Cezayir’den yeni bir bahar çıkar mı?

Buteflika’nın en güçlü olduğu Tlemsen kenti bile protestolara teslim olmuş durumda. Cezayir’den yeni bir Arap Baharı çıkmasını bekleyenler belki yanılacaklar. Ancak bu durum çekirgenin bir kez daha zıplayacağı anlamına gelmiyor. Buteflika bu kez fena halde zorda.

Sosyal hâdiselerin neticelerini öngörmek pek kolay bir iş değil. Düşük fazlı bazı hadiselerden inanılmaz neticeler ortaya çıkabilirken, “Bu hikâyenin sonunda kesin bir şeyler değişir” denilen pek çok vaka ardında iz bile bırakmadan tarihin derinliklerinde kaybolup gidiyor. Arap Baharı dendiği vakit herkesin aklına tartışmasız bir şekilde Muhammed Buazizi geliyor. 17 Aralık 2010’da Sidi Bu Zeyd kasabasının belediye binası önünde meyve sebze satarken zabıtalar tarafından tezgâhına el konulan 26 yaşındaki genç adamı kendini yakmaya götüren nedenleri sanırım hatırlıyoruz. Bir gün öncesinde 200 dolar borçlanarak yeni mâl alımı yapan bir gencin, bütün sermayesine el konulması karşısında içine düştüğü çâresizliği anlamaya çalışıyoruz. Fakat diğer yandan aylar öncesinde Manastır kasabasında zabıtanın aynı hoyrat tavırlarına muhatap kalarak kendini yakan Abdüsselam Trimeş vakası önümüzde duruyor. Zamanın ruhu dediğimiz şey, eşyanın ruhuna siniyor. Abdüsselam’ı bugün kimse hatırlamıyorken Muhammed Buazizi adını kutuplardan çöllere değin neredeyse bütün insanlık ezbere mırıldanıyor.

Arap Baharı’nın ıskaladığı ülke

Arap Baharı Kuzey Afrika’nın orta yerinden, Tunus’tan çıktı. Bir domino taşı gibi Libya’yı, Mısır’ı, Bahreyn’i, Yemen’i ve Suriye’yi birbirine katarken ne hikmetse hemen yanıbaşındaki Cezayir’de dişe dokunur bir etkisi görülmedi. “Sıfır etki”den bahsetmiyoruz elbette. 2011 Ocak ayında işsizlik ve yiyecek fiyatlarını protesto için sokağa dökülen halka güvenlik güçlerinin müdahalesi sonucu iki kişi can verdi. Fakat hükümet hemen mesajı aldı ve temel ihtiyaç maddelerinde fiyat indirimine gitti. Peşinden Devlet Başkanı Abdülaziz Buteflika halkın gazını alacak yeni bir hamle yaparak ülkede 19 yıldır sürmekte olan olağanüstü hal durumunu kaldırdı. Bunu radyo ve TV yayınlarındaki devlet tekelinin kırılması izledi. Neticede Arap Baharı açısından bakıldığında en temel iki talebin, yani ekonomi ve özgürlüğün bir ölçüde karşılanması coğrafyayı darmadağın eden tsunaminin Cezayir önlerinde sönmesini kaçınılmaz kıldı. Evet, netice itibariyle söylemek gerekirse Arap Baharı Cezayir’i ıskalamış oldu.

Konjonktür mü, beceri mi?

Buteflika’nın Arap Baharı’nı sağ salim atlatmasını kendi becerisine bağlayanlar tamamen haksız sayılmaz. Gerek ekonomik, gerekse özgürlükler bağlamında yetersiz gelse bile zamanlama itibariyle olumlu hamleler yapması iktidarda onuncu yılını henüz geride bırakan Buteflika açısından oksijen takviyesi yerine geçti. Fakat hepsi o kadardı. Arap Baharı’nın zemheri kışına dönüşmesiyle bölgedeki pek çok rejim gibi Cezayir rejimi de rehavete teslim oldu. Tsunamiyi kazasız belasız atlatan meşhur bürokrasi çarkı, eski ritmine çok çabuk geri dönerek “üretmeden üleşme” mantığıyla ülke kaynaklarını yağmaya devam etti. Yağmada tavşan hızıyla hareket eden bürokratik oligarşinin halkın sorunlarına çözüm üretmede kaplumbağa hızından taviz vermemesi bardağı yeniden taşırmaya yetti. Arap Baharı başladığında Cezayir halkının gösterdiği düşük yoğunluktaki tepkiyi, uzun bir iç savaş sürecinden, yorgun ve usanmış bir şekilde çıkmasına bağlamak gerekiyor. Evet, Buteflika da pek muteber değildi ama en azından göz gözü görmeyen puslu hava dağılmaya başlamış, nispi bir huzur ortamı gelmişti. Geçmişteki kaosu çok iyi hatırlayan bir nesil söz konusuydu. Yeni bir macera kimseyi cezbetmiyordu. Kısacası konjonktür Buteflika’nın lehine işlemişti. Öyle olmasaydı, Buteflika’yı Arap Baharı’nın gazabından hiçbir tedbir koruyamazdı.

