Dövizdeki yükseliş yayıncılık sektörünü hayli etkiledi. Bazı dergiler yayın arası verdi, bazıları kapanmak zorunda kaldı. Birçoğu da ekonomideki mevcut durumdan dolayı beklemedikleri maliyet artışı karşısında kâğıdının kalitesini düşürerek ya da baskı sayısını azaltarak, fiyatlarına zam yaparak veyahut çeşitli stratejiler deneyerek yayım mücadelesini sürdürmeye çalışıyor. Dövizin düşmesine rağmen kâğıt fiyatlarının düşmemesi, dergi sektörünün bir süre daha bu sıkıntılarla boğuşacağı anlamına geliyor.
Yayıncılığın içerisinde belki de en çok zorlanan yayıncılar, edebiyat ve kültür dergileri çıkartanlardır. Maddi olarak herhangi bir karşılık bulamayan edebiyat dergileri, Türkiye’de kâğıt ve selülozun ithal edilmesi sebebiyle artan maliyetlerini karşılayamaz hale geldi. Yakın zamanda kapanan, fiyatlarını artıran yahut sayfa sayılarını azaltan edebiyat dergileri bu duruma bir örnek teşkil ediyor. İdealist insanların veya genç yazar ve şairlerin bir araya gelip sürdürmeye gayret ettikleri bu yayınların tehlikede olduğu söylenilebilir mi, bilmiyorum. Fakat bazen “bu şairler, yazarlar inatçı, hayatla kavgalı adamlar, pes etmezler” denilse de, ortaya çıkan manzara şaşırtıcı olabiliyor.
Kapanan edebiyat dergileri için en çok bu memleketi seven insanlar üzülmeli desek hata etmiş olmayız. Çünkü fikrin, edebiyat ve kültür dergilerinde üretildiği ve daha sonra entelektüel olacak gençlerin edebiyat dergilerinde yetiştiği yerin adıdır Türkiye. Bu sebeple Türkiye’de bir derginin kapanmasını, bir fikrin ölmesi olarak okursak hata etmiş sayılmayız. Resimli Ay olmasaydı, Nazım Hikmet’ten, Yeni Dergi ve Papirüs olmasaydı ikinci yenicilerden bahsedebilir miydik? Diriliş düşüncesi, Diriliş dergisi olmasaydı yine olur muydu?
2.5 LİRADAN 4.5 LİRAYA
Mavera dergisinin “Okuyucularla” köşesindeki yazıları okuduğunuzda, bugünün profesörleriyle, şairleriyle, hocalarıyla, yazarlarıyla karşılaşırsınız. Dergilerin günümüzde de bu eğiticilik, vasfının hala sürdüğünü görüyoruz. Fayrap dergisi bu yönüyle dikkat çekiyor son zamanlarda. Ensar Avcı, Musa Gönüllü, Abdullah Harun, Bekir Halit gibi genç isimlere sıkça rastlıyoruz. Dergâh dergisinden Fatma Özkaya, Yedi İklim dergisinden Fatih Memiş, İtibar dergisinden Yunus Emre Aklıbaşında son zamanlarda adlarından bahsettiren genç şairler. Bu yönüyle dergilerin, yeteneklerin sergilenmesine ve kişisel gayretlerin karşılık bulmasına imkân sağlayan meydanlar olduğunu da söyleyebiliriz.
Bununla beraber genç yaşlarda bu meşakkatli iş için kollarını sıvayan gençler de var. Burak Koç İmge dergisini çıkartıyor, Mehmet Ali Genç, Olağan Şiir’i. Örnekler çoğaltılabilir. Burak Koç ile son görüştüğümde 1 derginin maliyetinin 2.5 liradan, 4.5 liraya yükseldiğini ifade etmişti. Koç, matbaa ile son görüşmesinde dövizin biraz düştüğünü söylediğinde “kardeş, döviz düşüyor, kâğıt düşmüyor” cevabıyla karşılaştığını da ayrıca belirtmişti.
SES ÇIKARIYOR DİYE BİR ESERE İYİ DİYEMEYİZ
Dergilerin rahatsızlık duydukları bir diğer konu da, klişelerden, reklamlardan beslenen, derinliği olmayan, gücünü popülariteden alan popüler kültür dergileri. Ancak OT, KAFA gibi dergilerden tedirgin olanlar sadece muhafazakârlar, İslamcılar değil. Aynı zamanda şiir, edebiyat ve kültüre değer veren diğer ideolojilere mensup bireyler de bu durumdan, rahatsız. Bu tür dergilerin hem maddi sıkıntıları nitelikli dergiler kadar yok hem de okuru sınırlayan ve sıradanlaştıran bir tarafları var.
Fakat bu tehlike geçmişte de vardı. Yeşil roman denilen eserler yayımlanır, çok ilgi görürdü. Dönemin Sezai Karakoç, Cahit Zarifoğlu gibi şair ve yazarların eserleri, bu yeşil romanlar kadar ilgi görmezdi. Bu durumdan şöyle bir ders de çıkarabiliriz, iyi olan eser ses çıkarmasa da iyidir. Yahut ses çıkarıyor diye bir esere iyi diyemeyiz. Fakat yine de 210 üniversite bulunan Türkiye’de, yüzlerce Edebiyat Fakültesi, binlerce akademisyen, binlerce öğrenci ve mezun varken, yeni çıkan iyi bir şiir kitabının 5 yüz ya da bin adet basılması üzücü bir durum olsa gerek.
