçbir devletin sivil-çocuk-kadın ayrımı yapmadığı, buna karşın Türkiye’nin ve TSK’nın o sivil halka gösterdiği hassasiyet vurgulandı. Bu aynı zamanda şu ana kadar Suriye’deki savaşla ilgili müdahalenin biçimini de ortaya koyuyor. ABD, Rusya ve koalisyon güçlerinin böyle bir hassasiyete sahip olmadıklarını hepimiz çok iyi biliyoruz. Bu ülkelerde yapılan terör eylemleri bahane edilerek Suriye’de herhangi bir yaşam alanı çok rahat bir şekilde bombalanabiliyor. Bunlar gündeme gelmiyor. Bölgedeki istatistiklere bakın şu ana kadar on binlerce ve yüzbinlerce sivil ölüm var bunlar bir savaş suçudur aslında ama herhangi bir uygulama yok. Afrin herkesin gözü önünde çok şeffaf bir şekilde yapılan bir operasyon.”
Canın istemeyince askıya al
“İnsan haklarının beşiği” olmakla övünen Batı’nın dikkat çekici bir diğer insan hakları ihlali de İngiltere’nin 2016 Ekim ayında Irak ve Afganistan’daki askerlerinin aleyhine açılan davalara kolaylık sağlaması adına Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini (AİHS) askıya almayı gündeme getirmekti. Bir başka örnek daha da ironikti; çünkü bu kez insan haklarını bizzat Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yok saydı. AİHM, Belçika’daki peçe yasağının, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) ihlali anlamına gelmediğine hükmederek bir krize kapı araladı. Yüzün tamamen kapatılmasını engelleyen yasanın, sadece belli bir kesimi değil herkesi kapsadığı kaydedildi. Mahkeme, 2014 yılında, Fransa’da yaşayan Pakistan kökenli bir kadının peçe yasağı nedeniyle yaptığı başvuruyu da reddetmişti.
Batı’nın insan haklarını nasıl ihlal ettiğini görebileceğimiz onlarca örnek, yüzlerce rapor var. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, Avrupa Delegasyonunun ifade ettiğinin aksine geçerliliğini yitiren bir tezken, ülkelere hak ihlali silahıyla saldıran Batı, bu bildirgeyi şantaj olarak kullanmak için elinin altında tutuyor.