Enerji alanında tek paydaş Türkiye

Doğu Akdeniz’de keşfedilen rezerv sahaları dünya üzerindeki tüm ülkeler tarafından yakından takip ediliyor. Son günlerde yeniden gündeme gelen bölgede Türkiye’nin rolü önemli yer tutuyor. Hayata geçirilmek istenen tüm enerji projeleri Türk kıta sahanlığından geçirilmek isteniyor. Bölgede altyapı imkanları açısından yeterli kudrete sahip yegane ülkenin Türkiye olması bir partner olarak düşünülmesini zorunlu kılıyor.

Son dönemde dünyada yaşanan enerji hareketliliği giderek artıyor. Doğu Akdeniz meselesiyle başlayan ve devam eden süreç 4 Kasım’da başlayacak olan İran yaptırımlarıyla da enerji alanında yeni bir dönemin bizi beklediğini işaret ediyor. Enerjiyi sadece doğal gaz ya da nükleer ile sınırlamak eksik kalır. Suudi Arabistan petrolünün de her geçen gün daha yüksek bir fiyatı test etmesi yönümüzü enerji piyasasına, buradaki fiyatlara ve küresel hamlelere çevirmemizi sağlıyor. 10 Ekim’de Mısır, Yunanistan ve GKRY’nin toplandığı üçlü zirvede Türkiye’ye yönelik kötücül ithaflar yapıldı. Bu toplantının ardından 18 Ekim günü Yunan gemileri Akdeniz’de kendi kıta sahanlığı içinde araştırma yapan Barbaros Hayreddin Paşa’yı taciz etti. Türkiye ise Doğu Akdeniz meselesinde Güney Kıbrıs Rum Yönetimini (GKRY)muhatap kabul etmiyor. Bu doğrultuda gelişen küresel enerjiyi, aktörlerin rollerini, piyasalara etkisini ve ülkelerin izledikleri stratejiyi konunun uzmanları yorumladı.

***

YRD. DOÇ. DR. EMETE GÖZÜGÜZELLİ- Akdeniz Üniversitesi İİBF Devletlerarası Hukuk Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi

DÜNYA ENERJİ GÜVENLİĞİNİ ÖNEMSİYOR

Dünyada enerji anlamındaki hareketliliğin en önemli sebebi, devletlerin enerji ile kalkınma, refah, ekonomik gücünün artışının yanı sıra sosyal ve askeri boyutları ile elde ettiği stratejik önem. Türkiye açısından değerlendirildiğinde Akdeniz veya Ege’de cereyan eden gelişmelerde Türkiye’nin enerji merkezi olarak bulunması ve özellikle Modern İpek yolu projesi ile daha da netleşti. Bu da Türkiye’nin bir enerji merkezi olduğunun ve Akdeniz’deki bu yapısını koruma kararının bir göstergesi. Dünya devletlerinin dış politikalarını oluştururken önem verdikleri enerji konusu, hem işbirliği hem de çatışmaların sebebi olabiliyor. Devletlerin kendi enerji güvenliğini sağlamak adına geliştirdikleri, ulusal ve küresel boyutta stratejileri kıyı devleti olmayanlarca da önemseniyor.

GERİLİM EGEMENLİK KURMA ÇABASINDAN

Doğu Akdeniz’de keşiflerin başladığı 2007 yılından bu yana ortaya çıkarılan rezervler ve Amerika Jeolojik Araştırma Merkezi 2010 raporuna göre, Kıbrıs Adası çevresinde 8 milyar varillik petrol rezervi, Girit Adası’nın güneydoğu ve Kıbrıs Adası etrafında 3,5 trilyon metreküplük doğal gaz tespit edildi. Bu rezervler, Akdeniz’de hareketliliğin ne kadar uzun bir süredir devam ettiğini ortaya koyuyor.
Son dönemlerde artan gerilim, Akdeniz’de egemenlik kurma çabalarının Batı dünyası ve Yunanistan- GKRY-Mısır gibi ülkelerce oluşturulmak istenmesinden. Yunanistan sanıyor ki çatışma yolu ile Akdeniz’de enerji güvenliğinin sağlanmasında aktör olacak. Zaten hayali projeler üzerinde çalışıyorlar. East Med Boru hattı ya da EuroAfrica Enterkonnekte ağı gibi… Ve bu projeleri Türkiye’ye alternatif olarak tasarlıyorlar. Kıbrıs Türklerinin haklarını göz ardı eden bir tutumla geliştirmek istiyorlar. Doğu Akdeniz’de 189 bin kilometrekare Türk kıta sahanlığı mevcut. Libya’nın, KKTC’nin, Lübnan ve hatta Suriye’nin hakları söz konusu. Akdeniz sadece Mısır, Yunanistan, GKRY veya İsrail’in egemenliği yok. Akdeniz’de artan sondaj faaliyetleriyle yeni planlamalar yapılıyor. Lübnan yeni yıl ile ikinci ihaleye çıkacak, Türkiye sondaj faaliyetlerini çok kısa süre içinde başlatacak.

