Cumhuriyeti kuran parti olarak yola çıktılar ama geldikleri noktada PKK’nın siyasi uzantısı HDP’yi Meclis’e taşıyan parti oldular. Tek Parti olarak başladılar ama sonrasında hep liderlik kavgalarıyla, parti içi mücadeleyle ve hizipler savaşıyla anıldılar. Her seçimden hezimetle çıkan CHP’de bugünlerde yine liderlik kavgası yaşanıyor. Atatürk’ün partisini tapulu malına dönüştürmekle suçlanan Kemal Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanlığı seçiminde partisinden 8 puan daha fazla alan Yalova Milletvekili Muharrem İnce’den koltuğunu korumanın hesabını yapıyor
Üç saat boyunca Ankara’daki bir otelin restoranında yemek yediler ve seçimlerin ardından ilk kez yüz yüze görüştüler. Bu defa teklif CHP Genel Başkanından değil de, partinin cumhurbaşkanı adayından geldi. Meydanların cevval adayı, liderinden önce davrandı ve ‘onursal başkanlık’ önerdi. CHP tarihinin bitmeyen liderlik savaşında bu sefer sahnede Kemal Kılıçdaroğlu ile Muharrem İnce rol alıyor. Taktik mücadelenin önümüzdeki günlere nasıl yansıyacağı henüz net değil. O yüzden biz öyküyü en başından CHP’nin kuruluş günlerinden hatta biraz daha öncesinden başlatalım ve Cumhuriyeti kuran parti olmakla her defasında övünen CHP’deki kavgaları, muhalif liderleri ve eksik olmayan hizipleri bir daha hatırlayalım.
TBMM’DEKİ İLK TASFİYE
Cumhuriyet Halk Fırkası’nın tarihini ‘Altıok’un ilan edildiği 9 Eylül veya iki gün sonra resmen kuruluşunun duyurulduğu 11 Eylül 1923’ten başlatabiliriz. Kimi tarihçiler ise Sivas Kongresini, fırkanın kuruluşu olarak kabul etmekte. Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin henüz Halk Fırkasına dönüşmediği dönemde başlıyor siyasi çekişmeler ve kavgalar.
Milli Mücadeleyi yürüten TBMM’de siyasi görüş farklılıklarının sonucu olarak iki grup yer alıyordu. Mustafa Kemal’in liderliğindeki Birinci Grup iktidarı temsil ederken Hüseyin Avni Bey ile Maliye Naziri Cavit Bey’in öncülüğünü yaptığı İkinci Grup, daha muhafazakar ve dindar isimlerden oluşuyordu. Savaş şartlarına rağmen siyasi tartışmaların özgürce yürütüldüğü ilk Meclis’te kişi tahakkümüne karşı çıkan ve kanuna dayanan bir yönetim kurulmasını savunan muhalif gruba yaklaşık 120 vekil destek veriyordu.
Hak ve özgürlüklere duyarlı İkinci Grup, İstiklal Mahkemeleri’nin keyfi uygulamalarına da karşı çıkıyor ve Mustafa Kemal’in otoriteyi kendisinde toplamasına engel olmak istiyordu. İlk dönemde Mustafa Kemal’in yanında yer aldıktan sonra muhalefet cephesine geçen Kurtuluş Savaşı kahramanlarından Ali Fuat Cebesoy, “Meclis reisinin diktatörlüğe gittiğinden şüphelenenler” tarafından İkinci Grup’un kurulduğunu anlatıyordu. Muhalif cephenin liderlerinden Rauf Orbay ise devlet ve hükümet işlerinin Meclis denetiminden çıktığını savunan isimlerin bu gruba katıldığı kanaatini taşıyordu.
CHP’DEKİ İLK BÖLÜNME
Mustafa Kemal’e koşulsuz bağlı olanlar Milli Mücadele zaferi ve Lozan Anlaşması’yla güç kazandılar. Bu arada güçlü muhalefetten rahatsızlık duyan Birinci Grup, yeni seçim kararı aldı ve seçmen yaşını 25’ten 18’e indirdi. Seçim çevreleri yeniden belirlendi, vekil sayısı düşürüldü. Muhalif isimlerin tasfiye edildiği yeni Meclis’e girebilen çok az isimden biri olan Rauf Bey’in de partiden ihraç edilmesi isteniyordu ama gerek görülmedi. CHP’nin ilk lideri ve ilk Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal, yenilenen seçim ve devamındaki tutumuyla liderlik potansiyeli olan isimleri tasfiye etmeyi başarmıştı. Bu ilk tasfiyenin devamı ise hilafet tartışmalarının sonrasında gelecekti.
