Bölgedeki istikrar terör örgütlerini bitirir

ABD’nin Suriye’deki müttefiki ve terör örgütü PKK’nın Suriye’deki kolu olan PYD/YPG, geçtiğimiz hafta tutuklu olan 283 DEAŞ’lı teröristi serbest bıraktığını duyurmuş, bu teröristlerin serbest kalmasında yerel aşiret reislerinin ve yetkililerin arabuluculuk çalışmalarının rol oynadığı iddia edilmişti. Bu hâdiseden önce yine yaklaşık 300 DEAŞ’lının Irak’a verildiği haberleri gelmişti. İki terör örgütü arasındaki bu “tahliye anlaşması” ile terör örgütü PKK-YPG Suriye’de teslim olan DEAŞ’lı teröristler ve ailelerine, kendi işgal bölgesi dışına çıkarma sözü çerçevesinde serbest bırakma işlemlerine başlamıştı. Serbest bırakılan terör örgütü üyesinin sayısı ve durumuna ilişkin net bir bilgi yok. Bu serbest bırakma sürecinin ABD’nin DEAŞ’ın yüzde yüz bitirildiğini söylediği Suriye üzerinden gerçekleşmesi gözlerin yeniden bölgeye çevrilmesine neden oluyor. Peki karanlık eller hangi oyunun peşinde?

Aktörler DEAŞ’ın bitmesine engel

ABD’nin Irak ve Suriye’den çekilmesinin Ortadoğu’dan çekilmek olduğunu ve dünya konjonktüründe zor olduğunun da altını çizen Marmara Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Davut Hut, ABD’nin bu ülkelerde çok sayıda askeri üssünün bulunduğunu ve ‘çekiliyoruz’ açıklamasının yapıldığı anlarda bile ABD’nin YPG-PYD’ye büyük miktarlarda silah ve mühimmat yardımı yaptığını hatırlatıyor. DEAŞ’ı ortaya çıkaran yapıların değişmesinin bu tarz örgütleri bitireceğini ifade eden Hut, “DEAŞ çok farklı iç-dış dinamiklerle ve uzun bir süreçte ortaya çıkan karmaşık bir yapı. Kendisini ortaya çıkaran şartlar değişmedikçe bu tip yapıların kısa sürede ortadan kalkmasını beklemek pek mümkün değil. Her şeyden önce DEAŞ’ı ortaya çıkaran ana sebeplerden olan Suriye’deki iç savaş ve otoritesizlik hâli devam ediyor. DEAŞ geriletilmiş ve moral olarak çökmüş olsa da bu yapının varlığına bel bağlayan emperyalist aktörlerin varlığı ve ülkenin genel durumu, DEAŞ’ın orta vâdede tamamen yok olmayacağını gösteriyor. Ayrıca, bu tip örgütlerin sıkıştırıldıklarında hemen ‘yer altına’ indikleri; emperyalizmin ihtiyaç duyduğu zamanlarda da aktif hale geldikleri pek çok tecrübeyle sabit. Suriye’de devlet düzeni ve istikrar sağlanamadığı sürece DEAŞ benzeri yapıları uzunca bir süre daha konuşmaya devam edeceğiz” diyor.
Siyasi, ekonomik ve sosyal gelişmelerden fazlasıyla etkilenen bölge aşiretlerinin örgütlerin önemli insan kaynaklarından biri olduğunu dile getiren Davut Hut, örgüte giren aşiret mensuplarına arka çıkıldığını söylüyor. “Suriye gibi kargaşa içindeki ülkelerde insanların esas güvencelerinden biri de mensup oldukları aşiretler. Bölge aşiretleri, tipik bir aşiret refleksi olarak örgüte giren kendi mensuplarına arka çıkabiliyor. 300 DEAŞ’lının serbest bırakılması, bölgedeki genel durumu ve aşiret sosyolojisini yansıtması bakımından önemli. Bu gelişmeler açısından DEAŞ’ın bitmiş olduğunu söylemek yine imkânsızlaşıyor. Diğer bir ifadeyle, DEAŞ’ı doğuran şartlar var olduğu sürece aşiretler de bu yapının kaynaklarından biri olmaya devam edecek.”

Devletleşme Irak’tan terörü siler

2003 yılından beri kargaşa içinde olan Irak’ın sorununun, devlet olma özelliğini büyük ölçüde kaybetmiş olması olduğunu söyleyen Hut şunları ekliyor “Buna bir de etnik ve mezhepsel mücadeleler içinde bir türlü uluslaşamayan bir halkın varlığını da eklediğimizde, farklı guruplar arasındaki silahlı mücadelenin bundan sonra da sürüp gideceği kuvvetle muhtemel olarak görünüyor. Irak için asıl tehdit, hükümetin kurulamaması değil, devletleşememe ve uluslaşamama sorunu. Ülke ayrıca emperyalist devletlerin ve çatışan aktörlerin mücadele ve rekabet alanı haline geldi O nedenle, farklı gruplar arasındaki silahlanma yarışını da bu temel sorunlar çerçevesinde ele almak daha doğru olur.”

