‘3S’ye karşı Türkiye Kalkanı

Irak ve Suriye’de son dönemde yaşanan gelişmeleri doğru anlayabilmek için, bundan 100 yıl önce yapılan Sykes Picot Antlaşması, San Remo Konferansı ve Sevr Antlaşması’nı yeniden okumak ve değerlendirmek gerekiyor. Bölücü haritalarını bu antlaşmalar ve konferanslarda şekillendiren Haçlı zihniyeti devletler, hayata geçirilemeyen bu planların peşine bugün tekrar düştü. O günlerde Sevr’in dayatıldığı Meclis-i Mebusan, Türk milleti adına “Misak-ı Milli”ye yemin etmişti. Bugün o ecdadın torunları “Kalkan” harekatlarıyla gerek Irak’ta gerekse Suriye’de oyunları bir kez daha bozuyor. Türkiye, “3 S” işgal planlarına Irak’ta Ovaköy Sınır Kapısı ve ticaret yoluyla, Suriye’de Cilvegözü ve Çobanbey sınır kapılarından açılacak ticaret yollarıyla kalkan indirecek. Bugün Türkiye, milli güvenliğine yönelik sınırlarını yeniden “Misak-ı Milli” olarak belirlerken, bundan 100 yıl önce kendi aralarındaki petrole sahip olma kavgaları nedeniyle haçlı devletlerinin hayata geçirmediği tüm bu projeler tarihe gömülecek.

AYNI GÜÇLER AYNI HESAPLAR

Bugün Irak ve Suriye’de türlü planlamalar içinde olan devletler, bundan 100 yıl önce 1. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı Devleti’ni parçalamak için üst üste planlar yaptılar. Sahnede aynı güçler aynı hedeflerle varlardı. Amerika, İngiltere ve Fransa, Kürtlerin ve Ermenilerin hamiliğini yapıyorlardı. İngiltere, Fransa, Amerika ve İsrail, Ortadoğu’yu bölüp parçalama hesabındaydı. Türkiye’yi bölüp parçalamak isteyen ülkeler kimler denildiğinde Amerika, İngiltere, Fransa, İsrail, Almanya sayılıyordu. Türkiye üzerinde gizli emelleri bulunan Rusya ise boğazlar ve İstanbul’a sahip olma planlamaları içerisindeydi.

HER FIRSATTA HAYATA GEÇİRİLMEYE ÇALIŞILAN ANTLAŞMA: SYKES PİCOT

Osmanlı İmparatorluğu’nun zengin topraklarını paylaşım planları 1.Dünya Savaşı devam ettiği sırada yapılmaya başlandı. Bunlardan hayata geçirilemeyen Sykes Picot Antlaşması, Osmanlı İmparatorluğu’nun bugün hala devam eden toprak paylaşımı ve Halep’te yaşanan insanlık dramının asıl sebebi olarak gösteriliyor. İngiliz Asker Sir Mark Sykes ile Fransız diplomat François Georges-Picot’un 1916 yılında hazırladıkları ve o tarihten itibaren Sykes-Picot Antlaşması olarak bilinen bu belge ve antlaşmanın haritası, Osmanlı topraklarından Doğu Anadolu’yu koparmaya, Ortadoğu’yu paylaşmaya ve bölmeye yönelik bir belge. Bu belgeye göre, İngiltere ve Fransa Ortadoğu’da elde edecekleri bölgeleri paylaşıyor, Fransızlar Anadolu’nun güneydoğusunu da alıyorlardı. Rusya ise, Deli Petro’nun 1725 yılında vasiyet ettiği İstanbul’u, Boğazları ve Doğu Anadolu’yu istiyordu.

TEMENNİ BELGESİ OLARAK KALABİLDİ

Bugün herkesin adını bildiği ama içeriğini bilmediği, toplum olarak okuyup incelemediğimiz Sykes Picot içerideki ve dışarıdaki hainlerin her türlü çabalarıyla yeniden masaya konulmaya çalışılıyor. Irak ve Suriye’de yaşanan bütün belaların ve sıkıntıların sebebi, şu anda bölgeyi ve ülkemizi bölmeye çalışan ülkeler tarafından ortaya çıkarılan, İngiltere ve Fransa tarafından yapılan Sykes-Picot Antlaşma metninin ta kendisi. Sykes Picot, bugüne kadar hayata geçirilebilmiş, uygulanmış bir anlaşma metni değil. Bu taslak belge, Çanakkale ve Kutul Amare bozgunlarının hemen sonrasında hazırlanmış bir temenni belgesi olarak kalabildi. Anlaşmada, 1. Dünya Savaşı’ndan sonra galip devletler bölgede kuracakları hakimiyet alanlarını belirlemeyi, Ortadoğu’yu paylaşmayı hedeflediler. Ancak anlaşmada hayal edilen topraklarla savaş sonrası farklılıklar olunca bazı devletler hayal kırıklıklarına uğradılar. Asıl hayal kırıklığı ise çıkarcı devletlerin petrol bölgelerinde oldu.

