Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) açıkladığı 2017 göç istatistiklerinin gösterdiği rakamlardan en KONUŞULANI, “Yurtdışı giden göç” oranları oldu. Ülkeden yurtdışına gidenleri 2016 yılına kıyasla yüzde 42 gibi bir artışla, 25-29 yaş aralığındaki gençlerin oluşturması herkesin dikkatini çekti. Bu süreçte beyin göçüne dair birçok sebep sayıldı, göç edenlerin haklı mı haksız mı olduğu tartışıldı. Uzmanlar, gerekli çalışma zemini sağlandığı takdirde, beyin göçünün engelleneceği konusunda
hem fikir.
Dünyada 70’li yılların başında ülkelerin benimsediği kolay üretme ve hazırı kapma stratejisi, beyin gücü ithal etmeyi kurumsallaştırırken, bu strateji verilen farklı vizelerle de desteklendi. Ülkeler örtük olarak beyin gücü ithal ederek yetişmiş insanlara ülkelerinde geniş imkânlar sunup gelişmelerine katkı sağladı. Türkiye de yıllar boyu yurtdışına beyin göçü vermiş bir ülke olarak son yıllarda gençler olmak üzere batıya kaptırdığı insanları, tersine beyin göçüyle geri çağırarak kendi ülkelerine katkı sağlamalarını istiyor.
Geçen sene Temmuz ayında İslam Dünyası Yükseköğretim Alanının Oluşturulması Toplantısı’nda Cumhurbaşkanı Erdoğan, zeki öğrencilerin batıdaki eğitim kurumlarına kaptırıldığına işaret etmişti. Gençlerin kendi ülke ve üniversitelerinden parlak bir gelecek göremedikleri için giderek artan bir oranda batıya yöneldiklerini söyleyen Erdoğan, “İlmi ve fikir hayatımızın çölleşmesine yol açan bu beyin göçünü önleyecek tedbirleri bir an önce hayata geçirmeliyiz” diyerek yurtdışında çalışma yapanların ülkelerine dönmesi isteğini dile getirmişti.
Cumhurbaşkanı, bir yıl sonra bilim insanlarının ülkelerine dönmesi dileğini şu sözlerle gündeme getirdi: “Bilim insanlarımızın yurda dönüş seferberliğini başlatıyor ve uluslararası lider araştırmacılar programı hazırlıyoruz. Buradan dünyanın her yerindeki bilim insanlarımızı, ülkemizde başlattığımız bilim ve teknoloji atılımımıza katılmaya davet ediyorum.”
Yetişmiş beyin gücünü rakip ülkelere kaptırmamak gerektiği görüşünde olanlar, aynı zamanda bu geri dönüşün sistemli olmasından yana. Bilim insanlarının ülkesinde hizmet etmesinin Türkiye için artı değer olacağını söyleyen akademisyenler, gelen insanların memur muamelesine uğramadan özgür bir çalışma ortamında bilim üretmesinin makul olacağını söylüyor.
***
Doç. Dr. Levent EraslanKırıkkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi
BEYİN GÖÇÜ TOPRAK KAYBI KADAR ÖNEMLİ
Beyin göçü, bir toplumun yetişmiş üst nitelikteki insanlarının farklı bir coğrafyaya göçmesi. Burada sosyolojik iki etmen var. Biri itici, diğeri de çekici etmenler. İtici etmen, beyin göçünde o içerik sahibi insanın gerekli değeri görememesi, gerekli çalışma zeminini bulamaması ve itibarını alamaması gibi faktörler. Beyin göçüne dâhil olanlar bu faktörlerden etkilenebilir. Diğer yandan göç edilen yerin de çekici faktörleri var. Türkiye bağlamında baktığımız zaman toprak kaybı kadar önemlidir beyin göçü. Çünkü yetişmiş insan gücünün bitmesi, milyonlarca lira harcanarak yetiştirilen insanın kendi toprağına değil başka topraklara, topluluğa hizmet etmesi o toprağı kaybetmek kadar önemli. Cumhurbaşkanı’nın çağrısı da bu minvaldeydi. Türkiye, bu durumu cumhuriyetin ilk yıllarında da yaşadı. Önemli olan gerekli çalışma zeminini, rahatlığını sağlayabilmek. Rahatlık, konformizmle değil; araştırma fonları, kendi hayatını idame ettireceği bir maaş, bağımsız ve özgür çalışma ortamları sağlamakla gerçekleşebilir.
