Çocuk odasında kaybolan hukuk devleti

Almanya 2016 yılında potansiyel tehlike oluşturuyor denilerek “İslamcı çocukların” takibinde yaş sınırını 16’dan 14’e indirmişti. Bavyera ise yaş sınırını tamamen kaldırarak potansiyel tehlikeli gördüğü ailelerin çocuklarını doğuştan itibaren izlemeye alan ilk eyalet oldu. Geçtiğimiz günlerde, Almanya’daki en büyük yabancı ve Müslüman nüfusun yaşadığı Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti, Bavyera örneğinde olduğu gibi doğuştan itibaren Müslüman çocukların iç istihbarat örgütü tarafından izlenmesinin önünü açacağını duyurdu.

İç istihbarattan sorumlu olan Federal Anayasayı Koruma Teşkilatı (BfV) Başkanı Dr. Hans-Georg Maassen 2017 İç İstihbarat Raporunun açıklanmasının akabinde kamuoyunun dikkatini yine Müslümanlar üzerine çekmeyi başardı. Yaptığı açıklamada “İslamcı ailelerde yetişen çocukların azımsanmayacak tehlike potansiyeli oluşturduğunu ve küçük çocuklarla gençlerin küçük yaşta ve daha hızlı radikalleştirilebildiğini, İslamcı ailelerde cihat anlayışı aşılanmasının son derece endişe verici olduğunu ve bu durumun önümüzdeki yıllarda teşkilatı meşgul edeceğini” söyledi. Dr. Maassen’in İç İstihbarat Raporundaki ifadelerinin zemin hazırladığı yeni talep ise “İslamcı” ailelerin çocuklarının doğuştan bu yana kurumların yakın takibine alınması ve izlenmesi!

MAASSEN’İN IRKÇI PARTİ SEVGİSİ
Avrupa genelinde ırkçı partilerin siyasi başarısı ve oy artışının sebepleri araştırıldığında ortaya çıkan en önemli faktör toplumdaki güvenlik kaygısı ve gelecek korkusu. Radikal grup ve ideolojileri besleyen korku, Avrupa’da demokrasi ve temel ilkeler için bir sınama testi. Güvenlikçi politikaların öncelik kazanmasında ise istihbarat örgütlerinin yönlendirmeleri önemli. Federal Anayasayı Koruma Teşkilatı Başkanı Dr. Maassen’in ırkçı parti AfD’ye sempatisi sır değil. AfD Federal Yönetim Kurulu eski üyesi Franziska Schreiber “Inside AfD – AfD’nin İçyüzü” kitabında Dr. Maassen’in 2015 yılında AfD’nin o dönemki lideri Frauke Petry ile sıkça buluşup partinin istihbarat tarafından izlenmemesi için neler yapmaları gerektiği konusunda tavsiyelerde bulunduğunu açıklıyor. Dr. Maassen Petry ile sık sık bir araya geldiğini doğrularken tavsiyelerde bulunduğu iddialarını reddediyor. AfD sempatizanı olduğuna dair kimsenin şüphesinin kalmadığı Dr. Maassen’in siyasi açıklamalar ile gündem oluşturması da ilk değil. Darbe sonrası FETÖ ile ilgili “Sanırım Türkiye dışında hiç kimse darbe girişiminden Gülen yapılanmasının sorumlu olduğuna inanmıyor. En azından Türkiye dışında yaşayıp, Türk hükümetinin buna ikna ettiği kimseyi tanımıyorum” demesi Türkiye ile ilgili tutumunu gözler önüne sermişti.