Hindistan Müslümanlarından gelen bir mektubun tetiklediği hilafet tartışmaları sonrasında vatana ihanet suçlamasıyla İstiklal Mahkemelerinin bir kez daha kurulması teklif edildi. TBMM’nin yeni döneminde de Halk Fırkası saflarında muhalefet hiç eksik olmadı. İstiklal Mahkemelerinin kurulmasına karşı oy veren tüm CHF üyeleri daha sonra Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının (TCF) kuruluşunda yer aldı.
Liderlik kavgasının, siyasi çatışmanın ve muhalif hareketlerin hep güç kazandığı CHP’nin bir başka büyük krizi ise 1924 Anayasası tartışmaları sırasında ortaya çıktı. Cumhurbaşkanı’na meclisi dağıtma yetkisi veren 25. madde, 25 Mart’taki oylamada büyük çoğunlukla reddedildi. Güçler ayrılığı ve güçler birliği tartışmasının yaşandığı bu dönemde doğan TCF’nin kurucuları arasında Rauf Orbay, Kazım Karabekir, Adnan Adıvar, Ali Fuat Cebesoy ve Hüseyin Cahit Yalçın yer alıyordu. CHP tarihindeki bu ilk bölünme Cumhuriyet tarihinin ilk muhalefet partisine de öncülük etmiş oldu.
1924’ten itibaren tartışmasız bir liderlik otoritesi kuran Mustafa Kemal, 1935’teki 4. Kurultay’da fırkanın adını Cumhuriyet Halk Partisi olarak değiştirdi. İkinci Dünya Savaşının öncü işaretlerinin alındığı 1936’da ise CHP il başkanlıkları valiliklerle birleştirildi ve İçişleri Bakanı resmen parti genel sekreteri unvanını aldı. Bu durum Şükrü Kaya’nın daha da güçlenmesi anlamına geriyordu. Atatürk sonrası için hesap yapanlar arasında yer alan Şükrü Kaya, İçişleri Bakanı ve parti genel sekreteri olmanın verdiği güçle İnönü’nün seçilmesini engellemeye çalıştı ama başaramadı. Kendisinin adaylığı için beklediği desteği bulamayan Kaya, İnönü’nün Cumhurbaşkanı olmasının ardından kurulan ilk kabinede koltuğunu kaybetti. Üstelik de İnönü’nün ricasıyla…
Atatürk’ün 1938’deki ölümünden çok önce başlayan CHP’nin yeni lideri kim olacak tartışması sırasında pek çok isim öne çıktı ama 1. Olağanüstü Kurultay’da İsmet İnönü, ‘değişmez genel başkan’ olarak liderliğe seçildi. Atatürk’e ‘Ebedi Şef unvanı verenler İnönü için ‘milli şef’ dediler. Atatürk’ün son döneminde alınan valilerin CHP il başkanı olması kararı da 1939’daki kurultayda kaldırıldı.
İLK ADİL SEÇİMDE MUHALEFETE DÜŞTÜ
1946’daki seçim ayıbını daha fazla taşıyamayan CHP, seçim yasasında değişikliklere gitti ve 1950 seçimleri eşit, adil ve şeffaf bir ortamda yapıldı. Böyle olunca da CHP’nin muhalefete düşmesi kaçınılmazdı. CHP’den ayrılan Bayar ve Menderes’in liderliğindeki DP, yüzde 53 oyla 408 vekil çıkarttı. İnönü liderliğindeki CHP ise yüzde 39 oy oranıyla sadece 69 vekil sahibi olabilmişti. Tarihi bir kırılma olan 1950 seçimlerinin ardından CHP’de parti içi hareketlenmeler arttı.
Etkileri günümüze kadar uzanan genel başkanlık kavgalarında her defasında yeni bir ismin parlatıldığını görebiliyoruz. 1953’teki 10. Kurultayda ilk kez “hukuk devleti” ilkesine yer veren CHP’nin bu dönem öne çıkan ismi Kasım Gülek’ti. Adı yıllar sonra çok başka tartışmalarla gündeme gelen CHP’li siyasetçi, FETÖ elebaşı Gülen’in referansı olarak biliniyor. İlginç eylemleri, dönemin basınında büyük ilgi gören seçim çalışmalarıyla hatırlanan Adanalı siyasetçinin CHP’deki ikinci adamlığı hep tartışmalıydı.
