ASYA NATO’su ya da ABD’yi kendi silahı ile vurmak

ABD, 11 Eylül saldırılarından sonra Irak’a yaptığı müdahale ile aslında hem kendi güvenlik doktrinini, hem de dünyanın güvenlik doktirinini değiştirebileceğinin farkına vardı. Irak müdahalesine ek olarak Afganistan’da NATO şemsiyesi altında yürüttüğü faaliyetler ile Çin’i batıdan çevrelemek için Orta Asya’da açtığı üsler belli bir süre El-Kaide terörü ile mücadele şemsiyesi altında hem Rusya’yı, hem de Çin’i hareketsiz bıraktı. Fakat Irak sonrası özellikle Libya’da giriştiği darbe, ardından Arap Baharı bahanesiyle Ortadoğu ülkelerini yeniden dizayn etme stratejisi Rusya ve Çin’i uyandırdı diyebiliriz.

 

ABD’DEN RUSYA’YA AB TUZAĞI

ABD’nin terörü bahane ederek Rusya’nın periferine yerleşmesi, sonrasında da Gürcistan, Ermenistan ve Ukrayna’yı NATO’ya entegre etme çabası Rusya’yı yeniden oyun alanına çekti denebilir. ABD’nin SSCB dağıldıktan sonra uyguladığı en önemli stratejilerden birisi Rusya’yı Batı’ya uygun bir devlet haline getirmek için AB üyesi olabileceği vaadiyle durdurmasıydı. Rus toplumuna AB hayalini entegre ederek bir bakıma NATO’yu sessiz biçimde Rusya sınırlarına taşımak istedi. Fakat Rusya’nın AB hayalinin tuzak olduğunu fark ederek Gürcistan ve Ukrayna’da ABD’ye tepki vermesi dünya güvenlik bakışını tümden değiştirdi.

Rusya, kendisini kuşatmaya çalışan ABD politikasına öncelikle Suriye’de güçlü bir karşılık verdi. Suriye’de alınan başarı Rusya’yı Libya, Sudan, Somali, Mısır vb. Afrika ve Ortadoğu ülkelerinde de politika üretmeye sevk etti. Rusya’nın bu politikası ile ABD daha da şahinleşti, sivil demokrasi anlayışından demokratik ülke görünümlü askeri yönetim tarzına geçti. Günümüzde ABD’nin politikalarına, sivil yöneticilerden çok Pentagon yön vermektedir.

11 Eylül saldırıları sonrası El-Kaideyi bahane ederek Irak ve Afganistan’a müdahale eden ABD, ardından DEAŞ’ı bahane ederek Suriye ve Afrika ülkelerinde etkin oldu. Bunu yaparken tıpkı Rusya’yı AB hayaliyle Batı’ya yaklaştırıp tuzağa çektiği gibi İran’ı da Suriye ve Irak’ta alan sağlamak suretiyle Şii kuşağına yöneltti, bu durum bölgedeki ülkeleri tedirgin etmeye yetti. ABD’nin Rusya stratejisi kısmen başarılı olsa da İran politikasının bütünüyle başarılı olduğunu söylemeliyiz. İran, Ortadoğu’da Şii Hilali hayaliyle etkinlik kurarken bu durumun ABD tarafından kendisine karşı silah olarak kullanılabileceğini hesaplayamadı.

TERÖR KORKUSU TİCARETİ

ABD’nin El-Kaide ve DAEŞ terörü bahanesi, tüm dünyada kendisine dokunulmaz/kural tanımaz bir statü temininde büyük rol oynadı. Silah endüstrisine bağlı bir sistem oluşturan ABD, terör korkusu üzerinden ekonomik gelir elde ederken diğer yandan Rusya, Çin ve AB ülkeleri arasındaki işbirliğinin kendi hegemonyasına tehdit oluşturduğunu gördü.

Ortadoğu’da İran korkusu ABD’ye kendi kuralları çerçevesinde Arap NATO’su kurulması için fırsat vermiş oldu. ABD’nin Ortadoğu’da İran’ı izole etme kapsamında Körfez ülkeleri, Mısır ve Ürdün ile birlikte oluşturmak istediği Ortadoğu Stratejik İttifakı (MESA) planı veya diğer adıyla Arap NATO’su stratejisi aslında İran’ın Suriye ve diğer Ortadoğu ülkelerindeki etkisinin ‘bölgedeki ABD müttefikleri’ tarafından kırılması olarak açıklanabilir.

Arap NATO’sunun Riyad merkezli, ABD’nin güvenlik garantörlüğünde NATO benzeri bir yapı olması planlanmıştı. Mısır’ın sçekilmesiyle plan büyük ölçüde aksadı. Şimdilik ABD koordinatörlüğünde Suudi Arabistan, BAE, Kuveyt gibi ülkelerin katılımıyla devam eden bir çalışma söz konusu. ABD, Arap NATO’sunu oluştururken asıl amacı İran’a karşı bölgede bir denge unsuru temin etmekti. Böylece Çin ve Rusya›nın bölgedeki askeri etki gücünü de kırmayı hedeflemişti.

