Diyalog dininin ilk tapınağı

Almanya’nın başkenti Berlin’in kuruluş kaydı 1237 yılına dayanıyor. Şehirdeki ilk yapı Aziz Peter kilisesi, şehrin kayıtlara geçen ilk sakini ise Symeon adında bir rahip. Kilise, 1944 yılında bütün Almanya’yı harabeye çeviren müttefik bombardımanından nasibini alarak bir enkaza dönüşüyor. Savaş sonrası ikiye bölünen şehrin doğu yakasında, komünist rejimin insafına kalan enkazı, 1964 yılında belediye kararıyla otoparka dönüşmüş olarak görüyoruz. İki Almanya’nın, dolayısıyla Berlin’in birleşmesi de şehrin ilk yapısını uzun yıllar otopark hizmeti vermekten kurtaramıyor. 2008 yılında bir arkeolojik kazı çalışması şehrin ilk sakinlerine ait mezarlığı ortaya çıkarınca burayı yeniden şehre kazandırmak istiyorlar.

Diyalog dinine tapınak

Arazi Protestan Kilisesi’ne ait. Normalde yapılması gereken, şehrin ilk yapısı olarak simgesel bir anlama sahip Aziz Peter Kilisesi’nin yeniden inşası. Ancak devreye kim, ne şekilde giriyorsa böyle bir karar alınmıyor. Üstelik güçlü ve katılımcı demokrasiye sahip olduğu söylenen bir ülkede şehir sakinlerinin ne düşündüğü kimsenin umrunda değil. Birilerinin bu kararı gerekçe gösterip Federal Parlamento’yu basma teşebbüsünde bulunmayacağından emin görünüyorlar. “Sadece bir kilise inşa etmek istemedik, çünkü Berlin çok değişti” diyen bir papaz çıkıyor ortaya. Bakıyorsunuz, papaz bu konuşmayı yaparken bir yanında kippasıyla İsrail vatandaşı bir haham, Tovia Ben Chorin, diğer yanında ise takkeli bir FETÖ imamı, Kadir Sancı duruyor. Konuşan kim? Berlin Marien Kilisesi papazı Gregor Hohberg. Araziyi “Berlin’in geçmişinde önem taşıyan ve geleceğinde de önem taşıyacak üç semavî dine açmaya” karar verdiklerini söylüyor. Yıl 2011.

O’nun Evi mi?

Ertesi yıl, 2012’de mimari proje için yarışma düzenleniyor. Seçici kurul 14 ülkeden yarışmaya katılan 208 projeyi ön elemeye tabi tutarak içlerinden 32 adedini final için seçiyor. Profesör Hans Kolhof başkanlığındaki değerlendirme jürisi kazananı açıklıyor: Berlin’den Kuehn Malvezzi Mimarlık Bürosu. Malvezzi’nin projesi bir yapının içerisinde dört ana bölümden oluşuyor. Ortadaki dairevi bölge merkezî toplantı alanı olarak ayrılmış. Merkezî toplantı alanının solu mescit, sağı kilise, hemen ilerisi ise sinagog olarak dizayn edilmiş. İçine girmedikçe ne mescit, ne kilise, ne de sinagogu farketmek mümkün. Dışarıdan bakıldığında ne olduğu tam olarak kestirilemeyen, devasa bir yapı görüyorsunuz. Semavi dinlerden çok antik çağların pagan kültürünü yansıtan bir mimari göze çarpıyor. Resmi adı “House of One” olarak geçen projenin Türkçesine “O’nun Evi” adı verilmiş.

