El Bab zaferin hikayesi

Suriye’de sivil gösterilerin silahlı muhalefete evrilmesinin ardından devrim dalgası -en azından Halep şehri için- çevreden merkeze doğru genişledi. Halep’te silahlı muhaliflerin ilk ele geçirdiği yerler, şehrin kuzey kırsalında yer alan Cerablus, Bab, Münbiç gibi ilçelerdi. Liva Tevhid Komutanı Abdulkadir Salih ve Ebu Fırat, Ebu Abdullah, Safira Türkmeni Arslan ve diğer komutanların öncülüğünde önce bu bölgeler rejimden alındı ardından Suriye direnişinin kilit noktası Halep’in bir kısmı, bu bölgelerden taarruz yapan muhalifler sayesinde muhalif grupların kontrolüne girdi.

Henüz 2011 yılında Şam’dan gelen üç aile Cerablus’taki akrabalarını örgütleyerek Zahid Bibars Tugayı’nı kurdular ve düşük yoğunluklu çatışmaların ardından Cerablus’u ele geçirdiler. Suriye Ordusunda keskin nişancı taburunda eğitimci olan Müddesir Hasan adındaki bir Türkmen de ordudan kaçarak muhalif Keskin Nişancılar Taburu’nu kurmuştu. Aslen Rakkalı olan Hasan, Suriye kuzeyinde gençleri yanına topluyor ve devrimin selameti için çabalıyordu. Muhaliflerin çok önemli bir kısmının üzerinde ittifak edeceği bir nokta şu ki; o günlerde, yani henüz ABD’nin Suriye sahasını sabote edemediği zamanlarda, grup komutanlarının çoğunun temiz insanlar olduğu. Bu insanların gösterdiği fedakârlıkla o zaman büyük kazanımlar elde edildi.

Harekât alanının yakın geçmişi

Ancak sonrasında örneğin Müddesir Hasan, halen daha kodları çözülemeyen bir organizasyon sonucu kaçırıldı. Yıllardır kendisinden bir iz dahi yok. Kaçırılan veya rejim tarafından öldürülen komutanlarla birlikte Suriye kuzeyi istihbarat şebekelerinin adeta cirit attığı, kirli ticaretlerin döndüğü, Özgür Ordu adı altında türlü haramiliklerin yapıldığı garip bir yere dönüştü. Sanki Suriye devriminin intikamı bu topraklardan alındı. Türkiye’nin kilitlendiği Fırat Kalkanı Harekâtı’nın gerçekleştiği yerler de tam olarak buralar.

Baş döndüren savaş

Suriye’deki olayları yakından izleyen biri mevcut fotoğrafa bakarak aslında en garip oyunların da bu bölgede kurulduğunu anlayacaktır. Muhaliflerin elinde olan kilometrelerce karelik alan önce DEAŞ terör örgütünün eline geçti, ardından bir kısmı PKK’nın Suriye’deki yapılanması olan PYD’lilerin kontrolüne verildi, muhalifler bazen iki köy ele geçirdikten sonra 7 köy birden kaybetti, PKK’yı cici-bici Kobani ambalajıyla dünyaya pazarlayanlar milyarlarca dolarlık savaş oyuncaklarının yardımıyla DEAŞ’tan aldıkları bu toprakları PKK’ya teslim etti.

‘Bu savaş çok büyüyecek’

Kobani’deki DEAŞ-PKK çatışmasının ardından en üst düzeyde uluslararası askeri yardım alan PKK, adım adım kuzeydeki koridoru kapatmak için ilerledi. Düğümün en önemli ilmeği belki de Rakka’nın hemen kuzeyinde bulunan Tel Abyad’ın alınmasıydı. Tel Abyad’daki (çatışma demeye dilim varmıyor) devir-teslim töreninin ardından Fırat Doğusu’nda boydan boya bir hâkimiyet kuran PKK gözünü Fırat Batısı’na dikti. Tel Abyad’da yaşananları, sınır ilçesi Akçakale’den çıplak gözle izlerken yanında oturduğum Tel Abyadlı bir Türkmen’in “Benim babamın tarlasından geçiyorlar. Babamın tarlasına devlet kurma hakkını kimden alıyorlar” sözlerini çok naif bulurken başka bir Tel Abyadlının “Bu savaş çok büyüyecek. Kimsenin aklına gelmeyen şeyler olacak” sözleri beni epeyce endişelendirmişti.