Prof. Hut, önümüzdeki süreçte Irak’ın, bölgesel güçlerin rekabeti nedeniyle normalleşmesinin mümkün olmadığını ve devletleşme sağlanamazsa radikal grupların şekil değiştirerek devamlılık sağlamasının mümkün göründüğünü ifade ediyor. “Irak, resmen olmasa da fiilen üç parçaya ayrılmış vaziyette ve yakın gelecekte de bir istikrarın oluşması zor görünüyor. Mezhep mücadelesi ve rekabetin devam ettiği; başta ABD ve İran olmak üzere küresel ve bölgesel güçlerin ülkedeki varlığı ve rekabeti sürdüğü sürece, ülkenin düzlüğe çıkması mümkün değil. 2003’ten sonraki süreçte yönetim ve siyasete hâkim olan Şiilerin öncelikle Iraklı Sünnileri dışlamadan, nüfusları oranında ülke yönetimine dâhil etmesi gerekiyor. Bu bağlamda, ülkede temel sorun olarak yaşanan ‘devletleşememe’ ve ‘milletleşememe’ problemlerinin ortadan kaldırılması, Irak’ı bulunduğu durumdan kurtaracak asıl çözüm olarak gözüküyor. Bunlardan biri ya da birkaçı gerçekleşmediği sürece, DEAŞ veya başka bir isim altında olsun radikal grupların varlığını sürdürmesi veya şekil değiştirmesi kuvvetle muhtemeldir.”

ABD için yeni bahane

ABD’nin bölgede politikasını sürdürebilmek için masum insanları ve DEAŞ’ı kullandığını ifade eden Irak uzmanı Dr. Münir Kuşçuzade, DEAŞ bahanesine sığınarak sivil cinayetlerini de örttüğünü vurguluyor. “ABD aslında “DEAŞ”i bahane ederek hem bölge üzerindeki planlarını yürütmeye çalışıyor hem de masum sivillerin cinayetlerini örtmek istiyor. Bu bahaneyle Musul’u tahrip ettiler. ABD’nin askerî ve siyasî yetkililerinin açıklamalarını takip edenler DEAŞ’ın bitmediğini bilir. Her fırsatta da DEAŞ’ın bitmediğini ve yeniden eylem yapabileceğini söylüyorlar. Bu tip açıklamalar aslında ABD askerlerinin Irak ve bölgede uzun süre kalacaklarını gösteriyor.”
Suriye’deki DEAŞ’lıların serbest bırakılması “biten” örgütün yeniden hayata geçirilmesi olarak değerlendiriliyor olsa da Kuşçuzade, olaylar hakkında net bir bilgi olmadığını ve gizli tutulan meselelerin siyasi çıkar çerçevesinde gerçekleştiğini söylüyor. “Olan şöyle, sayısı net olmayan bir grup tutuklu Irak hükümetine teslim edildi. Bunların tamamı DEAŞ’lı değil. Aralarında örgütle hiç ilişkisi olmayan bölge insanları da var. Söz konusu DEAŞ’lıların bir kısmı Irak vatandaşı, bir kısmı da Avrupalı olup ülkelerine dönmek istemeyenler. Siyasi rant ise şöyle; teslim edilenler, haklarında belli bir karar alınana kadar Irak topraklarında toplama kamplarında tutulacaklar ve yeni bir komplonun çekirdeğini oluşturacaklar. Bunlar önce tutuklu bulundukları yerden kaçacaklar ya da kaçırılacaklar, sonra ABD’nin bölgeye girişimi için bahâne oluşturacak yeni bir ‘fitne’ kuracaklar veya bizzat ABD çıkarı için kullanılarak bölgeyi tahrip edecek eylemler yapacaklar.”

Haksızlıklar başka örgütleri hazırlar

Irak Hükümetinin Sünni bölgelerindeki masum insanları tutuklamak için DEAŞ’lı olduğu bahanesini ileri sürdüğünü söylüyor Münir Kuşçuzade. “Gerek ABD’lilerden gerek başkalarından gelen açıklamalar arasında büyük çelişki var. Bunlar bir taraftan DEAŞ’ın yok edildiğini açıklıyor bir taraftan da birçok yerde DEAŞ hücrelerinin bulunduğunu söylüyorlar.” DEAŞ’ın Sünni şehirlere yayılmasını insanların haklarının ihlali sonucunda hükümete karşı gelmek olarak ortaya çıktığını söyleyen Kuşcuzâde, çözüm içinse şunları öneriyor: “Sünni bölgelerdeki insanlara karşı zulmün, haksızlıkların ve ihlallerin devam etmesi DEAŞ türünde yeni oluşumlar için zemin hazırlar. Sorunların çözümü için askere başvurulmamalı. Çözüm her alanı dikkate alacak kapsamda olmalı. İleride aynı sonuçların ortaya çıkmaması için buna neden olan ne varsa ortadan kaldırılmalıdır. Bir yabancının çıkarını Irak halkının çıkarına tercih eden hükümetler varolduğu sürece Irak ne huzur ne de istikrar görür.”

