63 yıllık mütekabiliyetsizlik

Bugün halen Saint-Benoit (St. Benoit) Lisesi olarak faaliyetini sürdüren Cizvit okulu 1583’te İstanbul’da açılmıştı. Burada durup şöyle soralım: Bir ülke başka bir ülkede neden okul açar? Şüphesiz kendi kültür ve değerlerini orada yaşayan vatandaşlarına aktarmak için. Sadece bunun için mi? Elbette hayır! Senin çocuğunu devşirmek için! 19. asırda Osmanlı topraklarında açılan binlerce yabancı okulun amacı devşirme insan yetiştirmekten başka ne olabilirdi ki? Bir milletin çocuklarını devşireceksin ki, sana hizmet etsin, bunun en kolay yolu ise çocukken alıp eğitmek. Cumhuriyet kadrolarına şöyle bir bakın, hangi yabancı okullardan mezun olmuşlar? O gün bugün siyaset, bürokrasi, ticaret ve akademiye hadim olanlara da…

Biz hariç herkes bunu çok güzel beceriyor. Osmanlıyı da zaten batının bu okullarda devşirdikleri yıkmadı mı? Osmanlı yıkıldı mesele bitti mi? Hayır! Bu kez aynı hatayı Cumhuriyet devrinde de tekrarlamayı sürdürdük. Batıya taviz verme konusunda elimize su dökecek yok.

Türkiye 1957 yılında Almanya ile imzaladığı Kültürel Anlaşmadan doğan mütekabil haklarını kullanmak ve Almanya’da okullar açmak için tekrar harekete geçti. Yıllardır Türkiye’de okulları olan Almanya, Türkiye’nin bu girişiminden rahatsız oldu. Gürültü çıkararak konuyu kapatmak istiyor. Ama bu kez Erdoğan gibi çetin bir siyasetçi var karşılarında. 70 yıl önceki anlaşmaya dayanarak Türkiye’de tamamen Alman Eğitim Bakanlığına bağlı okullar açan Almanya’nın 12 yıl önce koparttığı yaygara bu kez işe yarayacak mı? Milli Eğitim Bakanlığı’nın ‘topa girmediği’ tartışmada, Türkiye 70 yıllık ‘mütekabiliyetsizlik’ dönemini sona erdirecek mi, yoksa ezik davranıp pes mi edeceğiz? Bekleyip göreceğiz!

Türkiye, 7 yıldır Menderes hükümetiyle yönetiliyordu. Kore savaşında liyakatini kanıtlayan Türkiye, NATO’ya üye olmuş, 3 sene önce, 1954’te yapılan genel seçimlerde oyların yüzde 57’sini alan Adnan Menderes’in özgüveni iyice sağlamlaşmıştı. Artık Türkiye’de tek parti hükümeti dönemi kapanmış, söz millete geçmiştir.

Hâlâ ne olduğu muamma olan ‘muasır medeniyetler’ seviyesine gerekirse tek başına ulaşmak için büyük çaba harcayan Başbakan Menderes, ülkenin kapılarını korkusuzca sonuna kadar açar. Batı-doğu denilmeden tüm ülkelerle ikili ilişkiler geliştirmeye önem verilir ve kültürel işbirliği anlaşmaları yapılır. Ama tabii ki Cumhuriyet geleneğine uyularak batılı devletlere her zaman öncelik vererek!

MODERN KAPÜTİLASYON

İngiltere ile 1952’de, Fransa ile de 1956’da Kültürel İşbirliği Anlaşmaları imzalanır. Bu anlaşmalar, ilgili devletlere Türkiye’de kültürel ve eğitim faaliyetleri yapma hakkı tanır. Daha doğrusu kendi kültürlerini Türkiye’de yayma ve eğitim sistemlerine uygun olarak Türkiye’de okullar açma fırsatı sunar. Onlar da bunu alabildiğince hoyratça kullanıyor/kullanmaya devam ediyor. Devletlerarasındaki anlaşmaların mütekabiliyeti esasınca, aslında aynı anlaşmalar Türkiye’ye de aynı hakları tanır. Ama Türkiye’nin bu haklarını bugüne kadar kullanmayı tercih etmemesi, tarihi 70 yıla dayanan bu anlaşmaları modern birer kapitülasyon olmaktan öteye geçmez. Türkiye, 1950’lerden başlayarak bugüne kadar 98 ülke ile bu tür ikili kültürel anlaşma imzalar, ancak aynı durum pek çoğu için geçerliliğini sürdürüyor.