Tel Abyad’ın ardından Kobani-Tel Abyad bağlantısını tamamlayan PKK, Tışrin Barajı önlerine kadar hiçbir engelle karşılaşmadan gelmişti. Fırat Nehri’nin hemen kıyısındaydılar ve Türkiye kırmızı çizgisini ilan etmişti bile: “Fırat’ın Batısında PKK unsuru istemiyoruz!”

Fırat’ın batısı ne yana düşer?

Ancak PKK güdümünde kurulan Münbiç Askeri Meclisi bir süre sonra yine ABD desteğiyle Münbiç’i ele geçirdi. Böylece PKK Fırat’ın batısına geçti. Aslında “Fırat’ın Batısında PKK’nın olmaması” gerektiğini bildirir açıklamalar yapılırken zaten Fırat Batısı’nda var olan PKK unsurları görmezden geliniyor. Zira ülkenin en kuzey batısında yer alan Afrin şehri, PKK’nın önemli bir örgütlenme alanı. Örgütün ilan ettiği sözde kantonların en belirgini Afrin Kantonu. Buradaki PKK varlığını bitirmek için geniş bir askeri harekâtın yapılması gerekiyor. Şu aşamada kimse Afrin’deki PKK hâkimiyetini gündeme getirmiyor. “Fırat Batısı’nda PKK istemiyoruz” demek aslında Fırat Batısı’na sonradan herhangi bir PKK grubunun gelmesinin istenmediği anlamına geliyor. Buradaki temel konu, Kobani, Tel Abyad, Haseke, Kamışlı kuşağının Afrin’le birleşmesinin önüne geçmek. Çünkü bu birleşme Suriye’nin kuzeyinde, Türkiye’nin güneyinde boydan boya bir terör koridoru kurulması anlamına geliyor. Bu da Türkiye’nin coğrafyayla bağının tamamen koparılması demek.

‘Olmadı güneyden bağlarız’

Türkiye’nin bu konudaki net ısrarıyla geçtiğimiz yıl içinde ABD öncülüğünde yeni bir plan yapıldı. PKK’ya vaat edilen terör koridoru doğu-batı hattında genişleyen bir denklemden koparılmıştı. Münbiç’ten Güneybatı’ya, yani Bab istikametine ilerleyecek PKK’lılar, buradaki DEAŞ unsurlarının yerine yerleşecek, oradan kuzeybatıya ilerleyecek, Tel Rıfat üzerinden Afrin’e ulaşacaktı. DEAŞ kademeli olarak geri çekilecek Afrin’deki PKK’lılar muhaliflerin üzerine saldıracak ve koridor güneyden bir yay şeklinde bağlanacaktı. Suriyeli muhaliflere sadece Azez ve Çobanbey gibi ilçeler bırakılacak, bir sınır kapısı sıkışmış bir muhalif bölgeyle birlikte muhaliflere hediye gibi sunulacaktı.

Harekât başlıyor

Planın uygulamaya konulduğunun ilk işaretleri de gelmiş, PKK’lı militanlar Ayn el Beyda’ya kadar inmişlerdi. İşte 24 Ağustos’ta ilk kurşunu atılan Fırat Kalkanı Harekâtı tam bu günlere denk geldi. Aslında özel kuvvetler daha önce defalarca kez Suriye içine sızarak hedef kıymetlendirme, lazer işaretleme gibi görevleri yapmıştı. İstihbarat ve keşif taburları, sayısı belirsiz gizli operasyonlar gerçekleştirdi ve bölgede bir istihbari hâkimiyet kuruldu. İçeride gizli operasyonlar sürerken yüzlerce muhalif MİT koordinasyonunda İdlip’ten alınarak Bab el Hava-Cilvegözü-Hatay-Gaziantep yolu kullanılarak Karkamış’a taşındı. Muhaliflerin üslendiği bölge geçici güvenlik noktası ilan edildi ve belirlenen alana giriş-çıkışlar kapatıldı. Kayıt işlemlerinin ardından 24 Ağustos günü Özel Kuvvetler, tank taburları ve binlerce kişilik Özgür Suriye Ordusu savaşçısı, 2011’de Cobar’dan kalkıp gelen Türkmen ailelerin gayretiyle rejimden alınan, ardından türlü ayak oyunlarıyla DEAŞ’a teslim edilen Cerablus’u bir kez daha Suriyelilere kazandırdı. Cerablus sadece bir günde kontrol altına alındı.