TACİZLERLE DEVLET REFLEKSİ ÖLÇÜLÜYOR

Yunanistan’ın tacizlerine karşı Ankara’nın göstermiş olduğu net tavır, hak ve menfaatlerimizi ihlale müsaade edilmeyeceğinin göstergesi. Yunanistan tacizleri işte bu devlet refleksini ölçmek için yapılıyor. Türkiye’nin Akdeniz’deki haklarında kıta sahanlığı da söz konusu. Tahayyül edilen tüm enerji projeleri, hepsi de Türk kıta sahanlığından geçirilmek isteniyor. Türkiye’nin rızası olmadan kimse bu boru veya kablo hatlarını geçiremez.
Türkiye TANAP ve STAR rafinerisiyle bölgede enerji güvenliğini sağlayabilecek yegâne devlet. Türkiye, küresel enerji yönelimlerini yakından takip ediyor. Küresel enerji yöneliminde çatışma riski olan bölgelerde güçlü olanın stratejileri geçerli oluyor. Suriye’de PKK/PYD’nin enerji kaynaklarını nasıl elinde tuttuğu ortada. Bunu da ABD yaptırıyor. ABD, Soçi zirvesi sonrası prestij kaybetti, bu boşluğu Kıbrıs’a kayan eksen ile korumaya çalışıyor. Bunu son dönemlerde derinleşen ABD-GKRY ve Yunanistan ilişkilerinden anlıyoruz. Türkiye petrol devi Schlumberger şirketi ile adım atarak, sondaj faaliyetleri sonunda mutlaka rezerv elde edecek. Bu da kendi ekonomi politiğine fazlasıyla güç sağlayacak.

***

CEYHUN ÇİÇEKÇİ – BANDIRMA 17 EYLÜL ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM GÖREVLİSİ

BÜTÜN YOLLAR TÜRKİYE’YE ÇIKIYOR

Doğu Akdeniz, özellikle son yıllarda ekstra ‘sıcaklaştı’. Keşfedilen doğal gaz yatakları, bu kaynakların paylaşımı ve uluslararası pazarlara arzı, yeni tartışmaların ve dolayısıyla yeni politik gündemlerin oluşmasına uygun konjonktürü hazırladı. İsrail, özellikle münhasır ekonomik bölgesinde keşfedilen Leviathan ve Tamar gaz yataklarıyla ön plana çıktı. Bu gaz yataklarının keşfi, direkt bir anlam ve imkân doğurmuyor. Hali hazırda işletilebilen bir yatak söz konusu değil. İşletilebilmeleri için salt enerji güvenliği (enerji arzının sabit bir fiyat ve miktarda olması gibi) eksenli problemler bir yana politik bir takım karşıtlıkların da çözüme kavuşturulması icap ediyor. Bugün Kıbrıs adasının çevresinde yapılan sondaj çalışmalarında, sırf bu sebeplerle görece düşük yoğunluklu gerilimler sistematikleşti. Buna mukabil, İsrail’in münhasır ekonomik bölgesinde varlığı ispatlanan Leviathan gibi devasa ve görece düşük ölçekli Tamar yataklarının arzının uluslararası pazarlara ulaştırılması, bölgede altyapı imkanları açısından yeterli kudrete sahip yegane ülke olarak Türkiye’nin bir partner haline getirilmesini mücbir kıldı.

YENİ BİR PAKT MI KURULUYOR?

Yunanistan-GKRY ile geliştirdiği ilişkilerini doğal gaz yatakları üzerinden geliştirilebilecek potansiyel işbirliği imkânlarının perdeleyici kuvvetine yaslanarak kurgulayan İsrail, asıl hedeflerini geri planda tutabiliyor. Buradaki temel hedef, İran karşıtı bir bloğun sınırlarını çizmek. Fakat benzer bir süreç (her ne kadar İran tehdidine cevap üretebilecek politik-askeri bir niteliğe sahip olmasalar da) Yunanistan-GKRY üzerinden işlevselleştirildi. Yine enerji yataklarının üretebileceği ortak proje potansiyelleri, söz konusu ülkelerin yakın mesai yapabilmelerinin perdesini oluşturdu. Davos’ta yaşanan Türkiye-İsrail ayrışmasına mütekabil olarak İsrail, Yunanistan ve GKRY ile ‘enerji ortaklıklarını konuşmaya’ başladı. Doğu Akdeniz’deki yatakların işletilmesinde bir aşama kaydedemeyen devletler, askeri alanda ise yeni işbirliklerine imza attı. Askeri tatbikatlar, ikili ve üçlü yapılan zirveler ile Doğu Akdeniz’de yeni bir pakt geliştirme çabasını vurguluyorlar. Hatta bu işbirliğine o denli anlam yükleniyor ki kendilerini Doğu Akdeniz’de istikrarı sağlayan unsurlar olarak betimliyorlar. Burada Türkiye’yi bölgeyi istikrarsızlaştırıcı ve revizyonist bir güç olarak hedef tahtasına koyuyorlar. Yunanistan’la ABD’nin girdiği askeri pazarlıklar da göz önünde bulundurulduğunda, NATO bağlamında Türkiye’nin Yunanistan’la ikame edilmeye çalışıldığı düşünülebilir. Bu aşamada zemini, İsrail’in kurguları oluşturuyor gibi görünüyor. Kısacası İsrail’in Doğu Akdeniz’de sahip olduğu doğal gaz yatakları ekonomik bir kazanç kapısından ziyade, politik-askeri formasyonların zemini için kullanıldığı düşünülmeli.

