Önce “eğitimli gençler gidiyor” haberleri çıktı. Sonrasında bazı ekonomi örgütlerinin rakamları yayınlandı ve “milyonerler ayrılıyor” denildi. Sosyal medyada ise uzun süredir “eğitimli orta sınıfın kaybedildiğine” dair iddialar yayınlandı. Meçhul kaynaklara ve belirsiz araştırmalara dayandırılan bu iddiaların hiçbiri, geride kalan günlerde İngiltere’ye gitme hazırlığı yaptığı anlaşılan Murat Belge kadar fırtına koparmadı. Türkiye’nin 1950’li yıllardan bu yana tartıştığı beyin göçü tartışmalarını bile gölgede bıraktı Birikim dergisi kurucusu Belge’nin kararı… Peki, tek parti döneminin etkili siyasetçisi Burhan Belge’nin oğlu, Yakup Kadri’nin yeğeni ve mirasçısı Belge, neden gidiyordu? Murat Belge ve yoldaşlarının yurt dışına çıkışları yeni bir diasporanın, Türkiye karşıtı muhalefetin doğuşu anlamına mı geliyor? 15 Temmuz’un artçı sarsıntıları olarak da yorumlanabilecek bu ‘kaçışlar’ organize bir hareket mi?
Jön Türklerden vatansız aydınlara
Tanzimat ile başlayan modernleşme tarihinin önemli fikri ve siyasi hareketlerinden biridir Jön Türkler… Batı ile artan ilişkiler, değişen dünya koşulları ve yeni fikir hareketleri Osmanlı toplumunda etkisini sert bir şekilde göstermiş ve dönemin koşullarına göre hayli zengin siyasi tartışmaları beraberinde getirmişti. 2. Abdülhamid döneminde ise bu siyasi tartışmalar İstanbul dışına taşmış, özellikle de Avrupa başkentlerinde ikamet eden Osmanlı aydınlarının sert muhalefetine yol açmıştı. Abdullah Cevdet’ten Mizancı Murat’a, Ali Suavi’den İbrahim Temo’ya dönemin pek çok aydını 2. Abdülhamid yönetimiyle sert kalem kavgalarına giriyor, hatta bu kavgalar sadece kalem ile sınırlı kalmıyordu.
Muhalif olmak ile devlete karşı olmayı karıştıran bu isimlerin pek çoğu gizli gizli Saray ile işbirliği yaparken, bazıları da direkt Osmanlı bütçesinden ödenek alabiliyordu. Yine bu isimlerin önemli bir kısmı ilk yıllarında Abdülhamid ile işbirliği yapmış, daha sonra yollarını ayırmışlardı. Dönemin en karakteristik ismi olarak Prens Sabahattin’i anmadan geçmek olmaz. Sultan ile ailevi bağa sahip Paşa çocuğu Sabahattin, Osmanlı döneminin en sıra dışı siyasi tezlerinden birine sahipti. Günümüzde Liberal aydın olarak da anılan Prens Sabahattin’in “adem-i merkeziyetçi” düşüncelerinin günümüzdeki sol liberalleri etkilemesi de tarihin şaşırtıcı bir tesadüfü olsa gerek.
Prens Sabahattin mi Sir Naıpaul mu?
Avrupa kentlerinde Osmanlı’ya karşı yıkıcı bir muhalefeti tercih eden Sabahattin, bu uğurda pek çok ülkenin kontrolüne girmiş, onlardan paralar almıştı. 31 Mart Vakası’nın ardından döndüğü İstanbul’da yine kalıcı olamamış, 2. Abdülhamid’in yokluğuna rağmen İsviçre’ye kaçmak zorunda kalmıştı. Mahmut Şevket Paşa suikastına adı karışan Sabahattin’i uyaran ise ilginçtir dönemin İttihat ve Terakki’nin en güçlü adamı Talat Bey… Talat Paşa’nın haber vermesi üzerine kaçtığı İsviçre’de yaşamını yitiren Prens Sabahattin’in ülkeye ancak kemikleri geliyor.