Eski görüntülerden mesaj veriyor

Aslında son zamanlarda ajanslara ve haber merkezlerine düşen haberlere bakıldığında Suriye tarafından özellikle PKK ve rejim tarafından serbest bırakılan DEAŞ’lı teröristlere ilişkin bilgiler geliyor. ABD başkanı Donald Trump’ın Suriye’den çekilme açıklaması yaparken Irak’ta belirli bir sayıda askerini bırakması “olağanüstü bir durum”da hızla geri gelmesi niyetinin bir göstergesi.

Trump, DEAŞ’ı bitirdim iddiasıyla Suriye’den çıkadursun, Irak ve Suriye tarafından bırakılan DEAŞ’lıların arzı endam ettiği PKK-DEAŞ ortak yapımı “sevimlilik” dolu videolar yeniden sosyal medyada baş gösteriyor. 13 ve 21 Mart’ta yayınlanan propaganda videolarında örgüt üyelerinin moral motivasyonunu yükseltici konuşmalar yer alıyor. Videolardaki bazı detaylar ise görüntülerin yeni olmadığını ortaya koyuyor.
Öte yandan DEAŞ sözcüsü Ebu Hasan El Muhacir’in yayınladığı yarım saatlik ses kaydında ise sempatizanları motive etmeye yönelik sözler dikkat çekiyor. Yenilmedikleri aksine kazandıkları vurgulanıyor. Bu durumu, DEAŞ’ın “bitmedik, mücadele içindeyiz” ve “istediğimiz an yeniden ayağa kalkarız” mesajı olarak okumak yanlış olmaz.

Trump’ın zafer ısrarı

Tabi burada önemli olan nokta, serbest bırakılan DEAŞ’lılar konusu. Biten bir örgütün bırakılan üyelerinin ne olacağı sorusuna muhatap bulunamıyor. Serbest kalan örgüt üyelerinden bir kısmının Avrupa vatandaşı olması ve bunlardan bir kısmının ülkesine dönmeyi reddetmesi başka bir konu. İngiltere geçtiğimiz ay bu üyelerin ailelerini vatandaşlıktan çıkarmıştı. Irak başbakanı Adil Abdulmehdi, ülkesine dönmeyi reddeden yabancı DEAŞ’lıları kabul etmeyeceklerini üzerine basa basa ifade etmişti.

11 Mart’ta İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin Irak ziyareti ABD’ye mesaj olarak yorumlanırken Suriye’de köşeye sıkışan DEAŞ’a ABD destekli teröristlerin saldırısında kadın-çocuk demeden bir kıyım gerçekleştiriliyor. 20 Mart günü bir tank fabrikası açılışında konuşan Trump, DEAŞ’ın var olmadığı bir haritayı gösterip “DEAŞ’ın elinde kalan son toprak parçası bu gece itibariyle alınmış olacak” demişti. “DEAŞ bitti” çıkışlarıyla Trump’ın iç siyasete dönük mesaj verdiğini hepimiz biliyoruz. Pentagon’un Trump’la DEAŞ konusunda sürekli çatıştığı da cümlenin malumu. Nitekim bu Trump’ın DEAŞ’a karşı tam 4. “zaferi.”

Bir fotoğraf, iki yalancı

İngiltere Dışişleri Bakanlığının 23 Mart günü resmi sitesinden yaptığı açıklamada Suriye’deki son DEAŞ toprağının da alındığı ifade ediliyor. Resmi site, DEAŞ’ın tamamen bitmediğini, Irak, Suriye ve dünya için hâlâ tehdit olabileceğini vurguluyor. Haberin görseli olarak zafer işareti yapan bir PKK’lının kullanılması elbette düşündürücü. Derken 25 Mart günü ABD Dışişleri Bakanlığında James Jeffrey medya ile bir araya geliyor. Başkanı başka telden, Jeffrey ise bambaşka bir telden çalıyor. Ülkesinin Suriye’de DEAŞ’ın kalıcı şekilde yenilmesini hedeflediğini belirtip “Halen DEAŞ hücrelerinin mevcut olduğunu biliyoruz” diyebiliyor. Hadi bakalım, hangisi daha büyük yalancı?
Jeffrey mi, yoksa Trump mı?

Benzer konular