Alman devletinin kanatları altında

Projeye ait resmi siteyi ziyaret ettiğinizde destekçiler arasında Alman Federal İçişleri Bakanlığı’nın bulunduğunu çok rahatlıkla görebilirsiniz. Alman devletinin desteği o denli belirgin ki, mesela Alman İçişleri Bakanı Thomas de Maiziere’yi ’20 Mayıs 2017 günü Wittenberg’de açılan “O’nun Evi” standında resim çektirirken yakalıyorsunuz. Diyalog adına Berlin’in ilk yapısını, tarihi Aziz Peter Kilise’sini gözden çıkartacak kadar gözünü karartmış bir Alman devleti var karşımızda. Ve de “Almanya’nın kıymetlisi” olduğu her halinden belli olan bir FETÖ gerçeği. “O’nun Evi” projesine gelen tepkiler bile umurlarında değil. Ne bütün Almanlar, ne de bütün Protestanlar projeyi benimsemiş durumda. Ama kimin umrunda? Örneğin Berlin Protestan Akademisi Müdür Yardımcısı Erika Godel projeye karşı çıkıyor. Dinler arasında diyalog kurmak için böyle bir binaya ihtiyaç olmadığını belirten Godel, Hrıstiyan, Yahudi ve Müslümanların birlikte ibadet edemeyeceği fikrinde. “Ben böyle bir ibadethanenin nasıl işleyebileceği konusunda henüz ikna olmadım. Üç dinin yan yana ibadet edebileceği bir binanın yapılmasıyla ortak istek ifade edilebilir mi, bu kimin için iyi olur, gerçekten bilmiyorum” diyor.

İsrail ve Vatikan parmağı

“Onun Evi” projesini ilginç kılan yönlerden biri, Yahudi cemaatinin bu işe epey istekli görünmesi. Berlin Yahudi Cemaati basın sözcüsü Maya Zehden, ortak bir amaç için dua edilebileceği görüşünde. Ona göre: ”Elbette belirli bir amaç için ortaklaşa dua edilebilir. Ayrıca bu projenin konsepti geliştirilirken, bu binanın bir çeşit okul olması da düşünüldü. Bu şekilde, orada eğitim alacak genç papaz, imam ve hahamlara dinlerin hangi ortak yanları olduğunu gösterilebilir ve onların biraraya gelmesi sağlanabilir.” Projenin Yahudi ayağını temsil eden hahamın İsrail vatandaşı olması hayli ilginç. Daha ilginci, Vatikan’a dek ulaşan ilişkiler ağı. Projenin İngilizce twitter adresine bakıldığında görülen şey, en son işlemin Papa Francis’in “Barış, adalet, insani kalkınma, insan haklarına saygı ve mahlukatı koruma üzerine tesis edilmeli” mesajına yapılan retweet olması. Papa’nın daha birçok mesajı var adreste. Proje mensuplarının Vatikan ziyaretleri ayrıca dikkat çekiyor. Son olarak, Enes Kanter ile birlikte “proje elçisi” olarak seçilen Alman Diyalog Enstitüsü’nden Kadir Boyacı’nın Şubat 2017’de Vatikan’a “diyalog amaçlı ziyaret”i var. Almanya’nın resmi desteğinin yanında İsrail ve Vatikan’ın da projenin destekçileri arasında oldukları söylenebilir.

Alevileri dönüştürme projesi

Almanya’nın din tuzağının bir ucunda FETÖ, diğer ucunda ise Aleviler yer alıyor. FETÖ eliyle yeni bir İslam anlayışı formatlamak isteyen Almanya, Alevilere ayrıca ilgi duyuyor. Konu diğer Müslümanlar olunca bir anda keskinleşen Alman basını, söz Alevilere gelince – FETÖ örneğinde olduğu gibi – bir anda yumuşuyor, “liberal” veya “bağnaz olmayan” Müslümanlar şeklinde pozitif algı oluşturmaya çalışıyor. Bir Alman İçişleri Bakanı, Otto Schilly, cem ayinine katılıyor. Berlin Wedding ilçesi belediye başkanı “İslamcı radikalizme karşı bir güç” olarak Aleviliği övüyor. Alman Cumhurbaşkanı Gauck, 2014 yılında AABF (Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu)’nun etkinliğine katılıyor. Almanya’nın Alevilere gösterdiği ilgi karşılıksız kalmıyor. Bir AABF yöneticisi “Türkiye’den Avrupa’ya Alevi Hareketinin Siyasallaşması” kitabının yazarı Elise Massicard’a şunları söylüyor: “Almanlar bize sahip oldukları için şanslı. Bunu seçmen kitlesi anlamında söylemiyorum, ama biz diğer Türk örgütlerinin aksine entegrasyon lehine çalışan bir kuruluşuz.”

