Dünya kupasını bu yıl neredeyse tamamı “göçmenlerden” oluşan Fransa milli takımı kazandı. Takımın 23 oyuncusundan 15’i Afrika asıllı oyunculardan oluşuyordu. Yani yüzde 78,3’ü göçmendi. Hâlbuki Fransa’da özellikle son 20 yıldan bu yana ciddi bir göçmen karşıtlığı var. Yani özetle Fransa’ya dünya kupasındaki şampiyonluğu zenofobiye, dışlanmaya, ötekileştirilmeye, ırkçılığa maruz kalan işte bu göçmenler ve sığınmacılar kazandırdı.
İlginç bir Dünya Kupası izledik. Bir yanda dünya futbolunun en iyi iki futbolcusu olarak gösterilen Lionel Messi ve Cristiano Ronaldo’nun hayal kırıklığı, bir yanda dünya futbolunun yeni yıldızı Muhammed Salah’ın şampiyonada beklenen patlamayı sergileyemeyişi, diğer yanda Almanya’nın 1938’den beri ilk defa gruplardan çıkamayarak kupaya erkenden veda etmesi…
Ancak 2018 Dünya Futbol Şampiyonası’nda bu bireysel hikayelerden, bu kişisel kariyerlerden çok daha önemli bir sosyolojik olgu vardı; göçmenlerin hikayesi…
Almanlar, kupaya erken veda etmelerini Türk asıllı iki “göçmen” oyuncusuna, Mesut Özil ve İlkay Gündoğan’a bağlayarak bir kez daha yabancı düşmanlığı sergilediler.
Oysa bu dünya kupasının teması tam da buydu. Bütün takımlar maçlara “Irkçılığa Hayır” pankartlarıyla çıkıyorlardı.
BERBAT AĞIRLAMA
Şampiyonanın final maçı da bu bakımdan oldukça ilginçti. Bir yanda takımlarında neredeyse hiçbir göçmen oyuncusu bulunmayan safkan Hırvatlar, diğer yanda ise neredeyse tamamı “göçmenlerden” oluşan Fransa milli takımı. Kazanan malum: Göçmenler!
Hâlbuki Fransa’da özellikle son 20 yıldan bu yana ciddi bir göçmen karşıtlığı vardı. 2005 yılında, polisten kaçarken bir elektrik trafosuna saklanan iki göçmen gencin ölümünün ardından Paris banliyölerinde şiddetli bir göçmen gerilimi yaşanmış, göçmenler Paris’i ateşe vermişlerdi.
Fransa’daki sığınmacıların ve özellikle çocukların içinde bulunduğu koşullar, ülkedeki sivil toplum örgütlerince de sık sık eleştiriliyor. İnsani yardım kuruluşunda görev yapan bir grup, Aralık ayında sığınmacıların içinde bulunduğu kötü koşullara dikkat çekmek için Fransa Uyum Bakanlığı binasının duvarına “Berbat ağırlama” ifadesini yazmıştı.
GÖÇMENLERİN ZAFERİ
Bu yılın Şubat ayında, Fransa’da, Cumhurbaşkanı Macron’un talimatıyla, sığınmacılar için yeni bir yasa tasarısı daha hazırlanmış ve bu yasa tasarısı da insan hakları kuruluşlarının eleştiri yağmuruna uğramıştı.
Daha yakın zamanda, dünya kupasının başlamasına sayılı günler kala, genç bir Gine göçmeninin Fransız polisi tarafından tutuklandıktan sonra ölmesi üzerine, yine benzer bir ayaklanma baş göstermişti Fransa’da… Göçmenler, kendilerine gösterilen ayrımcılığa karşı bu kez Fransa’nın Nantes şehrini ateşe vermişlerdi.
Kaderin cilvesi, Fransa’ya dünya kupasındaki şampiyonluğu da zenofobiye (yabancı düşmanlığı), dışlanmaya, ötekileştirilmeye, ırkçılığa maruz kalan işte bu göçmenler ve sığınmacılar kazandırdı.
