Bilginin terör hali: Yalan haber

Son yıllarda habere verilen değer ve sosyal ağların gelişimi herkesin haberci olabilmesini sağladı. İçeriklerde bir zenginleşme var fakat bu zenginleşme bilginin kaynağını bulanık hale getiriyor. Sanal âlemdeki bilgiler sanal haberciler tarafından körüklenerek manipülasyonların önünü açıyor. Öğretim Üyesi Dr. Ali Murat Kırık, yalan haberin yanı sıra sanal dedikodudan da bahsederek şöyle diyor: “Ne yazık ki sanal dedikodu kavramı da mevcut. Sosyal medyada yapılan haberler medya organlarınca da tasdikleniyor. Mesela bir haber sitesinin bu yalan içeriği paylaşması insanların bilincini bulandırmaya yetiyor.” Peki bu yalan haberlerin ortaya çıkarabileceği sorunlar neler?

Geçtiğimiz hafta, ABD’de bulunan Massachusetts Teknoloji Enstitüsü tarafından yapılan bir araştırma yalan haberlerin sosyal medyada ne kadar büyük bir hızla yayıldığını ortaya koydu. Bilgi çağında bu kadar hızlı yayılan bilginin,  yalan ve yıpratıcı haberler olması dikkatleri çekti. Araştırma, doğru olmayan haberlerin Twitter’da paylaşılma oranının doğru haberlere göre yüzde 70 daha fazla olduğu sonucuna ortaya çıkardı.

“Farkına varmadan yalan haber mi paylaşıyoruz”, “Neden yalan haber paylaşıyoruz”, “Bunları paylaşma süreci nasıl işliyor”, “Bu haberler nasıl büyüyor” soruları cevabı en çok aranan sorular arasında. Haber kavramının ahlaki çerçeveden uzaklaşarak sadece içeriğe odaklı bilgi halini alması yalanın kendine yer hazırlamasını sağladı. Kaynağın güvenilirliğinin göz ardı edilmesiyle sosyal medya, yazılı ve görsel medya kullanılarak birçok çarpıtılmış habere de imza atıldı.

Yeni tezgâh bilgi terörü mü?

Güç mücadelesinde artık bir cephe olarak kullanılan sosyal medya ve yalan haberler, gerçekliğini kontrol etme gereği duymadan kullanıcılar tarafından dolaşıma sokulup geniş kitlelere ulaştırılıyor. Bu mücadelede amaç halkın doğru bilgiyi değerlendirme refleksini etkisiz hale getirmek. Özünde korku ve yıldırmaya yönelik olan terör, günümüzde sadece silahla yapılmıyor. İnsanları yalan haberlere maruz bırakarak zihinler üzerinde bir tür kirli bilgi terörü yürütülüyor. Teknolojinin gelişmesiyle insanların algılarına yönelik yapılan büyük manipülasyonlar, sosyal medyada, televizyon kanallarında ve ortaya atılan yalan haberlerde bu teröre kapı aralıyor.

Yalan haberleri sosyal medyadaki haberlerle sınırlamanın doğru olmadığını söyleyen Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Ali Murat Kırık, “Ne yazık ki sanal dedikodu kavramı da mevcut. Sosyal medyada yapılan haberler medya organlarınca da tasdikleniyor. Mesela bir haber sitesinin bu yalan içeriği paylaşması insanların bilincini bulandırmaya yetiyor. Sosyal mühendislik tam da bu noktada devreye giriyor. Haberin yalan olduğunu bilmeyen kullanıcı da paylaşma ihtiyacı hissediyor. Bu haberler genelde siyasi içerikli oluyor. Siyasi içerikli haberleri okurken birçok kez düşünmek gerekiyor. Medyada algı üzerine operasyon gerçekleştirme amacıyla oluşturulan haberleri görebilmek mümkün” diyor.

Kirli bilginin amacı dezenformasyon mu?

Sosyal medyada paylaşılan gerçek dışı haber ve söylemler genel itibarıyla daha önce gerçekleşen olayları içeriyor. Gezi Parkı, 15 Temmuz, Zeytin Dalı Operasyonu başta olmak üzere birçok kritik zamanda sosyal medya üzerinden yayınlanan haberlerle algılar manipüle edildi, akıllar bulandırıldı, gerçek sürekli çarpıtıldı.