TEVHİD-İ TEDRİSAT BOZULDU

Birinci Dünya Savaşından birlikte yenik çıktığımız, İkinci Dünya Savaşından sonra Batı-Doğu olarak ikiye ayrılan Almanya, Türkiye’nin bu kültürel bonkörlüğüne fazla ilgisiz kalamaz. Fransa ve İngiltere’den sonra, 8 Mayıs 1957’de onlar da Menderes hükümeti ile masaya oturarak kendi kriterlerine uygun bir Kültürel Anlaşma imzalar. Fakat Almanya, Osmanlı döneminde de ilişkilerini hep kazanmak üzerine kurduğu için, 1868 yılında ‘Deutsche Schule’ adıyla İstanbul’da ilk okulu açar. 1915’te ise tarihi İstanbul Erkek Lisesi’ne öğretmenleriyle yerleşir. Yeni anlaşma ise Almayayı daha da cesaretlendirir ve Milli Eğitim Bakanlığı’ndan bağımsız 3 yeni okulla ‘tevhid-i tedrisat’ı işlevsiz hâle getiren süreç başlatır.

AMAÇ ‘KENDİ VATANDAŞINA’ SAHİP ÇIKMAK

İlk günden itibaren bu anlaşmalarla kurulan okulların amacı, hükümetlerin yabancı topraklardaki vatandaşlarının kendi kültür ve değerler eğitiminden kopmasını engellemek ve kültürel olarak ‘millî’ değerlerini korumak olarak kabul edildi. Hatta Almanya’nın Osmanlı topraklarında açtığı ilkokul olan Deutsche Schule, 1868’de İstanbul’da yaşayan tüccar, sanatçı, mühendis, diplomat ve askeri danışmanların çocukları için “orta sınıf” okulu olarak kurulmuştu. Fakat geçen süreçte bu okulların Türk vatandaşı müşterileri çoğunluğa ulaştı ve bu okullar aslında Alman kültür ve eğitim sisteminin Türkiye’ye empoze edildiği merkezler haline geldi. Böylece mütekabiliyet esaslarıyla yapılan bir anlaşma, tamamen Türkiye aleyhine bir koza dönüştü. Çünkü buralarda Türk çocukları Türkiye ve İslam’a düşman olarak yetiştiriliyordu.

ERDOĞAN 12 YIL ÖNCE GÜNDEME GETİRDİ

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakanlığı döneminden başlayarak Almanya’nın bu mütekabiliyetsiz anlaşmasına itirazlarını dile getirdi. 2008 yılında yaptığı bir Almanya ziyaretinde Almanya’nın Türkiye’de açtığı okulların benzerlerini Almanya’da ‘Türk okulu’ olarak açmak istediklerini ve bunun Almanya’nın sürekli dile getirdiği ‘uyum sürecine’ olumlu katkıları olacağını belirtti. Dönemin Almanya Başbakanı Merkel’in ‘Eğer masraflarını karşılarsanız belki düşünürüz’ diyerek doğrudan reddetmediği öneri, Almanya’da çok büyük bir tartışmaya neden oldu. İktidar ve muhalefet ‘Türk okulları’ fikrine karşı tek yumruk oldu. Eğitimciler, STK’lar, hatta sosyologlar bu fikre karşı savaş açtı. Pek çok ırkçı fikir ortaya atıldı ancak CSU Genel Sekreteri Markus Blume’nin “Erdoğan okullarını Almanya’da istemiyoruz” sözü Almanların bu fikre bakışını özetliyordu.

Erdoğan’ın 12 yıl önce dile getirdiği fikir, sebep olduğu fırtınanın ardından eyleme dönüşemeden rafa kalktı. Bunda Milli Eğitim’e sızmış olan FETÖ unsurlarının etkisi de muhakkak vardı. Bugün Almanya’yı anavatan olarak gören FETÖ’cülerin o günlerde Almanya’yı üzecek bir eylemde bulunmaları beklenemezdi, zira kendi ‘okulları’ zaten bu ülkelerde faaliyetteydi. 2013’ten sonra başlayan ve darbe girişiminden sonra hız kazanan devleti FETÖ’cü teröristlerden temizleme sürecinden sonra ise Alman okulları meselesi yeniden gündeme geldi.

YİNE AYNI EZBER: TÜRKLERİ İSTEMİYORUZ

Alman Süddeutsche Zeitung (SZ) gazetesi, bu ayın başında bir haber yayımlayarak, Türkiye’nin Almanya’da 3 okul açmak istediğini yazdı. 12 yıl önceki girişim tekrar gündeme geldi ancak bu kez ortada somut/müşahhas bazı istek ve girişimler de var. Alman Dışişleri Bakanlığı, Türkiye’nin soydaşlarımızın yoğun olarak yaşadığı Berlin, Köln ve Frankfurt kentlerinde üç okul açmak istediğini açıkladı. Ancak habere göre bu kez Ankara, İstanbul ve İzmir’deki Alman okulları örnek alınacak ve mütekabiliyetten taviz verilmeden gerçek ‘Türk okulları’ açılacak.