1950-60 arasına tam 8 kurultay sığdıran CHP, muhalefetteki ilk döneminde kurultaylar partisi unvanını hak etmişti. 1953 kurultayında İnönü ile Gülek arasında yaşanan tartışmalar partideki iki farklı siyaset anlayışının boy verdiğini ispatlıyordu. Buna rağmen İnönü ve Gülek uzun yıllar görevlerini sürdürdüler. Her kurultayda parti meclisi için yoğun kavgalar yaşanıyor ve genel sekreterin istemediği isimler parti Meclis’ine giriyordu. 1959 kurultayı ise İnönü-Gülek çizgisinin ilk ciddi kırılmasına sahne oldu. Milli Şef’in en ciddi rakibi Gülek, kendisine muhalif isimlerin parti yönetiminde yer almasına tepki göstererek istifa etti.
Sandıkta yenemedikleri DP’yi ancak 27 Mayıs darbecileri sayesinde siyaset dışına iten CHP’de parti içi muhalefet ile ilk büyük restleşme 1961 kurultayında yaşandı. Milli Şef, partililere “ya o ya ben” diyerek Kasım Gülek’i hedef tahtasına koydu. ABD’nin büyük umudu Kasım Gülek bu kurultayda ağır bir yenilgi alarak siyasi kariyerinde büyük düşüşe geçerken İnönü’nün yeni gözdesi genç şair, toy politikacı Bülent Ecevit’ti.
İNÖNÜ-ECEVİT ÇATLAĞI
Genetiği tek parti olarak kodlanan CHP’de artık muhalefetsiz dönem yoktu. Darbecilerin verdiği desteğe rağmen sandıktan bir türlü tek başına iktidara gelecek çoğunluğu elde edemeyen partide hizipleşmezler de kurultaylar da son bulmuyordu. 1962’deki kurultayda partinin güçlü isimleri tasfiye edildi. Milli Şef sonrası için liderliğe hazırlanan iki önemli isim Gülek ve Nihat Erim partiden ihraç edildiler.
Parti içi muhalefeti tasfiye eden İnönü yine de kendine dikensiz bir gül bahçesi oluşturamadı. Dünyadaki sol rüzgarların etkisiyle yeni siyasi yaklaşımlara yelken açan partide Ecevit’in ideolojik çerçevesini çizdiği ‘ortanın solu’ parti içinde ciddi tartışmaları beraberinde getirdi. Ulusalcı ve Kemalist çizginin alındığını düşünen parti içindeki geleneksel kanat, ‘ortanın solu’ görüşünü kıyasıya eleştiriyordu. İnönü karşıtlarının çok ağır suçlamalarına rağmen partide kazanan ‘ortanın solu’ oldu. 1966 kurultayında genel sekreterliğe seçilen Ecevit, partinin yeni veliahtı ilan edildi.
CHP’ye giren muhalefet virüsü partide huzur bırakmamıştı. Muhalifler İnönü’den çok Ecevit’i hedef alıyor ve partinin geleneksel çizgisinden uzaklaşmasına tepki gösteriyorlardı. Bu dönemin öne çıkan ismi hukukçu Prof. Dr. Turhan Feyzioğlu’ydu. Atatürkçü görüşleriyle bilinen Feyzioğlu, ‘ortanın solu’na daha fazla tahammül edemedi ve çok sayıda arkadaşıyla birlikte istifasını verdi. İnönü’nün Ecevit’i koruması partide ciddi bir çatlağa ve ayrılığa yol açmıştı.
1968 kurultayında parti içindeki gücünü artıran Ecevit, artık liderlik için zamanın geldiğini düşünüyordu. Parti içi muhalefet ise İnönü yerine Ecevit ile mücadeleyi tercih ediyor ve ikinci adamlık olarak görülen genel sekreterliği kazanmaya çalışıyordu. Partinin eski genel sekreteri Kemal Satır, Ecevit’i zorlayamadı.
ÇANLAR İNÖNÜ İÇİN ÇALIYOR
Koalisyon hükümetlerinin çalışma bakanı Ecevit, yaklaşık 6 yılı bulan genel sekreterliğinin ardından CHP liderliği için açıktan mücadeleye başladı. Parti yönetiminin tüm desteğini arkasına almış ve Atatürk’ün ardından partinin başına geçen Milli Şefi devirmeyi kafasına koymuştu. Kurtuluş Savaşı’nın İsmet Paşa’sı eski gücünden çok şey kaybettiği gibi partinin ele geçirildiğini de görememişti. Ecevit’in siyasi oyunlarıyla daha fazla mücadele edemeyince 34 yıllık genel başkanlığına noktayı koydu ve istifa etti.