Macerası günümüz aydınları için çarpıcı bir prototip olan Prens Sabahattin’den bugüne gelirsek, doğduğu topraklara düşmanlığın ve nefretin sembol ismi olarak hiç kuşkusuz Trindad doğumlu İngiliz yazar Sir Vidiadhar S. Naipaul’u kabul etmemiz gerekir. Sadece kişisel dünyasında değil romanlarında da bu nefretin açık izleri görülen Nobel ödüllü yazar, gönüllü bir Batı tutkusunun ve Doğu’ya düşmanlığın simgesi olarak görülüyor. Doğduğu ve çok sevdiğini söylediği İstanbul’dan daha çok New York’ta yaşamını sürdüren Orhan Pamuk ile Naipaul kıyaslaması yapanlara da rastlanıyor.
Geçtiğimiz aylarda İtalyan La Stampa gazetesine röportaj veren Orhan Pamuk, “politik bakımdan artık İstanbul’da yaşayamam” sözleriyle ‘kopuşun’ haberini veriyor. Politik bir yazara dönüştüğü için batılı yazarları kıskanan Pamuk, “Ve unutmayalım ki, son seçimlerde İstanbul’un yüzde 50’si Erdoğan’a karşı oy kullandı. Yani böyle düşünen bir tek ben değilim” diyerek, İstanbulluların siyasi tercihine bambaşka bir anlam yüklüyor.
Risk altndaki akademisyen!..
Orhan Pamuk kadar uluslararası şöhrete sahip olmamasına rağmen Murat Belge’nin Londra’ya gidiş kararı neden bu kadar çok konuşuldu ve tartışıldı? Hiç kuşkusuz bunda Belge’nin siyasi polemikleri, ulusalcı çevrelerle kavgası ve dar entelektüel çevresi dışındaki tüm gruplara yönelik küstah tavrı da etkili olmuştur. Bilgi Üniversitesi’nden yakın zamanda emekli olan Belge’nin Oxford Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olmak için Britanya merkezli Risk Altındaki Akademisyenler Konseyi’ne başvurması da tepkileri büyütüyor.
Bir dönem oğlu Can ile birlikte yazarlık da yaptığı FETÖ kontrolündeki Taraf gazetesinin “Daha karpuz kesecektik” manşetini hatırlatanlar Belge’nin ne zaman muhalif olduğunu sorguluyor. Aynı zamanda AK Parti muhalifi olan pek çok ulusalcı akademisyen, Belge’nin hiçbir zaman risk altında olmadığını ve akademik açıdan da herhangi bir müdahaleye maruz kalmadığını hatırlatıyor. Oysaki son dönemlerde Belge’yi endişelendiren pek çok gelişme yaşandı. Bunlardan en önemlisi 1970’li yıllardan bu yana ağabeylik yaptığı Osman Kavala’nın teröre destek olmaktan tutuklanmasıydı. İletişim Yayınları ile Birikim Dergisini onun parasıyla kurmuş ve hayatının her döneminde desteğini almıştı. Helsinki Yurttaşlar Derneği gibi Belge’nin aktif olarak yer aldığı Batı kontrolündeki sivil toplum örgütlenmelerinin finansörü de yine Osman Kavala ve onun ilişkili olduğu Soros’tu. Zaten Belge’ye ulusalcı çevrelerin en büyük eleştirisi de Soros ile yürütülen projeler ve girişilen siyasi ortaklıklardı.
KHK ile üniversitelerden uzaklaştırılan çok sayıda akademisyen dururken Murat Belge’nin Risk Altındaki Akademisyen Konseyi’ne başvurması da ayıplandı. Hatta geçmişte Belge’nin çevresinde yer almış pek çok akademisyen ve yazar bu tepkiyi hakkını helal etmeme düzeyine kadar taşıdı. Birikim cemaatinin değiştirilmesi teklif dahi edilemez şeyhi Belge’yi eleştirenler kadar savunanlar da çıktı. Pek çoklarına göre, özgürce yazma imkanı kalmamış ve yurt dışına gitmesi de normaldi. Bu isimlerden ikisi dikkat çekici.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik çok sayıda hakaret davasından yargılanan Hasan Cemal, “Linç kampanyaları sevgili Murat Belge’ye vız gelir tırıs gider. Bu rezil kampanyalar, onu yapanların alnına kapkara utanç damgaları olarak yapışır kalır” sözleriyle desteğini duyururken, FETÖ firarisi eski Taraf yazarı Emrullah Uslu bu olayda da suçluyu hemen keşfetmişti; ‘ulusolcular’. Yazar arkadaşına yönelik tepkileri Uslu, “Türkiye’de ‘ulusolcuların’ ifade özgürlüğü demokratik değerler konusunda en az İslamcılar kadar bağnaz ve faşist olduklarının en güzel örneği” olarak görüyor.