***
Yedi İklim dergisi Genel Yayın Yönetmeni Ali Haydar Haksal: Gençler dergi okumuyor
31 senedir yayın hayatına devam eden Yedi İklim dergisinin Genel Yayın Yönetmeni Ali Haydar Haksal’la konuyla ilgili konuştuğumuzda, geleneklerini, Muallim’den Mavera’ya, Sebilürreaşad’tan Büyük Doğu’ya dayandırdıklarını ifade etti. Yedi İklim dergisini çıkardıkları ilk günden beri çeşitli sorunlar yaşadıklarını ve bu sorunların bugüne özgü olmadığını söyleyen Haksal açıklamalarına şöyle devam etti: “Yedi İklim dergisini çıkaralı 31 yıl oldu, daha önce de bir takım krizler yaşadık. Fakat bugünkü kriz oldukça etkileyici. Çünkü şu an karşı karşıya olduğumuz sorunlar çok yönlü, yayın dünyasını doğrudan etkileyen sorunlar.
Bütün yayın dünyasının özünü oluşturan kâğıt ve selüloz ithal olarak geliyor. Ve bu anlamda ek yabancı para birimlerine bağımlı kaldığımız için krizlerde en çok etkilenen sektörler içerisinde yayıncılık sektörü yer alıyor. Tabii, dergiler, kitaplar, kitlelerin öncelikli ihtiyaçları değil. Bu da ister istemez satışı azaltıyor. Bugün Ankara’da bir yayıncı ile konuştum. Bir kitap için bandrol almaya gittiğini ve hiç kimseyi görmediğini söyledi. Hatta kurumdan ayak öylesine kesilmiş ki hiç kimse yayın için, yeni bir bandrol talebinde bulunmuyormuş. Bunun da göstergesi şu, toplumun başka öncelikleri var, bu önceliklerde yayın, dergicilik, kitap gibi nesneler geri plana itilmiş oluyor. Zaten geri plandaydı, hepten öyle oldu.”
112 SAYFADAN 88 SAYFAYA
Mavera’da yazmaya başladığı zamanlarda Mavera’nın 5 bin ile 10 bin arasında bir baskı adedi bulunduğunu, Yedi İklim’i ilk çıkarttıkları zamanlar 2500 adet bastıklarını ifade eden Haksal, şimdiyse bu rakamın 1500 adet olduğunu açıkladı. “Derginin sayfası 112 sayfa iken 88 sayfaya, hatta 80 sayfaya düşürmek niyetindeyiz. Çünkü maliyetler çok arttı. 112 sayfalık eski kâğıt giderimiz ile şimdiki 80 sayfalık kâğıt giderimizi kıyasladığımızda, hamuru da inceltmemize rağmen 80 sayfalık kâğıt giderinin daha fazla olduğunu görüyoruz. Tabi kargo giderleri vesaireyi de hesaplayınca iş hayli zorlaşıyor.
Erzurum’da biz öğrenciyken Türk Talebe Birliği’nin kitap kulübü vardı. Buraya her ay 300 tane Mavera 300 tane Edebiyat 300 tane Diriliş gelirdi. Bir hafta içerisinde dergiler tükenirdi. Yedi İklim Dergisinin ikinci döneminde 114 abonemiz vardı edebiyat ve fen fakültesinde. Sivas’ta 64 abonemiz vardı. Şimdi Erzurum’a giden toplam dergi sayısı 15-16 adet. Bizim zamanımızda öğrenci sayısı da azdı. Şu an 70 bin öğrencisi var üniversitenin. Dolayısıyla rahatlıkla gençlik dergi okumuyor, kitap okumuyor diyebiliriz.”
***
ESKİ GÜÇLERİNDE DEĞİLLER
Edebiyata ve sanata ilginin giderek azaldığını ifade eden Ali Haydar Haksal, şu açıklamalarda bulundu: “Akif İnan’ın Hicret kitabının ilk baskısı 5 bin adetti. O zaman biz Yedi İklim yayınlarında Akif İnan’ın Tenha Sözler kitabını 2 bin adet bastık ve tükettik. Şimdi şiir kitabı baskıları 5 yüz ila azami bin adet arasında. Yani satılıyor mu derseniz, çok zor. Mavera dergisinin sadece İstanbul’daki satışı bin adetti. Bir rekabet vardı o zamanlar. 1980 darbesi solun üzerinden silindir gibi geçti. Solun idealist olan şairleri ve yazarları, hemen hepsi sermaye dergilerine eser vermeye başladılar. Bir taraftan telif aldılar bir taraftan da o amatör ruhlarını kaybettikleri için dergi çıkaramadılar. Mehmet Fuat gibi, Cemal Süreya gibi, Ataol Behramoğlu veya İsmet Özel gibi isimler, amatör çabayla, ruhla, bir taraftan insan yetiştirerek dergi çıkartıyorlardı. O tarafın şimdi de dergileri var ama eski güçlerinde değiller.
Geçmiş dönemde ideolojiler vardı, sağ vardı, sol vardı, İslamcılar vardı. Çatışma vardı ama bir de düşünce rekabeti vardı. Diyelim ki birileri Nazım Hikmet’i, Cemal Süreya’yı, Tomris Uyar’ı söylüyorsa birileri de Necip Fazıl’dan, Sezai Karakoç’tan söz ediyordu. Bu isimler çevrelerin sığınakları olurdu. Onlar da kendilerini geliştirmek için daha çok okuma ihtiyacı duyarlardı. Şimdi böyle bir ideolojik rekabet ortamı da yok. Görüntüler insanları yanıltmasın. İnsanlar ciddi anlamda sekülerleştiler. Muhafazakârlar da böyledir, Marksist ya da Sosyalist olan çevreler de böyledir.”