ÜLKELER İNSAN AVLIYOR
İtici ve çekici faktörler bilim insanlarında önemlidir. Çekici ve itici faktörler artıyorsa, insanlar bulundukları konumdan ayrılıyor. Zamansal olarak insanların gittiğine dair bir ayrım pek mümkün değil, ancak son zamanlarda arttığını söyleyebiliriz. Şöyle ki, ülkeler beyin göçüne dönük çalışmalar düzenliyorlar. Yani nitelikli bilim insanlarını, kendi ülkelerinde çeşitli programlar ve projeler düzenleyerek artırırlar. Mesela Kanada, nitelikli insan avcısı bir ülke. Kanada gibi ülkeler, zeki insanları bulup, şu kadar çalışma, şu kadar maaş, şu kadar laboratuvar, bu kadar proje yapacağız diyerek ülkelerine çekiyor. Silikon Vadisi’ndekilerin birçoğu Hintliler ve Mısırlılardır. Çünkü bu iki ülkenin yazılım teknolojileri çok gelişmiş. Çin, Tayvan gibi ülkeler de böyledir. Elbette bir program çerçevesinde bunlar yapılmakta. Davet etmemiz önemli ama gerekli şartları sağlamanız lazım. Türkiye’de kalarak ülkeyi temsil etmeleri önemli. O nedenle çağrının bir program çerçevesinde olması lazım. Yoksa bir hamasete girip, kaybolur gider. Biz Almanya’da Türkler olarak 5. nesle giriyoruz, orada yetişmiş Almanya vatandaşı Türk beyinlerimiz var. Onlara dönük bir çalışma yapılabilir.
GARANTİ VERİLMELİ
Gelecek olan insanları maddi manevi şekilde tatmin etmemiz gerek. Davet ediyoruz ama karşılığı ne olacak, gelince özlük hakları nasıl seyredecek bunların tamamının bir program çerçevesinde olması gerekiyor. Bu kişiler için çalışma alanları oluşturulacak, orada çalışacaklar. Üniversite içine girdikleri zaman devlet memuru oluyorlar ve süreç farklı seyrediyor. Laboratuvar, AR-GE projesi ve bütçesi olmayan ve garanti verilmeyen hiçbir şeye bu insanlar dâhil olmaz. Garantisini vereceksin. Çok naif insanlar bu araştırma insanları. Karşılığını göremeyince küsüyor. Süreci iyi kontrol ederek, gerçekçi bir programla gelmeleri sağlanabilir. Bunun dışında olan hiçbir uygulamaya kimse dâhil olmaz.
***
Faruk Aksoy Gazeteci – Yazar
İMKAN OLMADIĞI İÇİN GİDİYORLAR
Cumhurbaşkanı Erdoğan Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) yayınladığı göç raporunu gördü ve insanları bu yüzden çağırdı. 3 hafta önce Yeni Şafak’ta yazmıştım bu konuyu. Yazdıklarım, birçok olumlu-olumsuz tepki aldı. Sanırım, Türkiye’de bu işi en yüksek sesle söyleyen kişi oldum. Fakat tepki göstermekle sorunu çözemiyorsun. Söylediklerime ne kadar itiraz edersen et, ortada bir hakikat var, çocuklar gidiyor.
TÜİK diyor ki 2017 yılında 253 bin 640 kişi Türkiye’yi terk etti. Sonra not düşüyor terk edenlerin arasında yabancı uyruklular yok, Türkler var diyor. Daha ilginç şeyi söylüyor: Yaş aralığı. 25-29 yaş aralığındakiler gidiyor. 25-29 yaş aralığı, üniversite mezunu gençler demek. Bunlar bu ülkede eğitim almışlar. Tam üretici konumuna, ülkenin onlardan istifade edeceği döneme geldiklerinde gidiyorlar. Buradaki en basit soru şu: “Neden gidiyorlar?” Gittiklerini tespit ettik, gidenlerin kim olduğunu ayırmayalım. Bana göre hak ettikleri, başardıkları, iyi eğitim aldıkları alanla ilgili yapabilecekleri şeyleri burada adil ve rahat bir şekilde yapacaklarına inanmadıkları ve hak ettikleri alan ve imkân olmadığını düşündükleri için gidiyorlar.
GİDENLERİN AYRIMI YAPILMALI
Cumhurbaşkanı diyor ki, bu insanlar bizim insanlarımız, bunları geri getirmeliyiz, bütün alan ve imkânları açmalıyız. Neden söylüyor bunu, çünkü akıllı insan dünyadaki bütün kıymetli cevherlerden daha kıymetlidir. Akıl kadar değerli bir hazine yoktur. Onun yapacağı, başaracağı birçok şey var. Burada Türkiye’nin özellikle son 3 yılda şiddetli bir şekilde uğraştığı şu FETÖ meselesini ayırmak lazım. Yani burada çizgi var. Çevirdiğin iş yerine oturmadı, yani kumpas bir sonuca ulaşmadı senin istediğin zemin ve siyasi alan oluşmadı diye mi gittin yoksa benim de esas bahsettiğim, ben kendime bu ülkede istikbal bulamam diyen kimsesiz zeki çocuklar mı gitti, bu ayrımı yapacağız. Hain çok zeki de olsa problem oluşturabilir.