Bu haberin ardından da, 12 yıl önceki tepkilerin benzerleri Alman medyasında geniş yer kapladı. Siyaset kurumu yine tek yumruk olup, ırkçılıklarını bile gizleme gereği duymadan Türkiye’ye karşı kara propagandaya başladı. Alman medyası, gazete ve televizyonlarıyla büyük bir taarruz başlatarak kendi kamuoyunu da bu girişimin karşısında tepki göstermesi için örgütledi. 12 yıl önce Erdoğan’ın bu konuyu ilk gündeme getirdiğinde uyguladıkları ve işe yarayan taktiği tekrar hayata geçidiler.

MİLLİ EĞİTİM 70 YILDIR AYNI TAKTİĞİ UYGULUYOR

Türk Milli Eğitim Bakanlığı da,12 yıl önce gündeme gelen ‘Almanya’da Türk okulları açma’ girişiminde uyguladığı taktiği yine uygulamaya koydu. 12 yıl önce hiç istifini bozmayan ve sessizce fırtınanın dinmesini bekleyen Milli Eğitim, bugün de benzer bir sürece girdi. Konu hakkında kamuoyunu bilgilendirecek bir açıklama yapılmadı. Açıklama almak için irtibat kurduğumuz hiçbir Milli Eğitim yetkilisi de, tabir yerindeyse o topa girmek istemedi. Israrlarımız da netice vermedi.

FETÖ’nün okul kisvesi altında faaliyet gösteren propaganda ve ifsat merkezlerini 15 Temmuz’dan sonra kapatmaya-devralmaya başlayan Maarif Vakfı ile Yurtdışı Türkler ve Akbalıklar Topluluğu gibi kurumlar çalışmalarına devam ederken, mütekabiliyet esaslı çalışmaların tümünün Milli Eğitim Bakanlığınca yürütüldüğünü belirtiyor. Ancak konu hakkında görüş almaya çalıştığımız MEB’in AB ve Dış İlişkiler Müdürlüğü, Yükseköğretim ve Yurt Dışı Eğitim Genel Müdürlüğü, Özel Eğitim Müdürlüğü, Temel Eğitim Müdürlüğü, İkili İlişkiler Daire Başkanlığı gibi birimlerinin hiçbiri, bu konuda açıklama yapmaya yanaşmıyor. Görüştüğümüz yetkililerin bize sordukları sorular ve konuyla olan alaka seviyeleri, açıklama yapmakta imtina etmelerinin gönülsüzlükten değil, konuya yeteri kadar hâkim olamamaktan kaynaklandığını ortaya koyuyor. İsim vermek istemeyen bir yetkilinin “Tamam mütekabiliyet yeni hatırlanmış ama 1957’den beri hiçbir hükümet bunu hatırlamamış mı” sözleri de, sorunun bugüne kadar ‘benden sonra gelen uğraşsın’ taktiğine mahkûm olduğunu gösteriyor.

MİLLİ EĞİTİM’İN HABERİ BİLE YOK

Türkiye’deki ‘konsolosluk himayesindeki yabancı okullar’, tamamen kendi müfredatlarını uyguluyor. Yani Milli Eğitim’in tüm okullarda uyguladığı sistem ve müfredat bu okullarda geçerli değil. Bu okulların en büyük özelliği, kendi ülkelerinde de geçerli olan diplomalar vermesi. Bunun için de müfredatlarını kendileri hazırlıyor, öğretmenlerini kendi ülkelerinden getiriyor ve okul içi kurallarını kendi yönetimiyle belirliyor. Türk vatandaşları da, belli bir ücret karşılığında bu okullara gidebiliyor. Ancak Milli Eğitim Bakanlığı’nın, hangi çocukların bu okullara gittiğinden haberi olmuyor. Çünkü E-Okul sistemi bu okulları göremediği için, bu okullara devam eden çocuklar belirli bir süre içinde Milli Eğitime bildirilmek zorunda.