MÜSLÜMANLARI POTANSİYEL SUÇLU GÖSTERİYORLAR
Dr. Maassen, sekizi Türk, toplam on kişinin Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU) Örgütü tarafından öldürülmesi davasında, soruşturma için hayati önem taşıyan, NSU üyelerinin dinlenmesiyle ilgili delillerin bulunduğu dosyaların Anayasayı Koruma Teşkilatı tarafından imha edildiğinin ortaya çıkmasıyla istifa eden İç İstihbarat Başkanı Heinz Fromm’un yerine göreve gelmişti. O günden başlayarak NSU-İstihbarat ilişkisinin aydınlatılmaması için azami gayret gösteren Maassen’in 2015’den bu yana hızla büyüyen ve seçmen kazanan AfD ile sürdürdüğü dirsek teması, iki yapının birbirini beslediğinin bir göstergesi. Bir taraftan ırkçı söylem ile yabancı ve Müslümanların potansiyel suçlu olduğuna dair kamuoyu oluşturulurken diğer taraftan istihbarat teşkilatları teknik ve hukuki imkan ve donanımlarının genişletilmesi ile ilgili taleplerini dile getiriyor. İki taraf için kazan-kazan denklemi.

NSU CİNAYETLERİ HİÇ OLMAMIŞ GİBİ
Federal Anayasayı Koruma Teşkilatı ve 16 Eyalet Anayasayı Koruma Teşkilatlarının yıllık yayınladığı iç istihbarat raporunda NSU’dan hiç bahsedilmemesi dikkat çekici. 24 Haziran 2018 tarihinde Berlin’de, Federal İçişleri Bakanı Horst Seehofer ve Federal Anayasayı Koruma Teşkilatı Başkanı Dr. Hans-Georg Maassen tarafından kamuoyuna duyurulan rapor, Almanya anayasasını tehdit eden yapı ve kuruluşları, radikal grupların faaliyetlerini kamuoyuna açıklayarak Federal ve Eyalet İçişleri Bakanlıklarının öncelikleri hakkında ipucu verdi. Başkan Dr. Maassen kamuoyunun dikkatini radikal selefi ailelerin çocukları üzerine çekerek iç istihbaratın yetkilerinin genişletilmesi gerekliliğine vurgu yapıyor.

IRKÇILIK DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜ İSLAM POTANSİYEL TEHLİKE
Rapor incelendiğinde Federal Almanya Cumhuriyeti’nin 14 yaşından küçük radikal selefi ailelerin çocuklarının oluşturduğu “güvenlik tehdidinden” ziyade her yıl sayısını katlayarak arttıran ırkçı Alman grupların daha büyük tehlike oluşturduğu aşikar. Radikal sağ olarak sınıflandırılan 24 bin ırkçının yarısı şiddete meyilli, Federal Cumhuriyeti tanımayan bir diğer radikal sağcı grup üyeleri ise iki sene içinde 10 bin kişiden 18 bine çıkmış durumda. Bu grup sadece bir yıl içerisinde 911 ırkçı saldırı gerçekleştirdi. Radikal sol gruplarda aktif olanlar 29 bin 500 kişi. Bu grubun eylemlerine en son Hamburg’ta gerçekleşen G20 zirvesinde şahit olduk. Polise taş ve sopa ile saldıran göstericiler arasında üç buçuk yıl hapis cezasına çarptırılan dahi var. Radikal sol gruplara oldukça sert tepki veren polis ve istihbarat her nedense radikal sağ gruplarda “hak ve özgürlük” vurgusu yaparak tolerans göstermeye devam ediyor. Federal Kriminal Dairesi verilerine göre tehlike oluşturan “İslamcı” sayısı 760. İçişleri Bakanı Seehofer ve İç İstihbarat Başkanı Dr. Maassen için öncelikli olan ve en büyük tehlikeyi oluşturan kendi tanımlamaları ile “İslamcılar.”

