Amerika’nın dünya siyasetini istediği gibi dizayn etmek için illegal yollara başvurduğu biliniyor. Kendi adamlarını iktidara getirmek üzere orduya darbe yaptırmak, terör gruplarını silahlandırmak, algı operasyonları bunlardan sadece bir kaçı. Türkiye’den yapılan uyarılara ve gerek Başkan Trump, gerekse devlet kademelerinden verilen sözlere rağmen ABD, terör örgütü PKK/YPG’ye silah ve insan desteği vermeye devam ediyor. Bugüne kadar ABD tarafından PKK, PYD’ye verilen silahların 5 bin tır ve 2 bin uçak miktarında olduğu söyleniyor. Bu konudaki açık deliller de ABD’nin bir terör örgütünü silahlandırıp eğitim vererek doğrudan terörizmi desteklediğini gösteriyor. Hal böyle olunca gündeme de ABD’ye karşı hukuki yollara başvurmak geliyor. Amerika’yı nerede nasıl dava edebileceğimizi öğrenmek için akademisyenlere başvurduk. Akademisyenler dava açmanın teorik olarak mümkün olduğu ve fiili olarak da denenmesi gerektiğini düşünüyorlar. Şehit yakınları ve gazilerin Amerikan ve Türk mahkemelerinde şahıs olarak dava açabileceği, Lahey Adalet Divanı ve NATO mekanizmalarının da zorlanmasının gerektiğini ifade ediyorlar. Herkesin üstünde birleştiği nokta ise davalardan sonuç çıkmasa bile davaların açılmasının, dünya ülkeleri ve halklarında ABD’nin teröre destek verdiği konusunda farkındalık oluşturacağı.
Prof. Yaşar Hacısalihoğlu
Mekanizmalar kilitlense de farkındalık oluşacak
Türkiye uluslararası hukukun temel adreslerinde girişimde bulunabilir. Bu açıdan örnek kararlar var. 1984 yılındaki Nikaragua kararını unutmayalım. Lahey Adalet Divanı’nda Amerika, Nikaragua’daki kontrgerilla yapısını desteklediğine ilişkin, 3 ret, 12 kabul olmak üzere 15 hakimin kararıyla suçlu bulunmuştu. Tazminat ödemeye mahkum edilmişti. Bu Birleşmiş Milletler’in Güvenlik Konseyi kararlarının, bir ülkenin bir başka ülkeye yönelik kuvvet kullanma kısıtlılığı ya da yasağını delmeye dayanan bir karardı.
Bir başka önemli nokta yine İnsan Hakları Mahkemesi tarafından özellikle insanlığa karşı işlenen suçlar ve terörün bir insanlık suçu olarak kabul edilmesi. BM’nin kararları 2017’de revize edilmişti, daha önceki kararlarda da terörün devletler tarafından desteklenmesini açık olarak yasaklayan ve buna asla taviz verilemeyeceğini ortaya koyuluyordu. Burada PYD / PKK terör anatomisinden ele geçen deliller, dokümanlar, itiraflar, bir yığın rapor apaçık ortada. Uluslararası Af Örgütü’nün PKK PYD tarafından açık bir etnik temizlik, bölgede katliamlar yapıldığına dair bir raporu var örneğin. Bunlar önemli deliller. İnsan Hakları Mahkemesi’ne de başvurulabilir.
NATO mekanizmaları da denenebilir. Açık bir şekilde bir NATO ülkesi, bir terör örgütünü silahlandırarak bir başka NATO ülkesine açık bir terör saldırısını destekliyor. Bir anlamda o silahlar NATO’nun silahları. Türkiye sınırları, bir NATO ülkesi olması nedeniyle aynı zamanda NATO sınırları. NATO’nun 5. Maddesi var. Bugüne kadar Türkiye açısından hiç işletilmedi. Bir NATO ülkesine yapılmış herhangi bir saldırı bütün NATO ülkelerine yapılmış sayılır. O açıdan NATO mekanizmaları da harekete geçirilebilir. Tabi şunu da hatırlatalım: NATO’da her türlü karar tüm üyelerin oy birliği ile alınabiliyor. Bir tanesinin bile vetosu, kararı almaya engel. Ama Türkiye de aynı hakkı elinde tutan bir ülke. Bu girişimler için “Amerika her yeri kitler, girişimde bulunursunuz ama sonuç alamazsınız” deniyor. Evet, fakat sonunda bir farkındalık üretilmiş olur. Açık bir şekilde, kanıtlarla, delillerle, bütün bu dosyalar dünya halklarına bilgisine sunulmuş olur. Kamuoyu oluşturulması konusunda adım atılır.