“Mesele sadece akademik”
Özellikle sosyal medyada yürüyen tartışmalarda Belge’ye yönelik eleştirilerin temel eksenini ise Şehriban Kaya’nın mesajında görmek mümkün. Pek çok kişinin beğendiği mesajında Kaya, “Murat Belge gibilerin dışarıya kaçmasının nedeni baskı değil. Abant’ta toplanamıyorlar artık! Bylock’a takılan konuşmalardan nal gibi ortada ‘aydınlar’ kim ve Abant’taki o toplantıların maliyeti ne! Bedavaya iş yapmaz bunlar tabi”
Peki, hakkında yürütülen tüm bu tartışmalara Belge ne cevap verdi dersiniz? Çokça eleştirilen ve yine kişisel hırslarının sonucu olduğu hükmü verilen şiir eleştirisi kitabının tanıtım söyleşilerinden birinde nihayet bu konuya değindi: “Benim İngiltere’deki akademik çevrelerle ilişkim her zaman olmuştur. Daha önce de gittim, çalıştım, geldim. Şimdi olursa, gene gider, çalışır, gelirim. Mesele budur. Mesele sadece akademik.”
Besleme aydınlar mı kullanışlı kalemler mi?
Ortak özellikleri AK Parti karşıtlığı olan Batıcı sol aydınlar, aralarındaki düşünsel ve ideolojik farklılıklara rağmen tek bir hedefe odaklanmış görünüyorlar. Karşıtlarının “Yetmez Ama Evetçiler” olarak da yaftaladıkları bu grup, HDP ve CHP’nin siyasetin silinmesinin de etkisiyle tüm ağırlıklarını yitirmiş görünüyor. Uzun yıllar FETÖ ile birlikte hareket eden bu isimlerin 17-25 Aralık sonrası kurdukları ittifaklar ve verdikleri mesajlar hayli dikkat çekiciydi. Cengiz Çandar, Can Dündar ve Yavuz Baydar gibi isimlerin FETÖ kontrolünde yürüttükleri algı operasyonları 15 Temmuz Darbe girişimiyle daha net anlaşıldı.
Birlikte hareket ettikleri pek çok isim başta Ahmet ve Mehmet Altan ile Nazlı Ilıcak gibi isimlerin tutuklanması, yine pek çok isim hakkında darbe soruşturması yürütülmesi kullanışlı kalemleri endişeli liberallere dönüştürdü. Kapağı yurt dışına atmak için ilişkilerini devreye soktular, bağlantılarını harekete geçirdiler ve zamanında hizmet ettikleri ülkelerden kendilerine sahip çıkmalarını istediler. Bu kişiler arasında Cengiz Çandar ve Can Dündar dikkat çekiyor. MİT Tırları davasından yargılanan Can Dündar, serbest kalır kalmaz Almanya’ya kaçarken, Cengiz Çandar çoktan İsveç’te düzenini kurmuştu.
Almanya’nın hizmetindeki Can
Ülkenin en ulusalcı gazetesi Cumhuriyet’i bir FETÖ projesine dönüştüren Can Dündar’ın yüksek bütçeli belgesel yapımcılığından hızlı muhalifliğe geçişi de ilginç tecrübeler içeriyor. Gazeteyi adeta Türkiye ile savaş bültenine çeviren firari yayın yönetmeninin kendisi için belirlediği misyon Türkiye’yi uluslararası mahkemelerde yargılatmaktı. Bunun için Türkiye’nin DEAŞ’a yardım ettiği yalanına başvurdu. FETÖ’nün kontrolünde attığı manşetlerle siyasi iktidardan çok milli güvenliği hedef aldı. Romantik bir Ankara gazetecisi, öfkeli bir muhalife dönüşmüş ve tam bir operasyon adamı olmuştu.