İnfografik Taslak

Dabık’ta küçük kıyamet bile kopmadı

Harekâtın ikinci safhası Çobanbey oldu. Açılan geçici sınır kapısı ve Azez’den geçen yüzlerce tank ve savaşçı 2016 Eylül’ünün ilk günlerinde Çobanbey’i aldı. Çobanbey’in alınmasının ardından hedef belliydi. Önce, DEAŞ’ın “Kıyamet Savaşı’nın kopacağı yer” olarak lanse ettiği Dabık ardından el-Bab’ın kontrol edilmesi hedefleniyordu. Terör örgütünün sembolik bir değer atfettiği Dabık’ta geniş çaplı çatışmaların yaşanacağı sanılıyordu ancak buradaki militanların büyük kısmı el-Bab’a doğru çekilmişti. Fırat Kalkanı Harekâtı güçleri 16 Ekim’de Dabık’ı aldı. Harekâtın en önemli safhası artık başlamıştı. Fırat Kalkanı Harekâtı güçlerinin yeni hedefi El-Bab’tı.

Asıl savaş Bab’da

Irak’taki DEAŞ üslerine giden yolun güvenliği Bab’dan geçiyordu. Kuzey Suriye’nin en stratejik merkezi olan El-Bab, Halep şehir merkezi, muhaliflerin kalesi İdlip, petrol zengini Deyr Ez Zor’un da tam kesişim noktasında bulunuyor. Üstelik buranın kantonları güney yayıyla bağlama planında PKK için olmazsa olmaz bir pozisyonu vardı. En büyük savaş Bab’da yaşanacaktı. TSK, Fırat Kalkanı’na katılmak isteyen güçleri Türkiye’deki bir merkezde eğitime aldı. Yaklaşık 3 hafta süren eğitimi tamamlayan Suriyeli savaşçılar ülkenin kuzeyindeki cephelere sevk edilmeye başlandı. Aylık maaş yardımı, askeri kıyafet, teçhizat, mühimmat ve zırhlı araçlara varıncaya kadar Özgür Suriye Ordusu mensupları donatıldı. Bu süreç içinde Halep tamamen Suriye muhalefetinin elinden çıktı. Şehirdeki binlerce muhalif, sivillerle birlikte kenti terk etmek zorunda kaldı. Bu muhaliflerin önemli bir kısmı İdlip’e çekildi. 5 bin kadarı ise yine Türkiye üzerinden Kuzey Halep’e geçerek Fırat Kalkanı Harekâtı’na dâhil oldu.

6 ay sonra güney sınırına ulaştı

Bab’daki sivil yoğunluk harekât güçlerini en fazla zorlayan unsur oldu. Bu nedenle operasyonlar temkinli bir kararlılıkla sürdü. Sivillerin Bab’dan sağlıklı tahliye edilebilmesi için ince ince hazırlanan planlar uygulandı. Bab operasyonu sürerken DEAŞ defalarca bomba yüklü araçlarıyla gerek TSK’ya gerekse de ÖSO’ya saldırdı. Saldırılarda bombalı araçların yanısıra ABD menşeli TOW’lar da kullanıldı. Ele geçirilen stratejik bölgelere TSK tarafından üsler kuruldu. Nihayetinde 23 Şubat 2017 itibariyle El-Bab’da tam anlamıyla kontrol sağlandı. Fırat Kalkanı, başladıktan 6 ay sonra güney sınırlarına ulaşmış oldu.

ABD’nin PKK aşkı bitmiyor

Bab Operasyonu devam ederken Rusya destekli rejim güçleri de DEAŞ’tan toprak kazanarak harekâtın sürdüğü alana yaklaştı. Bu durum, aralarında kan davası olan rejim ve ÖSO’nun defalarca çatışmalara girmesine de zemin hazırladı. Çatışmalarda 100’e yakın rejim askeri öldürüldü, bazıları ise ÖSO tarafından esir alındı. Bab Operasyonu’nun ardından yeni hedefin Rakka mı yoksa Münbiç mi olacağı üzerinde çeşitli senaryolar var. ABD’nin, Rakka Operasyonu’na PKK’yı dâhil etmeye çalışması, Merkez Kuvvetler Komutanı (CENTOM) Votel’in Suriye’de PKK’lıları ziyaret etmesi, ABD’nin terör örgütüne zırhlı araçlar hediye etmesi Türkiye’nin Münbiç’e Operasyon açıklamalarını beraberinde getirdi.