BUNDAN SONRA NE OLACAK

Almanya tarafı, daha önce de yaptığı gibi, süreci sürüncemede bırakarak unutturmak ve çıkardığı yaygara ile Türkiye’yi sindirmek için tüm enerjisini devreye soktu. Alman Dışişleri Bakanı Heiko Maas, 12 yıl önce Merkel’in yaptığı gibi yumuşatıcı bir açıklamayla devreye girerek “Biz bu konu üzerinde görüşüyoruz. Eğer Alman yasaları bu okullara izin verirse, Alman okul denetimi altında olursa, o zaman Türkiye’yle yapıcı görüşmeler gerçekleştirebiliriz” dedi. Bunun ne kadar ‘yumuşak’ bir açıklama olduğu tabii ki tartışılır. Ama Almanya’da 12 yıl önce dillendirilen “Erdoğan okulları istemiyoruz” argümanının “Erdoğan’ın çocukların beynini yıkadığı okullar istemiyoruz” şekline dönüşmesi, içinde bulunduğumuz sürecin daha çetin geçeceğini ve yetkililere daha fazla görev düştüğünü gösteriyor. Türkiye’deki yetkililerin, Erdoğan’ın defalarca dile getirdiği bu konuya karşı bu kadar soğuk davranmaları ise, 70 yıllık bu “mütekabiliyetsizlik” sürecinin bir süre daha devam edeceği vehmini besliyor.

NERELERDE OKULLARIMIZ VAR?

Türkiye’nin yurtdışında eğitim faaliyetleri farklı kurumlarca yürütülüyor. Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı olarak faaliyet gösteren ‘Yurt Dışı Okulları’ var. Ancak bunların sadece biri AB üyesi. Türkiye’nin Azerbaycan, Gürcistan, İran, Katar, Kırgızistan, Kuveyt, Moldova, Özbekistan, Romanya, Suudi Arabistan, Tacikistan ve Türkmenistan’da okulları halen faaliyette.

Bu okulların amacı, resmi olarak şöyle belirtiliyor: Burada yaşayan vatandaşlarımızın çocuklarını, vatanını ve milletini seven, millî ve manevî, değerlerini benimseyen, Türkçeyi düzgün konuşan, milletimizin ve uluslararası toplumun ihtiyacı olan nesiller olarak yetiştiren uluslararası bir okul olmak.

Maarif Vakfı’nın 43 ülkede 325 okulu bulunuyor. Bu okulların büyük çoğunluğu FETÖ’nün ifsad yuvalarından dönüştürerek oluşturuldu. YTB (Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı) ise, daha çok ‘Türkiye Bursları’ ile yabancı ve yerli öğrencilere hizmet veriyor.

İZMİR’DEKİ ALMAN OKULU KAPATILDI

Almanya’nın yurtdışında kendi müfredatı ile eğitim verdiği 140 okulu bulunuyor. Bu okullarda da 80 binden fazla Alman eğitmen görev yapıyor. Bu okullardan 5’i de Türkiye’de faaliyet gösteriyordu. Ancak Ankara’daki Alman Büyükelçiliği’ne bağlı olarak 2008 yılından itibaren faaliyet gösteren İzmir Alman Okulu 2018 yılında “yasal dayanağı eksik” olduğu için kapatıldı. Yani Alman makamlar Türkiye’ye yeterli bilgi vermeden tabir yerindeyse ‘kafasına göre’ bu okulu kurduğu için, okul kapatıldı. Almanya’da o dönem büyük yankı uyandıran kapatma olayı, iki ülke arasında halen müzakere konusu.

Ernst-Reuter-Schule – Almanya Ankara Büyükelçiliği Özel Okulu: Eğitim 6 aylıktan itibaren başlıyor, 3 yaşında ise resmi okul süreci başlıyor. Okul, tamamen Alman hukukuna göre kurulmuş. Almanya’nın Thüringen Eyaletinin müfredatını uygulayarak Alman diploması veriyor. Ernst-Reuter-Schule’a devam ediyor.

Almanya Ankara Büyükelçiliği Özel Okulu: Bu okulda ilkokul 1 – 4 sınıflarında kesintisiz eğitim verilerek orta öğretim I. kademeye geçiş imkânı veriliyor.

Diğer Alman okulları:

Deutsche Schule Istanbul: Okul 1868’de İstanbul’da yaşayan tüccar, sanatçı, mühendis, diplomat ve askeri danışmanların çocukları için “orta sınıf” okulu olarak kuruldu. Bünyesindeki Özel Alman Lisesi ile, matematik ve fen ağırlıklı eğitim veriyor. Türk özel okulu olarak Türk lise diploması veriyor. Ancak ek dersler alınarak Alman olgunluk sınavı “Abitur”a da girilip Alman diploması alınabiliyor.

İstanbul Erkek Lisesi ise hem Türkiye Cumhuriyeti’nin bir devlet okulu, hem Alman yurtdışı okulu olarak faaliyet gösteriyor. Türkiye Cumhuriyetine bağlı devlet okulu olarak faaliyet gösteren İstanbul Erkek Lisesi’nin Almanca Bölümü aynı zamanda Almanya’nın yurtdışı okulu olarak spesifik bir müfredat uyguluyor ve ‘iki kültürlülük’ hedefine hizmet ediyor.

Benzer konular