Tam 9 gün sonra yapılan olağanüstü kurultayda CHP’nin üçüncü genel başkanı olarak Bülent Ecevit seçildi ve Cumhuriyeti kuran parti artık yoluna Robert Kolej mezunu Karaoğlan ile devam ediyordu. 1974 Kıbrıs Barış Harekatı ile liderliğini perçinleyen ve CHP’yi tarihinde ilk defa geniş halk kitlelerine açan Ecevit, siyaset anlayışını da yenilemekte kararlıydı. Kendisi gibi genç bir kadroyla çalışan Ecevit’in ekibindeki genç bir öğretim üyesi yavaş yavaş öne çıkıyordu. Bu isim Deniz Baykal’dı.
CHP, İsmet İnönü’yü çok çabuk unutmuştu. Hatta partideki tüm izleri silinmişti. Ecevit, bugünkü gibi ‘onursal başkanlık’ teklif etmediği eski liderinin siyasi izlerini de silmekle meşguldü. ‘Ortanın solu’ kavramının yerine 1974 kurultayında ‘demokratik sol’ kavramını ikame etti. Hemen ardından da Sosyalist Enternasyonal’e katılma kararı aldı ve dünün tek partisi CHP, kendini modern Avrupalı bir sol hareket olarak tanımlamaya başladı. Zaten CHP tarihinin en demokratik dönemi de hiç kuşkusuz bu yıllardı. Sandıktan birinci parti olarak bile çıkmayı başaran CHP, karşısındaki sağ bloğun oluşturduğu koalisyon hükümetlerini bir kez yıkmayı başardı ama o da tarihe ‘Güneş Motel’ vakası olarak geçti. Kirli transferle kurulan hükümet CHP’ye hayır getirmedi ve Türkiye, yağ ve benzin kuyruklarına mahkum oldu. İşte bu dönemin Enerji Bakanı Deniz Baykal, yakın arkadaşı Ali Topuz ile parti yönetimine başkaldırdı. Ecevit efsanesine ilk karşı çıkan isim olan Baykal, o yıllardan sonra hep ‘hizipçi’ olarak anılmak durumunda kaldı. Ecevit-Baykal çatlağının bir siyasi mücadeleye dönüşmesini ise araya giren 12 Eylül darbesi engelledi.
12 EYLÜL MİRASÇISI SOSYAL DEMOKRAT PARTİLER
Milli Güvenlik Konseyi’nin İsmet İnönü’nün oğlu Erdal İnönü’nün genel başkanlığını yaptığı SODEP’i veto etmesiyle serbest seçimlere tek sosyal demokrat parti olarak Nejdet Calp’ın liderliğini yaptığı Halkçı Parti katıldı. Sandıktan ANAP ezici bir çoğunlukla iktidar olarak çıkarken 12 Eylül mirasçısı sosyal demokratların payına yine ana muhalefet olmak düştü. Siyasi hırsı çok da güçlü olmayan eski bürokrat Nejdet Calp’ın liderlik ömrü çok uzun olmadı. Solda birleşme çağrılarının hiç eksik olmadığı 80’li yıllarda SODEP ile HP’nin birleşmesi SHP’yi doğurdu. Bu durum dahi solda tam anlamıyla bir birleşmeyi sağlamamıştı. Siyasi yasaklı Ecevit’in perde gerisinde liderliğini yürüttüğü DSP, kendi yolunu çizmiş ve ‘sosyal demokrasi’ yerine ‘demokratik sol’ anlayışı sahiplenmişti.