KUPA AFRİKA’NIN HEDİYESİ
Fransa, tarihinde iki kez Dünya Kupasını kazandı. 1998 ve 2018’de. Ve aslına bakılırsa, bir önceki kupanın da yine göçmenler sayesinde kazanıldığını iddia etmek hiç de yanlış olmaz. Keza, 1998’deki şampiyonluğun en önemli mimarı da yine bir göçmendi: Cezayir asıllı Zidane. Tam adıyla: Zinedine Yazid Zidane.
Bu Dünya Kupasında da Fransız ekibine şampiyonluğu en başta annesi Cezayirli, babası Kamerunlu olan 19 yaşındaki yıldız Kylian Mbappe’nin yanısıra Gine asıllı Paul Pogba; Mali asıllı N’Golo Kante ve Djibril Sidibe; Kongo asıllı Steve Mandada, Presnel Kimpembe ve Steven Nzonzi; Kamerun asıllı Samuel Umtiti; Senegal asıllı Benjamin Mendy; Angola asıllı Blaise Matuidi; Togo asıllı Corentin Tolisso; Nijerya asıllı Thomas Lemar Guadeloupe; Nijerya ve Moritanya asıllı Ousmane Dembele, Fas asıllı Adil Rami ve Cezayir asıllı Nabil Fekir gibi Afrika kökenli 15 futbolcusunun olağanüstü çabaları ve yetenekleri getirdi.
Takımda sadece iki Fransız asıllı oyuncu vardı: Benjamin Pavard ve Florian Thauvin.
Lucas Hernandez, Raphael Varane, Olivier Giroud, Hugo Lloris ve Antoine Griezmann gibi futbolcuların kökenleri ise Avrupa’nın diğer ülkelerine aitti. Takımda aynı zamanda Djibril Sidibe, N’Golo Kante, Paul Pogba, Benjamin Mendy, Nabil Fekir, Ousmane Dembele ve Adil Rami gibi Müslüman kimlikleri ile öne çıkan futbolcular da vardı.
FUTBOL TAKTİĞİ DEĞİL İNSANLIK DERSİ
Futbol yorumcuları bu dünya kupasını değerlendirirken en çok da Fransa’nın katı savunma oynayan futboluna göndermeler yaptılar ve yeni futbol anlayışının katı savunma stratejisi olduğu üzerinde durdular. Oysa bu dünya kupasından alınması gereken en önemli ders, belki de bir futbol taktiğinden ziyade insanlık dersiydi.
İçinde bulunduğumuz zaman, insanlık tarihinde en fazla göçün yaşandığı bir zaman dilimi. Birleşmiş Milletler raporuna göre, 2017 sonu itibariyle uluslararası göçmenlerin sayısı 2000 yılından itibaren yüzde 49’luk artışla 258 milyona yükseldi. Bu küresel göç dalgası aynı zamanda yabancı düşmanlığı, ırkçılık, İslamofobia, ayrımcılık gibi insanlık suçlarının da tetikleyicisi oldu. Bilhassa dünyanın en büyük göçmen eritme potasına sahip Amerika Birleşik Devletleri’nde Donald Trump’ın başkan seçilmesiyle birlikte göçmenlik karşıtlığı, yabancı düşmanlığı en üst perdeden dillendirilmeye başlandı. 2016 Başkanlık seçimlerini Trump’ın kazanması, göçmen köklerine referans yapan, göçmenlerin demokrasilerini güçlendirdiğini söyleyen ve bununla gurur duyan Amerikalılar için de bir hezimetti. Amerikalı göçmenler özel kamplarda çocuklarından koparıldılar, insanlık dışı muamelelere tabi tutuldular. Göçmenlik; hırsızlık, tecavüzcülük ve katillikle bir tutulmaya, eşit ve özdeş tutulmaya başlandı.