ASYA NATO’SU İLE VURMAK

Asya NATO’su ABD için kendi silahı ile vurulmak anlamına gelebilir.

ABD’nin Çin ve Rusya’yı hedef alarak ortaya koyduğu askeri ve ekonomik politikalar Asya’da yeni bir yapılanma fikrini gündeme getirdi. ABD, Ortadoğu’yu kontrol etmek için Arap NATO’sunu gündeme getirirken aslında Asya ülkelerine de yeni bir seçenek sunmuş oldu.

15 Haziran 2019’da Tacikistan’ın başkenti Duşanbe’de gerçekleştirilen Asya’da İşbirliği ve Güven Arttırıcı Önlemler Konferansı (CICA) 5. Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesinde Çin lideri Şi Cinping, Asya ülkelerinin tıpkı Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) gibi kendi güvenlik yapılanmasını yeniden oluşturmaları gerektiği önerisinde bulundu. Çin lideri Şi’yi destekleyen bir konuşma yapan Rusya lideri Putin de ABD’nin son dönemdeki tavrını eleştirerek dünyayı kuralsız bir dövüşe sürüklediğini; ciddi tehditlere karşı zaman yitirmeden geniş işbirliği ile çözüm bulunması gerektiğini dile getirdi. Asya Zirvesine katılan ülkelere baktığımızda (Çin, Rusya, Pakistan, Hindistan, Türkiye, İran gibi) ülkelerin hepsi bir şekilde ABD’nin baskı ve tehdidiyle karşı karşıya.

TÜRKİYE DOĞU VE BATININ SON KARAKOLU

Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in Şangay İşbirliği örgütü dururken neden böyle bir teklifte bulunduğu gelince… Şangay İşbirliği Örgütü daha çok bölgedeki terör ve güvenlikle alakalı bir yapılanma. Bu bağlamda tüm dünyayı etkileyebilecek bir güvenlik şemsiyesi oluşturmuyor. Yeni anlayış ve yeni güvenlik bakışıyla Asya NATO’sunun gündeme getirilmesi “ABD’nin politikalarına karşı güç birliği yaparak birlikte karşı durabiliriz” teklifidir. Türkiye, NATO kurulurken Batı açısından son karakoldu. Şimdiyse Doğu açısından son karakol olarak görülmektedir.

ABD aslında kendi politikaları ile özellikle Türkiye’nin de içinde bulunduğu bazı ülkeleri dışlayarak dünyada yeni bir kutup oluşturma gayreti içerisindedir. Asya NATO’su şimdilik sadece bir fikir olarak ortaya atılmışsa da ABD’nin olası İran harekâtı, Japonya ve Tayvan’ı silahlandırması, Türkiye’ye muhtemel CAATSA yaptırımları, Rusya’nın KuzeyAkım-2 enerji koridorunu engellemesi gibi gelişmelere bağlı olarak hızlı biçimde hayata geçirilebilir.

TÜRK-ALMAN-RUS İTTİFAKI

Türkiye, Almanya ve Rusya ile bir ittifakın kapısını aralayabilir.

Batı NATO’suna ilaveten Arap NATO’su ve Asya NATO’su gündemdeyken Doğu-Batı arasında tarihten beri güvenlik bakımından birbirini tamamlayan ülkeler; Rusya, Almanya ve Türkiye birlikteliği üzerinde düşünmeye değer. Dünyada güçlü bir yeni ittifak kurulacaksa bu üç ülkenin güç birliği ilk planda gündeme gelebilir.

İkinci Dünya Savaşı sonrası ABD’nin Almanya’yı her bakımdan etki altına alması süreci AB çatısı altında biraz zayıflamışsa da yeni dönemde AB’nin geleceğinin tehlikeye girmesiyle bundan en fazla etkilenecek ülke Almanya olacaktır. Almanya kendi ekonomik ve askeri bağımsızlığını yeniden kazanmak istiyorsa Rusya ve Türkiye ile askeri anlamda bir seçenek üzerinde çalışmalıdır. Aynı şekilde Rusya her ne kadar Çin ile bir güvenlik konsepti üzerinde uzlaşmışsa da asıl tehdidin ABD tarafından Avrupa üzerinden kendisine yöneleceğini bilmelidir. Almanya-Rusya işbirliği ekonomik anlamda oldukça mesafe kaydetmiş ve iki ülke birçok bakımdan birbirine bağımlı hale gelmiştir.

Yine Türkiye bu iki ülkeyi coğrafi konum itibariyle tamamlayabilecek tek ülke konumundadır. Eğer bu üç ülke arasında ilişkiler gelişir de bir güç birliği oluşursa ABD’nin Avrupa kıtasındaki varlığı uzun sürmeyebilir.