MASUMİYET KARİNESİ GEÇMİŞTE KALDI
18. yüzyılın sonlarından bu yana hukuk devletinin temelini oluşturan ve temel insan hakkı olan masumiyet karinesi, Avrupa’da artan ırkçılık, azalan güvenlik duygusu ve özellikle Müslümanlara karşı artan önyargılar dolayısıyla farklı alanlarda çiğnenmeye devam ediliyor. 2016 yılında potansiyel tehlike oluşturuyor denilerek “İslamcı çocukların” takibinde yaş sınırı 16’dan 14’e indirilmişti. Bavyera ise yaş sınırını tamamen kaldırarak potansiyel tehlikeli gördüğü ailelerin çocuklarını doğuştan itibaren izlemeye alan ilk eyalet oldu. Geçtiğimiz günlerde, Almanya’daki en büyük yabancı ve Müslüman nüfusun yaşadığı Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti, Bavyera örneğinde olduğu gibi doğuştan itibaren Müslüman çocukların iç istihbarat örgütü tarafından izlenmesinin önünü açacağını duyurdu. Dr. Maassen’in açıklamaları sonrası diğer eyaletlerin de hızla bu antidemokratik, temel insan hakları ve çocuk haklarına aykırı uygulama için gerekli çalışmayı yapacağı öngörülebilir.
Hukuk devletinin görevi çocukları istihbarat kurumları aracılığıyla izleyerek potansiyel suçlu ilan etmek değil, tam aksine anayasal haklarını koruyarak sağlıklı ve güvenli ortamda gelişimlerini desteklemek. Almanya radikal selefileri bahane ederek tüm Müslüman çocuklarına potansiyel suçlu muamelesi yapıyor. Dr. Maassen’in istihbarat raporunda bahsettiği on binlerce radikal sağcının çocuklarının radikalleşmesi ile ilgili herhangi bir endişe taşımazken, radikal selefilerin çocuklarını potansiyel suçlu olarak görmesi AfD zihniyetinin ve ırkçı yaklaşımının bariz örneği. Almanya’da ırkçıların oluşturduğu somut tehlike, radikal selefilerin oluşturduğu tehlikeden çok daha ciddi.

IRKÇI SALDIRILARI ÖRTBAS EDİYORLAR
Almanya’da “İslamcı terör” olarak tanımlanan saldırılarda hayatını kaybedenlerin sayısı 15. Federal Kriminal Dairesi verilerine göre Doğu ve Batı Almanya’nın birleşiminden sonra ırkçı cinayete kurban gidenlerin sayısı ise 75. Amadeu Antonio Vakfı verileri resmi rakamların çok üzerinde veriler ortaya koyuyor ve en az 178 ırkçı cinayetin işlendiğini raporluyor. İstihbarat ve Kriminal Dairenin ırkçı saldırı ve cinayet istatistiklerini manipüle etmesi yeni değil, geçmişten bu yana sürdürülen bir uygulama. 2017 yılında istatistiklere geçen İslam düşmanı saldırı 950, 2018’in ilk 8 ayında 54 camiye saldırı yapıldı, neredeyse her gün Müslüman ve Türklere yapılan fiziki saldırılar kamuoyuna yansısa da hakaret ve sözlü saldırıların çoğu kayıt altına dahi alınmıyor.

HUKUK DEVLETİ MASALMIŞ
İslam düşmanlığının eylem ve söylemde arttığı bir atmosferde istihbarat kurumlarının çocuk odalarına girmeye kalkışması ve masum çocuklara dahi potansiyel suçlu muamele yapması Almanya’da hukuk devletinin Müslümanlar için adım adım ortadan kaldırıldığının göstergesi. Irkçı saldırılara neredeyse kör, sağır ve dilsiz olan istihbarat örgütünün Müslümanların izlenmesinde bu kadar istekli ve gayretli olması NSU tecrübesinden sonra Almanya’da yaşayan Türk ve Müslümanlar için endişe yaratıyor. Vatandaşları korumakla hükümlü kurumların AfD gibi ırkçı parti ve ideolojiler ile ortak paydada buluşması ise Müslümanların duyduğu rahatsızlığı ve güven bunalımını haklı çıkartıyor.

Asiye Bilgin: Uluslararası Demokratlar Birliği (UID) Genel Başkan Danışmanı

Benzer konular