Bir de şehitlerimizin yakınları var. Şehit yakınlarının başvurularıyla bütün bu deliller iç hukuk açısından da devreye sokulup, ceza yargılamasına dönüştürülebilir. Bütün bu süreçler iç ve dış hukuk açısından devreye sokulabilir. Hatırlarsanız Mavi Marmara olayında da kişisel davalar açılmıştı. O açıdan Türkiye Adalet Bakanlığı’nın önderliğinde, diğer bakanlıklar ve Genelkurmay ele geçen deliller, dosyaların ışığında, Amerikan hukukunun da bilinerek, zorlanabilir. Tabi bugün uluslararası hukukun hiçe sayıldığı, adaletin ötelendiği ve mazlumluğun değil zalimliğin prim yaptığı bir düzen içinde konuşuyoruz bunları. Bu girişim dünyanın bundan sonraki yüzyıllık geleceğine damgasını vuracakmış gibi bir teslimiyet içinde değiliz. Sonuçta bu mücadelenin içindeyiz. Sayın Cumhurbaşkanının sıkça altını çizdiği gibi, koca bir dünya bir tarafa, 3-5 aktör bir tarafa. İşte “Dünya 5’ten büyüktür” vurgusunun esası bu. Hukukun, adaletin, hakkın bir nebze değeri kıymeti varsa, insanlık bu mücadeleyle geleceğe sahip çıkacaktır umuduyla bakıyoruz. Belki de Türkiye, doğrudan canı yandığı için, büyük bir terör saldırısı karşısında kendi varlık mücadelesini verdiği için aynı zamanda bütün mazlumlara katkı sağlayacak, mevcut sistemin adaletsizliğini ortadan kaldırmaya bir nebze katkı sağlayacak bir dönüşümün ilk hamleleri olacak.
Özellikle Amerikan kamuoyunun bütçesinden, vergilerinden toplanan paraların nasıl bir terör örgütüne aktarıldığı konusunda daha yaygın bir çabanın içine girilmesi gerekir. Medya kuruluşlarına yansıdığı şekilde, 2019 için öngörülen Amerikan bütçesinin 550 milyon dolarının yine PKK- PYD yapısına aktarılacağı yazıldı, çizildi. Bugün itibariyle biliyoruz ki gerçeğin önüne algılar konarak, yanıltmaya dayalı haberler yapılıyor. Türkiye’nin bir terör örgütüne karşı verdiği mücadeleyi çarpıtarak sanki Kürtlere karşı yapılmış gibi gösterme gayretini uluslararası basını takip ettiğimizde görüyoruz. Bu karalama propagandası karşısında her türlü imkan kullanılmalıdır. Hukuki süreç de buna büyük katkı sağlayacaktır. Akademik yollar, medya ve sivil toplum örgütleriyle yapılacak çalışmalar çok kıymetli ama aynı zamanda hukuki başvurularla, kanıtlar ve delillerle terör örgütünün nasıl bir mekanizmada çalıştığını ve Amerika’nın nasıl bütün hukuk kurallarını hiçe sayarak, Amerikan halkının kaynaklarını bir terör örgütünü desteklemek için kullandığı göz önüne konmalıdır.
Prof. Berdal Aral
ABD’yi sıkıştıracak yol Uluslararası Adalet Divanı
Amerikan hukuk sistemi, Amerikan hükümetinin teröre destek vermesini yasaklıyor. Amerikan devletinin kurumları, istihbarat örgütü, hükümet kurumları olabilir, savunma bakanlığı olabilir, bunların herhangi bir şekilde bir terör örgütünü desteklemesi, onlara silah vermesi lojistik destek vermesi yasaklanmıştır. Bu nedenle teorik olarak Amerikan mahkemelerinde dava açma imkanı var ama sonucun ne olacağını şimdiden söyleyebiliriz. Amerikan mahkemeleri, Amerikan devletinin suçlu olduğuna hükmetmeyecektir.