KESİŞİM NOKTASI TÜRKİYE

Doğu Akdeniz’de bina edilmeye çalışılan ittifak sisteminin ana akım söylemi, bir nevi proje ortaklığı olarak sunuluyor. Bir diğer hat ise Suudi Arabistan başta olmak üzere Arap ülkeleriyle geliştirdiği ittifak sisteminde kullandığı İran tehdidi söylemi. Bu iki kategorinin kesiştiği tek bir ülke var: Türkiye. Yunanistan-GKRY aksına ağırlık yüklenmesiyle Türkiye’ye dönük olarak Yunan tacizlerinin de önü açılıyor.

***

ERKAN ÖZ – EKONOMİ GAZETECİSİ

YÜKSEK FİYATLAR KRİZİ HIZLANDIRIR

Petrol fiyatlarının jeopolitik endişelerden dolayı yukarı gitmesi bekleniyor. Hatta 100 dolar olacağı konuşuluyor. Ama karşı görüşler de var. Geçenlerde BP’nin CEO’su petrolün 80 dolardan 60’a düşmesini bekliyorum demişti. Ama bizim gibi enerjiyi dışarıdan alan ülkeler için doların yükseldiği bir ortamda petrol fiyatının artışı olumsuz etki yapar. Sadece ülkemiz değil, dünya için de böyle. Çünkü dünya ekonomisinde bir sıkışma var. Bu FED’in para politikasını sıkılaştırmasından dolayı. Petrol fiyatlarının daha da artması, küresel krize katkı yapar. Zaten küresel sistemde çok farklı yapısal sorunlar var, üzerine bir de yükselen petrol fiyatları krizin gelmesini hızlandırır.
Suudlar, petrol fiyatını kontrol edebilecek durumda değiller. Onlar en fazla üretimi artırarak ya da kısarak fiyata etki edebilirler. Daha çok ABD ve İran arasında bir mesele var. Petrol üreticisi olan Suudlar, Ruslar ve Katarlılar petrol fiyatının yukarıya gitmesini ister. Petrolün 100 dolardan ciddi bir düşüş yaptığı dönem Suudi Arabistan da dâhil bütün körfez ülkeleri ciddi finansal sorunların içine girmişti. Ama petrol fiyatının artmasında kontrolleri var mı orası bir soru işareti.

TRUMP ÇİN’İ ZORLUYOR

Trump heyeti, İran’ı zor durumda bırakmak istiyor. Aslında İran’ı zorluyor gibi görünse de arka planda Çin’i zorlamak istiyor. Çin reel üretimde ABD’nin çok önünde gidiyor. Bu ABD için bir problem. Aynı şekilde Kuzey Kore meselesinin de arka planında Çin var. ABD’nin meselesi ne İran, ne de Kuzey Kore ile. Doların dünya çapında kuvvetlenmesi ise enerjiden çok ABD’nin yapısal sorunlarından kaynaklanıyor. İç sorunlara karşı geliştirilmeye çalışılan tedbirlerden kaynaklanıyor.
ABD kurulduğu tarihten 2008 krizine kadar, merkez bankası parası olarak 875 milyar dolar basmıştı. Bankalarını 2008’de kurtarabilmek için birkaç yıl içerisinde bu merkez bankası parasını 4 trilyon doların üzerine taşıdı. Ve merkez bankası parasının 1 trilyon dolarını piyasadan çekiyor ve yok ediyor. Aynı zamanda faiz artırışları da yapıyor. Olası bir ABD ya da küresel krize karşı faizleri tekrar sıfıra çekebilmek için şu anda faizleri yükseltiyor. Hem faiz artışı yapılıp hem de piyasadan bugüne kadar görülmemiş ölçüde dolar çekilince, dolar bütün dünyada kuvvetleniyor. Bizim gibi açıkları, kırılganlıkları, olan ülkeler bundan daha fazla etkileniyor.
İran’ın petrol satışının yasaklanması, Venezuela’nın ve Libya’nın devre dışı kalması, petrolün fiyatını yukarı doğru itiyor. Dünya ekonomisinin de git gide yavaşlaması, aşağı yönde bir baskı oluşturuyor. İran ya da Suudi Arabistan ile ilgili ekstra jeopolitik bir olay olmazsa dünyadaki ekonomik gelişmelerin petrolün fiyatını aşağı doğru baskılaması gerekir. Özellikle Çin ve bizim gibi gelişen ülkeler tarafında ciddi bir yavaşlama, tüketimin azalması eğilimi söz konusu. Hatta önümüzdeki bir iki ay içerisinde Japonya, Avrupa ve ABD gibi piyasalara da yayılacak.

Benzer konular