Almanya teröristleri çok seviyor

“Diğer Türk örgütlerin aksine” ve de “entegrasyon lehine” çalışan AABF’yi kimlerin yönettiğine dair bilgiyi yine Elise Massicard’dan alıyoruz. 7 Haziran 2015 seçimlerinde HDP’den aday olmak için 25 yıldır başında olduğu AABF’den istifa eden Turgut Öker, Massicard’ın deyimiyle “eski bir Marksist militan”. FETÖ kaçaklarına kucak açan Almanya, bölücü militanları işte böyle bağrına basıyor. Onlara saygın kimlikler, ünvanlar bahşedip Alman toplumuna karışmalarına, oradan güç alıp Türkiye’ye saldırmalarına zemin hazırlıyor. Almanya eliyle Alevilerin yaşadığı dönüşümü, Öker’in Massicard ile yaptığı söyleşiden izleyebiliyoruz. Ne diyor Öker?

“Türkiye’de örgüt biçimi olarak sadece dernekleri biliyorduk. Cemevi yoktu. Belki de sol siyasal örgütlerden geldiğimiz için, kendimizi dini kuruluş olarak sunmaktan biraz utanıyorduk. İlk başlarda çok eleştirildik, çünkü hem demokrat insanlardık, hem de dini bir çalışma başlatıyorduk. Ama şimdi, Aleviliğin Anadolu’da bin yıldır dini bir biçim altında var olduğunu söylüyoruz, niçin bu biçimi reddedip yeni bir şey yaratmamız gereksin? Artık Hıristiyanların kilise, Müslümanların cami, Alevilerin de cemevi olmadan örgütlenemeyeceklerini öğrendik.”

Öker’in itiraf ettiği gibi marksist kültürden gelen Alevileri ayrı bir din anlayışı içine formatlayarak yeni bir kimlik devşiren güç, bizzat Almanya’nın kendisiydi. Göç ve Mülteciler Ofisi’nin verilerine göre Müslüman nüfus içerisinde sadece yüzde 13’ü oluşturan Aleviler, Alman devleti tarafından hep desteklendi, her zaman ayrıcalıklı oldu. Son olarak, elbet yine Almanya’nın desteğiyle AB kurumlarında temsilcilik hakkı elde ettiler. AABF’nin Turgut Öker’den sonraki başkanı Hüseyin Mat 11 Mayıs 2017’de şu duyuruyu yapıyordu.

“Avrupa Alevi Birlikleri Federasyonu’nun (AABF), 19 Mart 2016 tarihinde yaptığı başvuru Avrupa Parlamentosu (AP) ve Avrupa Konseyi tarafından kabul edildi. Avrupalı Aleviler bu kararla Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Konseyi’nde temsilcilik hakkı elde etmiş oldu. Avrupa Alevi Birlikleri Federasyonu’nun 2015’te başlattığı diplomasi çalışmaları kapsamında, yapılan temsilcilik başvurusuna Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Konseyi tarafından olumlu cevap verildi. Hükümetler dışında ilk defa bir inanç kurumuna tanınan bu hak sonrasında Avrupa Parlamentosu bünyesinde bir büro açacak olan AABF, alınacak kararlara etki edecek bir lobi gücüne ulaşmış olacak. İlk etapta Avrupa Parlamentosu’nda yer alan partilerle birlikte Alevi Dostluk Grupları oluşturacak. Uzun süredir üzerinde çalıştığımız bu proje Avrupa Parlamentosu tarafından dün kabul edildi. Artık örgütümüzü temsilen Avrupa Konseyi ve Avrupa Parlamentosu´nda direkt temsil edileceğiz. AABF’nin, Avrupa’da sözü dinlenen ve fikrine başvurulan bir konuma gelmesinin gururunu hep birlikte yaşıyoruz.”

Benzer konular