CHP’nin mirasçısı olarak kabul edilen SHP’de parti içi muhalefet farklı şekillenmedi. Yine hizipler, kanatlar ve alternatif lider adayları çarpışıyor, her seçim yenilgisinin ardından Erdal İnönü’nün liderliği sorgulanıyordu. 1989’daki yerel seçim zaferi solun tarihinde gördüğü en önemli başarılardan biri olarak İnönü’nü için cansuyu olmuştu. Siyasi yasakların kaldırılması ve eski siyasilerin yeniden arenaya dönüşü İnönü’nün işini zorlaştırdı. Ecevit, kendi kurdurduğu DSP’yi tercih ederken ‘hiziplerin prensi’ Baykal, siyasi kariyerini SHP’de sürdürmeye kararlıydı. Kısa sürede parti yönetimine girdi ve İnönü’nün yardımcılığına kadar yükseldi. Ekip arkadaşlarını da partide etkili konuma getiren Baykal, Paris’teki Kürt Konferansına katılan vekillerin partiden atılması için açtığı bayrakla parti içindeki en önemli güç olduğunu ortaya koydu. İnönü’nün karşı çıkmasına rağmen bu isimler partiden ihraç edilirken PKK kontrolündeki ilk siyasi parti olan HEP de böylece doğmuş oldu.
Dönemin gazeteleri tarafından ‘yeni sol’ ve ‘değişimin sesi’ olarak lanse edilen Baykal, Erdal İnönü karşısında aday olduğu kongrelerden hep yenilgiyle çıktı. Baykal’ın imdadına CHP’nin yeniden açılacak olması yetişti ve bir süre sonra solda bir parti daha doğmuş oldu. Türk solu bir kez daha üçe bölünmüştü. SHP, DSP ve CHP ile siyasetin merkezinde çok sayıda sol parti yer alıyordu. CHP tarihinin 4. Genel Başkanı olmayı başaran Deniz Baykal, sandıktan alamadığı gücünü siyasi operasyonlardan elde etti ve bir süre sonra yeni birleşme çağrılarına kulak verdi. Karayalçın’ın liderliğindeki SHP ile CHP birleşme kararı alırken yeni partinin adı doğal olarak CHP oldu. Liderliğe ise Hikmet Çetin getirildi. Parti yönetimini istediği gibi dizayn eden Baykal, 8 ay sonra 9 Eylül 1995’te yapılan kurultayda yeniden genel başkan seçildi.
BAYKAL’IN KURULTAY ZAFERLERİ
CHP liderleri seçim sandıklarında değil ama kurultay sandıklarında her defasında kazanmayı başarıyorlardı. Nihayet tartışmasız bir şekilde liderliğini perçinleyen Baykal, 1999 seçim yenilgisi üzerine istifa etmek durumunda kaldı. Bir türlü lider bulamayan partide ‘ağabey’ formülü üzerinde uzlaşıldı ve gazeteci Altan Öymen genel başkanlığa seçildi. Parti yönetimi tamamen Baykal’ın belirlediği isimlerden oluştuğu için Öymen’in genel başkanlığı sadece görüntüde kaldı ve 15 ay sonra yapılan kurultayda 4 aday birden yarıştı. Öymen’in karşısında Deniz Baykal, Hasan Fehmi Güneş ve Sefa Sirmen adaylığını açıkladı ve sonuç sürpriz değildi. Üçüncü turda 543 oy alan Baykal partisini yine kaptırmamıştı.
Türk siyasetinde başka hiçbir partinin yaşamadığı kadar parti içi çekişme ve kavgalara sahne olan CHP’de delege yapısının da verdiği güçle artık Baykal’ı yerinden etmek mümkün görünmüyordu. Medyanın verdiği güçle CHP Liderliğine oynayan Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül’ün akıbeti de farklı olmadı. Daha ilk kongrede agresif ve kavgacı görüntüler veren Sarıgül, kurt siyasetçi Baykal için kolay lokmaydı.
Parti içindeki rakiplerini her defasında kolayca tasfiye eden Baykal, parti dışından yapılan operasyona direnemedi. FETÖ’nün siyaseti dizayn etme çabasının ilk büyük operasyonu olan kaset kumpası sonucu CHP’de lider değişti. Hala karanlıkta kalan kaset kumpasına parti içinden de destek verenler oldu mu tam bilinmez ama ortaya çıkan durumdan kimlerin faydalandığı net bir şekilde görülüyor. Kaset kumpasıyla istifa eden Baykal’ın yerine ‘asla adaylık düşünmüyorum’ diyen Kemal Kılıçdaroğlu yangından mal kaçırırcasına aday gösterildi.