En son konuşması 2012 yılında

1999 yılında iktidara gelen Buteflika’nın halka son seslendiği yıl 2012. Dikkatinizi çekerim, yedi yıldan bu yana kameraların karşısına geçip kendi halkına seslenmeyen bir liderden bahsediyoruz. Başka bir konuysa, Buteflika’nın son konuşmada vaat ettikleri. Arap Baharı’nın henüz artçı sarsıntılarıyla devam ettiği günlerde Cezayir Devlet Başkanı aynen şöyle diyordu:
“Artık benim jenerasyonumun devri geçti. Allah haddini bilen kimseyi mübarek etsin.”
Gençlere umut veren, yürekleri ferahlatan o konuşmanın üzerinden uzun yıllar geçti. 2013 Nisanında felç geçirip tekerlekli sandalyeye mahkûm olan Buteflika’nın verdiği söz gereği ertesi yıl yapılan seçimlere katılmaması gerekiyordu. Fakat siyasetçilerin çok iyi bildiği gibi “Dün dündü, bugünse bugün.” Muhalefetin seçimlere hile karıştırıldığı iddialarına rağmen Buteflika yeniden seçildi. Ne de olsa gençler hâlâ gençti. Herkes kendi sırasının gelmesini pekala bekleyebilirdi.

Hastaneye mahkûm bir lider

2013 yılında felç geçiren Buteflika’nın dördüncü dönemi neredeyse hastane koridorlarında geçti. İsviçre’nin Cenevre’sinden Fransa’nın Grenoble’üne uzanan bir macera bu. Bir devlet başkanının tedavi için başka bir ülkeyi seçiyor olması tam bir garabet. Hastalık bahanesiyle kendi ülkesinde herhangi bir bölgeye adım atmazken başka ülkelerin şehirlerinde fink atıyor olmasıysa garabetin daniskası. Şu anda ülke protestolarla kaynıyorken Buteflika hâlen Avrupa’da tedavi görüyor. Tekerlekli sandalye mahkûmu bir hastanın beşinci dönem seçilmek için gösterdiği hırsa en çok tedavi gördüğü Avrupa hastaneleri seviniyor olmalı. Ne de olsa bir ülke liderini ağırlıyor olmanın bedava reklamını yapıyorlar.

Petrol ve doğal gaz paraları nereye gitti?

Cezayir bir petrol ve doğal gaz ülkesi. Günlük 1 milyon varili aşan üretimi ve 12 milyar varilin üzerindeki petrol rezervleriyle dikkat çekiyor. Doğal gaz konusunda da iddialı. Yıllık 50 milyar metreküpü aşkın bir satış ve 5 trilyon metreküpe varan rezerv söz konusu. Bu rakamlar daha yukarı çıkabilir mi? Aranan cevap yabancı bir ticaret sitesinde yer alıyor. Buradaki bilgiye göre petrol ve doğal gaz açısından zengin ülkeye yabancı yatırımlar pek gelmek istemiyor. Sebebine gelince… Ülkede büyük bir yolsuzluk şebekesi mevcut. Ayrıca ülke hâlâ güvenlik riskleri barındırıyor. Üstüne hidrokarbon mevzuatını yani bürokrasiyi eklediğinizde manzara tüm çıplaklığıyla ortada. Peki, petrol ve doğal gazdan elde edilen gelir nereye akıyor? El Cevap: Büyük bir yolsuzluk şebekesi olduğunu az önce ifade etmiştik. Ülkenin doğal kaynaklarından elde edilen bütün gelirler, en tepede yer alan sivil-askeri oligarşi tarafından resmen iç ediliyor. OECD rakamlarına göre 42 milyonluk ülkede kişi başına düşen gelirin 4 bin 173 dolar olması mevcut tabloyu özetliyor.

Çekirge bu kez zıplayacak mı?

Öyle ya da böyle dört dönem başta kalmayı becermiş bir siyaset figürü var karşımızda. Çok da hafife alınacak biri olmadığı kesin. Ancak mevcut durum itibariyle bütün göstergeler bu kez aleyhinde. Ülkede otuz yaş altı nüfus yüzde 70’in üzerinde. “Önce huzur” diyerek Arap Baharı’nı ıskalayan neslin üzerinden tam sekiz yıl geçti. O vakitler 10 yaşında olanlar şimdi 18 yaşında. Bu gençler Buteflika’dan öncesini bilmiyor. Doğdu doğalı Buteflika ile oturup kalkan bir nesilden bahsediyoruz. Artık bıkmış durumdalar. 82 yaşına gelmiş, tekerlekli sandalyeye mahkum, üstelik Avrupa’dan beri gelmeyen bir hırs küpünün yeniden yönetime talip olmasından pek hazzetmiyorlar. Genç nüfus içerisinde işsizlik oranı yüzde 25’ler düzeyinde. Protesto için sokağa çıkanlar sadece işsiz gençler değil üstelik. Her meslek grubundan insanı sokakta görmek mümkün. Buteflika’nın en güçlü olduğu Tlemsen kenti bile protestolara teslim düşmüş durumda. Cezayir’den yeni bir Arap baharı çıkmasını bekleyenler belki yanılacaklar. Ancak bu durum çekirgenin bir kez daha zıplayacağı anlamına gelmiyor. Buteflika bu kez fena halde zorda.

Benzer konular