Gezi Parkı olaylarında en dikkat çeken yalan haber, TOMA’yla ezildiği iddia edilen vatandaşın görüntüsüydü. İlgili görselin başka bir ülkede gemi kazasında yaralanan birine ait olduğu kısa zamanda ortaya çıkmıştı. 15 Temmuz hain darbe girişimi sırasında da birçok yalan haber yine sosyal paylaşım siteleri üzerinden dolaşıma sokulmuştu. İddiaya göre yayınlanan bir fotoğrafta Türk askerinin kafası kesilmeye çalışılıyordu. Çok geçmeden bu fotoğrafın 2013 yılında Suriye’de yaşanan çatışmalar esnasında çekildiği ispat edildi. Son olarak Türkiye’nin 21 Ocak günü Suriye’nin kuzeyine yuvalanan terör örgütlerinin koridorunu bozup güvenlik koridoruna çevirmek üzere Afrin’e  yönelik başlattığı Zeytin Dalı operasyonu, belirli odaklarca çarpıtılmaya çalışıldı. Operasyonda sivillerin güvenliğini sağlayan ve hassas davranan Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı karalama kampanyası başlatıldı. TSK’nın sivilleri hedef aldığı iddiasıyla paylaşılan sedyedeki çocuk fotoğrafının Suriye’de ABD destekli güçlerce vurulan çocukların fotoğrafı olduğu anlaşılmıştı.

Türkiye’ye yönelik bu yalanlar uluslararası medya tarafından da paylaşıldı, gerçeğin gizlenmesinde araç olarak kullanıldı. Son yıllarda yalan ne kadar büyükse inananı da o kadar çok olur fikriyle hareket edenler, bu haberleri ortaya atarak Türkiye’yi verdiği mücadelelerde haksız göstermeye çalıştı. Bu yalan haberleri servis edenlerin maksadının bilgi kirliliği oluşturarak karalama yapmak olduğunu ifade eden Kırık şunları söylüyor: “Bilgi kirliliği oluşturma amacıyla çıkarılan haberlerin çoğu kasıtlı olarak hazırlanıyor. Zaten tamamen derin bir kurgu ürünü olan bu haberlerle birlikte karalama kampanyaları yürütülmeye çalışılıyor. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Zeytin Dalı Harekâtında bunu gördük. Gezi Parkı olaylarında gördük, 15 Temmuz Darbe girişimi sürecinde de gördük. Tamamen insanların algısını zıt yöne çekmek ve bilinçlerde şüphe uyandırmak. Özellikle Türkiye uzun yıllardır sosyal medyada karalama kampanyalarıyla uğraşıyor. İtibar kaybı da tabii bu haberlerin oluşmasındaki bir temel gaye. Bir siyasi liderin itibarını sanal ortamda çok rahat zedeleyebilirsiniz. Önemli olan bu noktada sosyal medya kullanıcısının duyarlılığıdır.”

Doğrularımıza uyuyorsa inanıyoruz

Yalan haber konusunun bilgisizlik kavramını gün yüzüne çıkardığını, bu bilgisizliğin de sadece eksik bilgiden değil dezenformasyonun bir sonucu olduğunun altını çizen Doç. Dr. Selva Ersöz Karakulakoğlu: “Robert N. Proctor tarafından ortaya koyulan ‘agnotoloji’ yani bilgisizlik bilimi, özellikle yanlış veya yanıltıcı bilimsel verilerin yayınlanması üzerine yapılan bu çalışmalar gösteriyor ki bir konu/kavram hakkında ortaya atılan fazla bilgi ya da kasıtlı olarak yayılan çarpıtılmış bilgi, o konu ya da kavramı ilk olduğundan daha bilinmez bir hale getirmektedir” yorumunu yapıyor.

Yalanın gerçeğin yerini almasının sebebini ise kısmen teknolojiye bağlayan Karakulakoğlu, bilginin ya da taraflı ve eksik bilginin, internette yaygın olmasının yalan haber sorununu açıklayabileceği ancak yeterli olmayacağı kanaatinde. Karakulakoğlu: “Artan ve yükselen enformasyon çağında, her yerden ve çok hızlı sürede ulaşabileceğimiz milyonlarca bilgi arasından, kendi bilişsel uyumumuzla ilgili olanı seçiyor ve takip ediyoruz. Gerçek bilgi nedir, doğru nedir sorusundan ziyade inandığımızı söyleyen medya kanalını takip edip, doğru olanı bu olarak görmek eğilimindeyiz” diyerek inanılan gerçekliğin doğru kabul edildiğinin altını çiziyor.