İkinci olarak Türkiye’de dava açmak düşünülebilir. Sonuçta uluslararası terörizme karşı uluslararası bir sözleşme var. Güvenlik Konseyi’nin aldığı kararlar var. Zaten terörizm uluslararası kanunlara aykırı bir şey. Dolayısıyla Türkiye’de mahkemelere gitmek mümkün ama bugüne kadar pek gözlenen bir şey değil. İnsanlık suçu olduğu, savaş suçu olduğu iddiasıyla dava açmak daha yaygın. Türkiye’de Mavi Marmara saldırısında 9 insanımızın şehit edilip, 50 vatandaşımızın yaralanması bağlamında İsrailli yetkililer insanlık suçu kapsamında yargılanmıştı.
Bunun en makul ve muhtemelen ABD’yi en çok sıkıştıracak yolu Uluslararası Adalet Divanı’na gitmek. Bunun örnekleri de var geçmişte. ABD, Nikaragua devletine karşı savaşan, devlete zarar vermeye çalışan, sabotajlar yapan, hükümeti yıkmak için her şeyi yapmaya hazır, kontra adı verilen muhalif grupları eğitti, donattı, her türlü desteği verdi ve Nikaragua’ya karşı saldırttı. 1980’li yılların başında başlayan bir süreç bu. 1984’te Nikaragua bu olayı Güvenlik Konseyi’ne götürdü. ABD’nin saldırgan eylemlerine son vermesi ve tazminat ödemesini istedi. Konu Güvenlik Konseyi’ne defalarca gelmesine rağmen, ABD konseyin üyesi olduğu için her defasında veto edildi. 1986’de Nikaragua ABD’ye karşı Uluslararası Adalet Divanı’na gitti. Divan 2 sene sonra ABD’nin haksız olduğuna hükmetti. Kontra adı verilen silahlı grupların Nikaragua’nın egemenliğine, toprak bütünlüğüne saldırıda bulunduğuna, bir takım yasa dışı yollarla Nikaragua’da eylemlerde bulunduğuna, bunun ekonomiye zarar verdiğine, bunların arkasında ABD’nin olduğuna ve ABD’nin derhal bu saldırganlığa son vermesi, bu grupları fiili olarak desteklemekten vazgeçip tazminat ödemesi gerektiğine hükmetti. ABD Uluslararası Adalet Divanı’na “Senin bu konuda yetkin yok. Bu davayı sen inceleyemezsin” dedi. Ama Divan, “Ben bu davayı inceleme hakkına sahibim çünkü uluslararası yapılageliş kuralları çerçevesinde ele alacağım” dedi.
Bu konuda da ABD Divan’ı kabul etmeyecektir. Zaten ABD uluslararası anlaşmaya taraf olursa uyuşmazlık durumunda bunun uluslararası bir mahkemede taraflarca görülmesi hususunda hemen her zaman çekince koymuştur. Ama Divan, aynı şekilde, “Uluslararası teröre destek vermenin, uluslararası kanunlara aykırı olduğu çok açıktır. Yapılageliş kuralları çerçevesinde bu davayla ilgileneceğiz” diyebilir.
Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne ise ABD ve Türkiye taraf değil. Ayrıca Ceza Mahkemesi savaş suçları, insanlığa karşı işlenen suçlar ve soykırım suçlarına bakıyor. Uluslararası terörizme destek vermenin bu üç kategoriye girmediği düşüncesi var. Ama PYD’nin yol açtığı zararların kapsamlı düzeyde ve sistematik olduğunu, çok ciddi bir sivil kaybına yol açtığını ve sürekli hale geldiği anlatılır ve ciddi argümanlar geliştirilirse zor da olsa belki bu mahkeme devreye girebilir.
Bütün bu davalar sonuçsuz kalsa bile ABD’nin asla yargılanmayacağı, herhangi bir eyleminden dolayı kolay kolay hesaba çekilemeyeceği algısını zedeler. Nikaragua davasına ek olarak bir emsal olabilir. En azından teröre destek veren bir ülke olarak ABD’nin prestijine zarar verir. Bir davayla her şey değişecek değil ama en azından Türkiye ABD’ye hukuksal düzeyde meydan okuyabileceğini, ABD’den korkmaya gerek olmadığını, uluslararası hukuk çerçevesinde iyi kötü bir takım mekanizmalar olduğu ortaya konur. Uluslararası teröre en çok destek veren iki ülke ABD ve İsrail’dir. Devletler ve halklar zaten bunun farkında. Dolayısıyla Türkiye herkesin bildiği bir şeyi bir daha ortaya koymuş olacak. Belki terörü destekleyen ülkelere karşı tepki olacak dünyada. Belki bu konuda yeni bir normatif çerçeve geliştirilecek.