Şu anda Fransa Milli Takımı’nda yer alan Afrika kökenli oyuncular ülkelerinin kahramanları olarak kabul edilse de ülkedeki diğer Afrika kökenliler ciltlerinin rengi nedeniyle ayrımcılığa uğramaya devam ediyor. Savaş bölgelerinden kaçanlar da dahil olmak üzere çok sayıda Afrikalı göçmen, aileleriyle birlikte Fransa’ya girme zorluğuyla karşı karşıya.
YÜZDE 78.3’Ü GÖÇMEN
Fransa’nın Dünya Kupası’nı kazanması göçmen politikalarını ve bu alandaki tartışmaları yeniden alevlendirdi.
Hiç kuşku yok ki, Fransa’nın Dünya Kupası’ndaki başarısı, sadece Fransa için değil, dünyanın dört bir yanından gelen göçmenler için de bir zaferdi. Takımın Pan-Afrikan kompozisyonu, siyah oyunculara karşı ırkçı sloganlar atan Avrupalı futbol taraftarlarının dünyanın en popüler sporunu yeniden tanımlamalarına ve vatandaş olmanın ne anlama geldiğini yeniden sorgulamalarına neden olur mu bilemeyiz… Ancak şu bir gerçek ki, Fransa Milli Takımının Dünya Kupası’ndaki ırksal ve etnik çeşitliliği göç, küreselleşme ve vatandaşlık hakkında olumlu dersler çıkarmak için fırsat sunuyor.
Fransa Milli Takımı’nın 23 oyuncusundan 15’i Afrika asıllı oyunculardan oluşuyordu. Yani yüzde 78,3’ü göçmendi.
Sadece Fransa’nın değil, Dünya Kupası’nda yarı finale kalan İngiltere ve Belçika’nın milli takımları da önemli ölçüde göçmenlerden müteşekkildi. Ve bu göçmen vatandaşların çoğu Avrupa Birliği’nin sömürgeci geçmişiyle bağlantılıydı.
Buna göre, İsviçre Milli Takımı’nın yüzde 65,2, Belçika ve İngiltere Milli takımlarının yüzde 47,8, Almanya Milli Takımı’nın yüzde 39,1, Portekiz Milli Takımı’nın yüzde 30,4, İsveç ve İspanya Milli Takımlarının yüzde 17,4, Danimarka’nın yüzde 13 ve İzlanda’nın yüzde 4,3’ü göçmen futbolculardan oluşuyordu.
BİR AFRİKA TAKIMI OLARAK FRANSA
Dünya futbolunun efsane ismi ve kimilerine göre gelmiş geçmiş en iyi futbolcu olan Pele, 2010 Dünya Kupası’nın öncesinde “Umarım 2010 Dünya Kupası’nda finalistlerden biri Afrika’dan çıkar” demişti. Harika olurdu, olmadı, o Dünya Kupasını İspanya kazanmıştı. Afrika takımları beklenenden çok daha erken bir şekilde o Dünya Kupasına veda ettiler. O tarihten bu yana düzenlenen iki Dünya Kupasında, 2014 ve 2018’de de Afrika ülkeleri pek varlık gösteremediler…
Malum, son Dünya Kupasını da Fransa kazandı. Kadrosunda yer alan 23 oyuncunun 15’i Afrika kökenli futbolculardan oluşan Fransa. Ve şimdi o Fransa Milli Takımı’na bakınca, dünyanın dört bir yanındaki futbolseverler aslında içten içe aynı şeyi söylüyor: 2018 Dünya Kupası’nı bir Afrika takımı kazandı: Fransa.
Umarım, bu başarı, Türkiye’de son zamanlarda Suriyeli sığınmacılara karşı körüklenmek istenen göçmen karşıtı tepkilerin izole edilmesi ve göçmenlerin bu ülke için bir fırsat olduğunu anlamamız için bir ders olur.