KASETLE GELEN GENEL BAŞKAN
Bir kaç canlı yayında sergilediği performansla yıldızı parlayan eski SSK Genel Müdürü Kılıçdaroğlu, ‘kasetle gelen genel başkan’ ithamından hiç kurtulamadı. Baykal’ın izlerini kısa sürede partiden sildi. Her defasında parti içinden farklı kanatlarla ittifak kurdu ve diğer grupları tasfiye etti. Süreç içerisinde delege yapısını da çok sinsi bir şekilde değiştiren Kılıçdaroğlu, partinin tek hakimi olarak siyaset sahnesinde yerini aldı. Seçim sandığından değil de delege gücünden destek alan Kılıçdaroğlu’nun liderliği de CHP’nin makus talihini değiştiremedi. AK Parti karşısında girilen her seçimden hezimetle çıkan CHP ve Kılıçdaroğlu, siyasetteki değişimin önündeki en büyük engel olarak dikkat çekiyor.
Sandık yenilgileri sonrasında toplanan kurultaylar ise tüzük değişiklikleri nedeniyle artık tehdit olmaktan çıktı. Parti içi muhalefetin öne çıkan isimleri ya tüzük nedeniyle aday olacak imzayı bulamıyor ya da aday olabilse de delegeden beklediği desteği alamıyordu. Cumhuriyeti kuran partideki Kılıçdaroğlu saltanatına karşı aday olan Haluk Koç’tan Umut Oran’a, Tuncay Özkan’dan Mustafa Balbay’a tüm isimlerin kaderi değişmedi. Yeni tüzük ve delege yapısı nedeniyle Kılıçdaroğlu istemediği müddetçe hiç kimsenin liderliği ele geçirme ihtimali bulunmuyordu.
MUHALEFETİN SON UMUDU MUHARREM İNCE
Meclis kürsüsündeki ateşli polemikleriyle dikkatleri çeken Muharrem İnce de, bir süre sonra liderlik yarışı için hazırlıklara başladı. Parti kongrelerine katılıyor, teşkilatları ziyaret ediyor ve polemikçi hitabesiyle partililerden büyük ilgi görüyordu. Kılıçdaroğlu ise parti tabanında ilgi gören Yalova Milletvekili İnce’den hiç ama hiç endişe etmiyordu. Kendisi ve dar ekibi tarafından belirlenen delege yapısının verdiği güvenli kurultayda kazanacağına emindi.
Muharrem İnce’nin televizyon şovları, salon toplantılarındaki ateşli konuşmaları AK Parti muhaliflerini heyecanlandırıyor ama CHP delegesi için pek bir şey ifade etmiyordu. Bir başka seçim yenilgisinin ardından toplanan kurultayda Kılıçdaroğlu’nun karşısına aday olarak çıkmayı başaran İnce, net bir yenilgiyle salondan ayrıldı. Bir başka kurultayda ise yeterli imzayı toplayamadığı için Kılıçdaroğlu’nun desteği sayesinde aday olabildi. Bu kurultayda da hezimete uğrayan Muharrem İnce, nihayet sahneye çıkma fırsatını Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi yakaladı.
CHP delegesinin genel başkanlığa layık görmediği İnce, Kılıçdaroğlu’nun da Cumhurbaşkanlığı adaylığı için düşüneceği son isimdi. CHP Lideri, Erdoğan’ın karşısına ortak aday olarak Abdullah Gül’ü göstermek için büyük çaba harcadı ama başaramadı. Parti içinden yükselen seslere parti dışından Akşener’in de katkı vermesiyle Gül projesi çöktü. Muharrem İnce’den kurtulmanın yolunu Cumhurbaşkanı adayı göstermekte bulan Kılıçdaroğlu’nun hesabı ise sandıkta tutmamış görünüyor.
Kurultayların hakimi Kılıçdaroğlu, sandıkta partisinden 8 puan daha fazla alan Muharrem İnce’nin başlattığı yeni mücadeleyi nasıl engelleyeceğinin hesabını yapıyor. Erdal İnönü’den bu yana gönderilecek her lideri ‘onursal genel başkan’ ilan eden CHP’de Kılıçdaroğlu’nu zor günler bekliyor. Parti yönetiminin eksiksiz desteğini almış görünse de, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde umut ettiği ‘dip dalga’ bu defa kendisi aleyhine büyüyor. Kılıçdaroğlu’nun inatçı, agresif ve sandıktan güçlü çıkmış rakibi Muharrem İnce’nin saldırılarını nasıl püskürtecek bilinmez ama CHP’de tarih boyunca olanların bir kez daha yaşanma ihtimali hayli güçlü… Tek parti olarak yola çıkan CHP’nin çok partiye geçişle birlikte lider kavgalarından ve parti içi mücadeleden hiçbir zaman kurtulamaması tarihin laneti olarak kabul edilebilir.