Almanya’ya kaçtıktan sonra da ihanetini sürdürdü. İnternet televizyonu kurmaya kalktı, değişik yayın projeleri geliştirdi. Alman Hükümeti ile girdiği derin ilişkiler sonucu kurduğu web projesinde başyardımcı olarak bir başka firari Hayko Bağdat’a yer vermişti ama mesai arkadaşlıkları uzun sürmedi. Zehir zemberek açıklamalar sonrasında Dündar ile yollarını ayıran Hayko Bağdat, kendisiyle birlikte diğer çalışanların da maaşlarını alamadığını, sigortalarının yapılmadığını ve en önemlisi haberlerine müdahale edildiğini söylüyordu.
Avrupa’daki Türkiye karşıtı cephenin en önemli ismi olarak simgeleştirilen Dündar’a, her hafta bir dernek veya kurum tarafından ödül veriliyor. Alman Cumhurbaşkanı’nın elinden özgürlük ödülü alan, Avrupalı sol çevrelerce yeni bir özgürlük savaşçısı olarak lanse edilen Dündar, uzatılan her mikrofona öfke kusuyor ve kendisine biçilen role uygun şekilde ülkesine hakaretler ediyor.
FETÖ’cü yüzlerce firarinin de tercih ettiği Almanya’da gayet rahat ve konforlu bir yaşam sürdüğü anlaşılan Dündar’ın ne Türkiye’ye dönme ne de hakim karşısına çıkma planı var.
Çandar’ın tercihi Kuzey Avrupa
Gençliğindeki tercihi Bekaa Vadisi’ndeki terör kampları olmuştu ama 70’inde daha konforlu bir ülkeyi İsveç’i tercih etti. Stockholm Üniversitesi’ne bağlı Türkiye, Ortadoğu, Çin ve Japonya üzerinde araştırmalar yürüten “Institutionen för Asien- Mellanöstern- och Turkietstudier” adlı bölümde çalışan Çandar’ın çok fazla sesi çıkmıyor.
FETÖ ile yaşadığı hayal kırıklığı sonrası kendini unutturmaya çalışan Çandar’a Türkiye masasında araştırma görevlisi kadrosu verilmiş. ‘Stockholm Üniversitesi; Asya, Ortadoğu ve Türkiye Enstitüsü’nde uzman olarak tecrübelerini paylaşan eski Aydınlıkçı Çandar, 12 Eylül sonrası soluğu İsveç’te alan eski komünistler ve PKK destekçilerinden kendine bir çevre edinmiş. Son olarak internet yayınına dönüştürülen Radikal’de yazarlık yapan Çandar, gazeteciliğe de nokta koymuş. Diğerlerinin aksine herhangi bir yerde yazmayan, uluslararası medyadan uzak duran Çandar, kendini gönüllü sürgün olarak tanımlıyor. ABD ve AB’li pek çok diplomat ve siyasiyle yakın ilişkileri bilinen Çandar’ın hep iyi ilişkiler içerisinde olduğu bir grup da Kuzey Irak’taki Barzani ailesi…
Unutulan Genç Yetenek
Çandar ve Dündar kadar popüler olmasa da gelecek vadeden isimlerden biri de Ezgi Başaran’dı. Kapatılan Radikal’in eski genel yayın yönetmeni de yurt dışında üniversitede çalışmayı tercih etti. Oxford Üniversitesi’ne bağlı ST Antony’s College’a akademik ziyaretçi olarak kabul edilen Başaran, burada Türk sorununa dair araştırmalar yapıyor. Gazetecilik ile akademi arasında köprü vazifesi üstlenen genç kuşak gazeteci yakın zamanda bir de kitap yayınladı. “Frontline Turkey” kitabında Türkiye’deki Kürt-Türk mücadelesini anlatıyor. Türkiye’de terör soruşturması geçirmiş pek çok Batılı gazeteci de kitaba katkı sağlamış.