Gerçeklik algımızı Allah’a kullukla kuracağız

İlk okunduğu anda şaşırtan haberlerin birkaç yerden doğruluğunun kontrol edilmesi, gerçekliği teyit edilemeyen bilgilerin paylaşılmaması önem arz ediyor. Doğru bilgi kaynağına erişemeyen ve doğrulatma şansı olmayan kullanıcı; kaynağı bilinmeyen, doğruluğu şüpheli haberleri aşağıdan yukarıya büyütüyor. Sanal dünyanın, kurgulanan gerçeklikle eşanlı hareket etmesiyle ortadan kalkan gerçek sanal ayrımı bu haberleri doğru kabul edip paylaşmamıza yol açıyor. Paylaşılan içeriklerin sorgulanmadan kabul edilmesi, zedelenen gerçeklikle her şeye inanılmamızı kolaylaştırıyor.

Kaybolan algılarımızı maneviyat aracılığıyla bulabileceğimizi ifade eden Kırık şunları ekliyor: “Teknoloji bağımlısı tekno-köle durumuna gelmiş bulunmaktayız. Kölelikten kurtulmak ve sadece Allah’a kulluk vazifemizi yerine getirmekle yitirdiğimiz gerçeklik algısını tekrardan bulabiliriz.”

Kültürel olarak geldiğimiz sözlü kültürün ve hikâye anlatıcılığının sosyal medyadaki yansımasının gerçeklik algısını bir nevi silikleştirdiğine değinen Kırık, “Sözlü kültür geleneğinden gelen toplumsal yapıya sahibiz. Masallar ve hikâyeler kültürümüzün merkezinde yer almaktadır. Sosyal medyada da bir nevi masal anlatıcılığı gerçekleşmektedir. Yani bazı olayların gerçek olmadığını bilsek de inanmak isteriz. Sorun buradan kaynaklanmaktadır. Kurmaca dünyanın bizlere en büyük zararıdır bu durum. Araştırmayı, okumayı da çok sevdiğimiz söylenemez. Bundan dolayı yalanlar ortaya çıkıyor ve bizler de inanıyoruz” diye konuştu.

***

İsrail Filistinlilerin paylaşımlarından rahatsız

Yalan haberlere karşı sosyal paylaşım sitelerine bir önlem alınmadığını anlattık. Fakat bir yandan Facebook gibi bir popüler paylaşım sitesi, marjinal, sahte ve saldırgan içerik bahanesiyle Filistin davasına destek veren kullanıcıların hesaplarını kapatıyor. Sosyal medyada hakikat ne kadar manipüle ediliyorsa, o kadar da gizlenmeye çalışılıyor.

2016 yılında Facebook ve İsrail Adalet Bakanlığı arasında imzalanan bir anlaşmayla İsrail yönetimi Filistinlilerin sosyal medya hesaplarını denetlenmesini istemişti. Bu anlaşma gereği Facebook 2017’den bu yana Filistinlilere ait yaklaşık 300 sayfa ve kişisel hesabı kapattı. Önce geçici olarak kapattığı hesapları daha sonra süresiz kapatan Facebook kullanım koşullarını ihlal etmeyen, Filistin davasına destek paylaşımı yapan hesapları kapatarak bir skandala imza atıyor. Hedefi yönlendirme olan hesaplara yaptırım uygulanmazken bu yaptırımların uygulanması gerçek bilgilerin gizlendiğini de açıkça ortaya koyuyor.

Facebook, Lübnan merkezli Al-Quds televizyonunun Pazarlama Müdürü Mazin Ebu Arca’nın hesabını, Cenin’de şehit düşen Ahmed Nasr Cerrar’ın hayatını anlatan kısa bir animasyon film videosunu paylaşmasını bahane ederek geçici olarak kapatmıştı. Arca, sosyal paylaşım sitesinin kendi ilkeleriyle çelişerek söz konusu paylaşımları sürdürmesi halinde hesabının tamamen kapatılacağı yönünde de kendisine uyarı gönderdiğini ifade etmişti.

Benzer konular