EKONOMİK DÜZEN ÇÖKEBİLİR

ABD’nin doları silah olarak kullanması Asya’da yeni bir ekonomik düzeni tetikleyebilir.
ABD’nin Çin, Rusya, İran ve Almanya gibi ülkelerle uluslararası hukuk çerçevesinde ekonomik ve askeri olarak yarışamaması bir gerilime neden olmuş, dünyada agresif bir politika yürütmesine yol açmıştır. Tüm rakiplerini tehdit ve yaptırımlarla etkisiz kılma girişimi doğal olarak diğer ülkeleri buna karşı çare bulmaya itmektedir. AB bir yandan ABD ile düzeyli bir ekonomik bağ kurarken diğer yandan doların gücünü kırmak adına Rusya ile dış ticarette ABD dolarını devre dışı bırakmak için anlaşma yoluna gitti.

Karşılıklı enerji ticaretinde ruble ve Avro’ya geçiş konusunda hazırlık yapmak için ortak bir çalışma grubu kurulması kararlaştırıldı. Hatta Rusya ve Çin daha da ileriye giderek milli paralarla ticaret yanında ortak kripto para üretimi konusunda anlaştı. Rusya ve Çin sınırları içinde bulunan Bolşoy Ussuriysky Adası’nda kripto para ticareti, kripto para borsaları ve diğer döviz piyasaları için kripto para finans merkezi kurulacağı duyuruldu.

TÜRKİYE, NATO’DAN ATILIR MI?

ABD, Türkiye’yi NATO dışına atmak için bahane arıyor.
Malum Arap Baharı başladığında Türkiye demokratik bakış açısıyla bu sürece destek oldu. Fakat gelişen olaylar, ABD’nin kendi istediği yönetimleri iktidara taşımak için kullandığı bir sürecin göstergesi oldu. Mısır, Irak, Sudan ve Libya buna örnektir.

Suriye’de ABD’nin en yakın müttefiki Türkiye’yi yalnızlaştırıp kendisinin terör örgütü olarak tanıdığı PKK-PYD’yi müttefik seçmesi, iki ülkenin güven bunalımı yaşamasına neden oldu. Ayrıca 15 Temmuz darbe girişiminde rolü olan FETÖ terör örgütü lideri ve örgüt elemanlarının ABD’nin koruma kalkanına sığınması Türkiye’de asıl tehdidin ABD’den geldiği düşüncesini pekiştirdi. Türkiye, ABD tehdidine karşı kendisini koruyabilmek amacıyla askeri sanayi alanında önemli yatırımlar yapmaya başladı. Bir kısmını milli imkânlarla ürettiği silahların bazılarını da Rusya başta olmak üzere bu alanda gelişmiş ülkelerden temin etme stratejisini ortaya koydu.
ABD’nin CAATSA tehdidi Türkiye’yi silah sanayisinde lider ülke yapabilir.

ABD’nin Düşmanlarıyla Mücadele Yasası (CAATSA) kapsamında Türkiye’yi S-400 almaması konusunda tehdit etmesi tüm dünyayı etkileyebilecek bir restleşmenin de fitilini ateşledi. Çünkü ABD, S-400 aldı diye Türkiye’ye CAATSA yaptırımlarını uygularsa düşman kategorisine koymuş olacak. Böyle bir durum NATO’nun işleyişini de olumsuz etkileyebilir. Malum Türkiye, NATO’da karar alıcı ülkelerden olması hasebiyle ABD’nin taleplerini veto etme hakkına sahip. Yine ABD’nin kullandığı İncirlik ve Kürecik gibi tesislerin kullanımı kısıtlanabilir.

ABD, S-400’lere karşılık Türkiye’nin anlaşma yaparak üretim ortağı olduğu F35’leri vermeme iradesini gösterirse bölgesel yeni işbirliği ve ittifakların yolunu da açmış olacaktır. ABD-Pentagon’dan Ellen Lord’un son olarak S-400’lere ilişkin, “Türkiye S-400’leri aldığı takdirde sadece F-35 parçalarını almaktan vazgeçmeyeceğiz aynı zamanda ABD silah endüstrisine parça üreten Türk firmalarına da CAATSA kapsamında yaptırım uygulayacağız” sözleri bir bakıma yaşanacak gelişmelerin habercisidir.

Türkiye, F-35’lere yaklaşık 400 parça ile katkı yaparken aynı zamanda Patriot sistemlerine sahip olmamasına veya sistemi yönetmemesine rağmen Patriot sistemleri için de parçalar üretmektedir. Olası bir yaptırım halinde belki Türkiye ilk zamanlarda ekonomik olarak etkilenilir fakat uzun vadede kendi kendisine yetebilecek bir milli askeri sanayi oluşturabilecek kapasiteye de ulaşabilir. ABD, kendi açısından bakarak sadece Türkiye’nin zarar göreceğini dile getiriyor. Fakat kendisi açısından Karadeniz, İncirlik, Suriye, Doğu Akdeniz gibi bölgelerde Türkiyesiz yaşayabileceği zorlukları hesaplamıyor.

Benzer konular