Ben şu somut öneriyi getiriyorum: Hemen her ülke konsolosluğu ve büyükelçiliklerinde birer masa oluşturulsun. Türkiye’den gelen insanları bulup konuşalım. Soralım, ne istiyorsun, neden buradasın, niçin terk ettin, sorun nedir diye. Oradan sonuçlar çıkaralım. Bir sonraki döneme ait raporlar çıkaralım. Daha sonra o kişiye “arkandayım, bunu ülkemizde yapalım” diyerek bir devlet garantisi ver. O ülkeye bir yıl içerisinde kaç vatandaş gelmiş gelen kimdir tek tek belirle. Bu söylediğim proje değil. Konsoloslukta, büyükelçilikte bir masan olsun. İnsanları, psikiyatrlar ve psikologlar eşliğinde dinle.
BEYİN İTHAL ETMEK KÖTÜ DEĞİL
Geçen hafta Sakarya’daki bir fizik mühendisi Almanya’ya gitti. Zeki, iyi bir yazılım sahibi. Böyle insanları tek tek bulacaksın. Cumhurbaşkanı da benim gibi, geri getirmeliyiz diyor. Ben yol söylüyorum. Senin konsoloslukların, büyükelçilerin birinci derecede bu işe bakacak. Orada doçent olan bir insan gelip burada niye memur olsun? Ekonomik durum önemli. Çok iyi bir adamım akıllıyım, zeki biriyim iyi bir eğitim aldım ama ülkemde 2 bin Euro maaş veriyorsun.
2007’de eşimin uzmanlığı için İngiltere’ye gitmiştik. Eşim, dünyanın en ünlü plastik cerrahından birisinin yanında 3 ay ameliyatlarına girmişti. 3 ay önce İngiltere-Kuveyt bağlantılı büyük bir sağlık şirketi e-posta üzerinden bizimle çalışır mısın diye mesaj göndermiş. 2007 yılında sadece misafir doktor olarak 3 ay İngiltere’de bulunmuşuz onu bulmuş, incelemiş, takip etmiş, 11 yıl sonra bulmuş bizimle çalışır mısınız diyor. Bu işler böyledir. Dünya takip ediyor bu işleri. Zeki insanları takip ediyor, beyin ithal ediyorlar. Niçin etmesin? Beyin ithal etmek kötü bir şey değil ki.
İngiltere’deki hastanenin çalışanlarının yarısı Hintliydi. İngiliz bir doktora neden bu kadar çok Hintli var diye sordum. “Hayat çok kıymetli bir şey, İngiltere’de insanlar bu kadar ağır bir tıp eğitimini almak değil, hayatlarını yaşamak istiyor. Hindistan’dan Pakistan’dan gelen tıpçılar burada çalışıyor. Bu bizim için doğru bir sistem” dedi. Onlar her şeyi hesaplıyor. Sen de hesaplayacaksın. Gerçek bir dünyada yaşıyoruz.
***
Prof. Dr. İrfan Erdoğan – İstanbul Üniversitesi Hasan Ali Yücel Eğitim Fakültesi
YURTDIŞI EĞİTİM ZORUNLU DEĞİL
Ülkemiz, dünyayla yarışabilir düzeye geldi. Ekonomide, siyasette, sanatta, sporda, bilimde belli bir gelişmişlik düzeyini yakalamışken, beyin gücüne dair yeni bir anlamlandırma yapmaya ihtiyaç var. Cumhurbaşkanının ortaya koyduğu vizyon bu açıdan özgündür. Az gelişmiş bir Türkiye’nin önüne koyulan bir hedef değil. Hızla gelişen ve dünya liginde üst sıralara yükselen bir ülkenin beyin gücüyle ilgili bir vizyon. Yerinde ve doğru bir anlamlandırmadır. Türkiye şu anda yurtdışında okumayı sınırlandırabilecek kapasiteye ulaştı. 1970 ve 1980’li yıllarda yurtdışında öğrenim görmeye ve yurtdışında olmaya bilgi ve görgü transferi için daha çok ihtiyaç vardı. Türkiye’nin eriştiği gelişmişlik seviyesi, yurtdışında eğitimi eskiden olduğu gibi zorunlu kılmıyor. Bu nedenle yurtdışında eğitim, ucu açık ve düzensiz bir hale gelmemeli. Dışarıdan gelecek beyin gücünün rahat çalışması için özel bir mekanizma kurulmalı. Yani onlar var olan sistemin içine bürokrasinin içine parça olarak monte edilmemeli. Önemli sayıya erişilebilirse, ki erişilebilir, bu kitle ile özel olarak çalışma mekanizmaları hazırlanmalı. Yani sadece bunlar için bir enstitü bile kurulabilir. Bunların tamamından toplu faydalanabilmek için bir mevzuat çıkarılabilir. Ayrıca bu hususta bir duyarlılık da geliştirilmeli. Bu duyarlılığın da belgesi hazırlanmalı.