Radikal’e büyük umutlarla yayın yönetmeni olan FETÖ prenslerinden Eyüp Can da, uzun süredir İngiltere’de yaşıyor. Tehlikeyi erken sezip soluğu yurt dışında alan Eyüp Can, tatlı su muhalifi eşi Elif Şafak ile kendine yeni bir yol çiziyor. Çok sayıda FETÖ’cü firarinin tercihi Londra’da onlara fazla bulaşmadan yaşamını sürdüren Eyüp Can’ın sosyal medya hesabında Şahin Alpay ve Mehmet Altan için özgürlük çağrıları yer alıyor. Eyüp Can da, diğer kullanışlı yazarlar gibi Osman Kavala’ya destek veriyor, kendisi hakkındaki FETÖ suçlamalarına yanıt vermeye uğraşıyor.
FETÖ’nün izni BAE’nin sermayesi
Yurt dışında Türkiye karşıtı medya operasyonlarının en dikkat çekeni hiç kuşkusuz Ahval News. Arap coğrafyasının ikinci İsrail’i olma yolunda ilerleyen Birleşik Arap Emirlikleri’nin fonladığı bu haber sitesinde buluşan isimlerin neredeyse tamamı FETÖ ve 15 Temmuz soruşturmalarının şüphelileri arasında yer alıyor. Türkiye’den pek çok ismin de telifle yazı yazdığı siteyi, kapatılan Taraf gazetesinin yeni bir versiyonu olarak nitelendirmek yanlış olmayacak.
Ahval’in başındaki bir numaralı isim ise FETÖ firarisi Yavuz Baydar. Türkiye’ye Batılı anlamda basın ombudsmanlığını getirdiğini iddia eden Baydar, uluslararası ilişkilerini ve gazetecilik örgütleriyle olan temasını FETÖ’nün hizmetine sunmuştu. Zeytin Dalı Harekatı hakkında sürekli yalan haberler yapan, PKK’nın yaptığı algı operasyonlarını sayfalarına taşıyan Ahval’in en sevdiği haberlerden biri de ABD’deki Atilla Davası’ydı.
Türkiye’nin buradan büyük bir ceza alacağı yönünde heyecana kapılan Ahval, bugünlerde Türkiye’nin terörle mücadelesine yönelik dezenformasyon yapmakla meşgul. Yavuz Baydar ise sitede AK Parti ve kitlesine dönük nefret yazılarına imza atıyor. Baydar’ın, yurt dışındaki sömürgeci aydınlar ile FETÖ arasındaki bağı Ahval sitesi sayesinde sıcak tutmayı hedeflediği biliniyor.
BAE sermayesinden istifade eden bir başka isim ise Ergun Babahan. Ahval ekibinin Türkçe sorumlusu Babahan, geç eklemlendiği FETÖ çizgisini hayli benimsemiş görünüyor. Hakkında açılan hakaret davaları henüz sonuçlanmayan Babahan da kendisini sürgün gazeteci olarak sunmaya çalışan isimlerden biri. Belirgin bir ideolojik kimliği hiçbir zaman olmayan Babahan’ın kendini muhalif gazeteci olarak sunma gayreti eski dostlarını hayli gülümsetiyor.
İçeride kazanamadıkları savaşı dışarıdan sürdürmeye kararlı görünen yeni muhaliflerden biri de Cengiz Aktar. Diğer isimler gibi uzaklar yerine yakını, Yunanistan’ın Leros Adası’nı tercih eden Aktar’ın dozu gittikçe sertleşen yazıları dikkatlerden kaçmıyor. Avrupa Birliği gönüllüsü Aktar’ın yazılarındaki değişmez hedef ise Cumhurbaşkanı Erdoğan. Türkiye’nin Afrin Harekatından ve ülkede esen milli dalgadan fazlasıyla rahatsız görünen Aktar da ‘sömürgeci aydın’ prototipinin ideal bir örneği olarak göze çarpıyor.