Harekâta sınır tayin ettiler

ABD’liler, Türkiye’nin olası harekâtını engellemek için ÖSO ile PKK’lılar arasındaki fiili sınır olan Sacur Çayı’nın kıyısına ABD bayrağı çektiği zırhlı araçlarını yerleştirerek PKK’lılara adeta kendisi siper etti. Ayrıca Kamışlı’dan çok sayıda ABD zırhlısı daha Münbiç’e yönlendirildi. ABD eksenli yaşananlara paralel olarak geçtiğimiz haftanın son günlerinde Münbiç kırsalındaki iki köy, çatışmaların ardından ÖSO tarafından ele geçirildi. Ancak daha fazla ileriye gidilmedi. Nabız yoklama mesabesinde olduğu düşünülen bu hamlenin ardından PKK bir açıklama yaparak Fırat Kalkanı Harekâtı güçlerine sınır olan Münbiç Köyleri’ni Esed yönetimindeki Suriye ordusuna teslim ederek Münbiç merkeze doğru çekileceğini açıkladı. PKK’nın bu açıklaması, TSK’nın Münbiç’e bir askeri harekât düzenlemesini engellemeye yönelik. Zira yeni denklemden sonra TSK Münbiç’e bir kara harekâtı düzenlerse Suriye ordusuyla (dolayısıyla Rusya ile) karşı karşıya gelmek zorunda kalacak. Ancak obüs atışları ve hava harekâtlarıyla Münbiç’teki PKK’lıların vurulmasında bir engel bulunmuyor. Başka bir okumayla, ABD’nin bir yıl önceki planının farklı bir versiyonla hayata geçirilmeye çalışıldığını da düşünebiliriz. Kuzeyde muhaliflere sıkışmış bir bölge veren bu plandan TSK’nın başarısı sayesinde PKK koridoru hayali çıkarıldı ancak Fırat Kalkanı Harekâtı’nın daha fazla ilerlememesi mesajı da verilmiş oldu.

İlçe merkezlerinde polis devri

Olası bir Münbiç veya Rakka Operasyonu’na katılacak askeri personel sayısını arttırmak için yapılan bir uygulama da ilçe merkezlerindeki asayiş görevinin ÖSO’dan alınıp Türkiye’nin desteğiyle kurulan polis teşkilatına verilmesi oldu. Kısa bir süre sonra, ÖSO savaşçıları ilçe merkezlerinden ayrılarak cephe hattına yönlendirilecek. İlçeler polis teşkilatının kontrolüne verilecek.

Münbiç Tışrin’dir

Aslında Münbiç’ten de önemli olan bir alan savaşın gidişatını belirleyecek. Orası Fırat Doğusu’nda yer alan kente 25 km uzaklıktaki Tışrin Barajı. PKK, Münbiç’i kaybetmesi durumunda Tışrin Barajı’ndaki hâkimiyetini de kaybedeceğinin farkında. Bölgenin elektrik ihtiyacını karşılayan ve tarım arazilerinin sulama sistemlerini besleyen bu barajı elinde tutan güç bölgenin geleceğiyle ilgili önemli bir karta da sahip olacak.  Tışrin gibi önemli bir nokta da daha batıda, Azez yakınlarındaki Minnak Havaalanı. ÖSO ile PKK’nın sıcak çatışma alanı olan bu bölgedeki PKK varlığına TSK da zaman zaman cevap veriyor. TSK obüsleri, bölgedeki PKK’lıların rahat hareket imkânı bulamaması için zaman zaman buraya doğru ateşleniyor.

Kan davası gibi

Eğer savaş Afrin’e doğru genişlerse bölgeyi çok şiddetli bir süreç bekliyor. Geçtiğimiz yıl Tel Rıfat’lı muhalifler Ayn Dakne köyünde PKK’lıların saldırına uğramış ve onlarca muhalif öldürülmüştü. Muhaliflerin cenazeleri PKK’lılar tarafından gaspedilmiş ve kamyon kasalarında, davul zurna eşliğinde Afrin sokaklarında dolaştırılmıştı. Muhaliflerin bu travmayı unutması hiç de mümkün görünmüyor.

Benzer konular