Yard. Doç. Dr. Özlem Yücel
Davayı mağdurlar açmalı, hükümet desteklemeli
Türkiye Cumhuriyeti devleti ve terör olaylarından dolayı mağdur olan kişiler tarafından, Amerika’ya teröre destek vermesi nedeniyle dava açılabilir. Ben asıl olarak mağdurların dava açması gerektiğini düşünüyorum. Bizzat bu olaylardan mağdur olan, Amerika’nın sattığı silahla şehit olan birisinin yakınları veya vurulup gazi olan birisi dava açmalı. Bu davalar Amerika’da açılacağından devlet de bunu organize etmeli. Konsolosluklar, büyükelçiler aracılığıyla bu tür davaların takip edilmesi uluslararası hukukta uygulanan bir yöntemdir. Ayrıca para yardımı, avukat bulmada yardımcı olmak gibi imkanlar sağlanmalı. Mağdurlar tarafından açılan davaların hepsi aynı avukata verilebilir. Aynı dava hepsi için geçerli olacağı için daha verimli olur. Devlet de Amerikan mahkemelerinde dava açabilir.
Devlet olarak uluslararası mahkemelerde dava açmak için bazı imkanlar gözükse de fiili olarak böyle bir imkan yok. ABD dava edilecek uluslararası mahkemelere taraf değil. Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne biz de Amerika da taraf değil. Bu mahkemede taraf olmayan devletler de yargılanabiliyor fakat bunun için Güvenlik Konseyi’nin kararı gerekiyor. ABD’nin de veto hakkının olduğu Güvenlik Konseyi’nden de karar çıkmayacağı için bu yol teorik olarak mümkün gözükse de pratik olarak mümkün değil.
Amerika’da açacağımız bir dava, Amerikan hukuku açısından geçerli ancak yargılamanın Amerikan kanunlarına göre olacağını düşünürsek, çok adil bir karar beklememeliyiz. Her devletin hukuk politikası vardır. Amerika’nın hukuk politikası ise adaleti bulmak değil, toplum vicdanını rahatlatıp Amerikan hükümetine hizmet etmektir. Amerikan mahkemeleri bizim anladığımız gibi çalışmazlar, yapısı farklıdır. Oluşumunda bile seçim vardır. Seçimle savcılığa seçilirsiniz. Bu nedenle çok popülisttir. Amerikan halkı bir insanı suçlu görüyorsa savcının işi o adamı mahkum ettirmektir, gerçekten suçlu olması gerekmez. Çünkü savcı seçimle geliyor. Daha ileride de vali vs. olurlar. Seçimlere oynarlar. Çok siyasallaşmış bir yargıdır. ABD hükümeti aleyhine karar çıkmaz. Ancak vatandaşlar açılacak davaları kaybetse bile, demokratik himaye hakkını talep edebilir. Bu devlete başvurup, “Ben mahkemelerde hakkımı alamadım. Benim yerime sen benim hakkımı al” demektir. TC şu an sadece kendi uğradığı zararlar için harekete geçebilirken, böyle bir durumda vatandaşları için de dava açabilir.
Türkiye’de dava açma meselesine gelince, aslında uluslararası hukukta bu imkan yok. Devletler devletlere karşı dava açamıyor. Buna devletin yargı muafiyeti deniyor fakat bunun da istisnaları var. Türkiye’deki mahkemeler de bunu muafiyet dışı tutup hem devlet hem de şahıs olarak Amerika’ya karşı dava açılabilir. Mavi Marmara olayında böyle olmuştu. Hatırlarsanız ABD de Suudi Arabistan’a “El Kaide’ye destek verdi, Suudi Arabistan El Kaide’nin eylemlerinden” sorumludur diyerek, normalde devletlere dava açılamamasına rağmen dava açtı. Aynı şeyi biz de yapabiliriz.
Sonuç olarak hukuki imkanları kullanmanın faydası var. Bir şey elde edilemese bile daha sonraki süreçlerde faydalı olur. Diplomatik himaye hakkı kullanılarak, devlet vatandaşların hakkını almak için bütün uluslararası kuruluşlara başvurabilir.