PETROL PAYLAŞIMINDA BİRBİRLERİNE DÜŞTÜLER

Petrol, 1. Dünya Savaşı’nın en önemli sebepleri arasındaydı. İngilizler, petrol bölgelerimizi, özellikle Musul’u ele geçirme çabasına girdiler. Ancak Sykes-Picot’a göre, Musul ve çevresi İngiltere’nin değil Fransa’nın bölgesi olacak, İngilizler yalnız Kerkük’ü elde edeceklerdi. Hatta İngiltere ile Fransa savaş devam ederken birbirleri ile birkaç noktada anlaşmazlıklar yaşamışlar, birbirlerini arkadan gammazlamaya çalışmışlar, İngiliz Başbakanı toplantılarda Sykes Picot anlaşmasını tanımadığını kızgınlıkla dile getirmişti. Söz konusu paylaşım, çıkarlar olunca hele bir de petrol olunca müttefikler arasındaki problemler artmaya başlamış, Fransa Başbakanı savaştan sonra yapılan görüşmelerde İngilizlere Sykes-Picot’tan vazgeçtiklerini bizzat yazılı olarak bildirmişlerdi. Fakat taraflar durmayarak, kendi çıkar ve menfaatleri doğrultusunda Ortadoğu’yu farklı bir şekilde paylaşma yoluna gittiler. Bu anlaşmanın gizli yanı ise Müslümanlar arasında milliyetçilik, mezhepçilik, aşiretçilik, çıkarlar empoze edilmek suretiyle birbirlerinden ayrılan yapay sınırlar çizilmesiydi. Irak, Suriye ve benzeri devletlerin sosyal, siyasi, kültürel denge gözetilmeksizin kurulmasıyla, bölgede bugün de devam eden kan, gözyaşı ve kargaşa ortamı amaçlanmıştı. Amaçlandığı gibi de oldu.

SAN REMO’DA DEVAM ETTİ

Sykes Picot’ta anlaşamayan haçlı zihniyeti, 1. Dünya Savaşı’ndan sonra Nisan 1920’de, yine Osmanlı topraklarını bölmek,  parçalamak ve paylaşmak üzere Sevr Antlaşmasının şartlarını hazırlamak için İtalya’nın San Remo şehrinde toplandılar. Konferansa İngiltere, Fransa ve İtalya Başbakan, Japonya, Yunanistan ve Belçika ise temsilcilik seviyesinde katıldılar. Konferansta, Ortadoğu petrolleri ve Osmanlı topraklarının paylaşılmasında son kararlar alındı ve Sevr’e son şekli verildi. Türkiye Sevr Antlaşmasını kabul etmediğini 3 yıl sonra Lozan’la tüm dünyaya duyurdu. Ancak San Remo’da çizilen, özellikle de Ortadoğu’daki sınırlar yıllarca değişmeden kaldı.

SEVR DAYATILDI

San Remo Konferansı’nda alınan kararların ardından 10 Ağustos 1920’de Sevr Antlaşması imzalandı. Sevr, çok ağır şartlar içeren bir antlaşma taslağıydı. Osmanlı heyeti metni görünce dehşete düştü. Heyet, anlaşma şartlarına koşulsuz itiraz etti. Osmanlı heyetinde Rıza Tevfik, Damat Ferit Paşa, Hadi Paşa ve Reşit Halis Paşa bulunuyordu. Osmanlı heyeti itirazları sürerken Haçlı devletleri de boş durmuyorlardı. Antlaşma metninin imzalanması için Yunanlılar Bursa, Balıkesir ve Edirne’yi işgal ettiler. İngilizler ise Bandırma ve Mudanya’ya asker çıkardılar. Bunun üzerine ülkenin daha fazla işgal edilmemesi ve diğer ülkelerin de Osmanlı topraklarına ayak basmamaları için Osmanlı heyeti Anlaşmayı kabul etmek zorunda kaldı. Heyet Anlaşmayı imzaladı. Ancak TBMM Hükümeti bu anlaşmayı tanımadı. Meclis, “Misak-ı Milli’ye yemin ederek Türk topraklarının parçalanmasına müsaade etmeyeceğini tüm dünyaya ilan etti.

AMERİKA YİNE KÜRT KORİDORU PEŞİNDEYDİ

Anlaşmada Osmanlı toprakları, Haçlı devletleri tarafından işgal edilerek paylaşılıyordu. Her zaman Türkiye için dost görünüp hainlik yapan Amerika’nın başkanı Wilson, Ermeni devletinin tanınması ve bu devlete Türk topraklarından önemli bir toprak parçası verilmesini, Kürt bölgesinin kurulmasını istiyordu. Türkiye’nin Kıbrıs ve Ege adaları üzerindeki haklarından mahrum bırakılması öngörülüyordu. Türk devletinin ekonomik olarak çökertilmesi de anlaşmanın hedefleri arasındaydı. Bugün halen aynı oyunların sürdüğü, Kürt kuşağı çabaları, Ege ve Kıbrıs’ta devam eden oyunlar ve Türkiye ekonomisini çökerten müdahalelerde de görülüyor.

HİÇBİR ZAMAN ONAYLAMADIK

Sevr Antlaşması, Meclis-i Mebusan tarafından onaylanmadığı için hukuken geçersiz bir anlaşma olarak kaldı. Misak-ı Milli’ye aykırı olduğu ve Türk milletinin bağımsızlığını ortadan kaldırıldığı için TBMM tarafından tanınmamıştı. Türk halkı da bu anlaşmaya hiçbir zaman onay vermedi. Hain düşmanlarla savaşarak ve işgalcileri Anadolu’dan kovarak Sevr’in uygulanmasını engelledi. Sevr Antlaşması imzalandığı halde hiçbir zaman yürürlüğe girmedi.

“YENİ TÜRKİYE”, “3 S”Yİ  KALKAN OPERASYONLARIYLA DURDURACAK

Türk milleti, üç işgal senaryosuna karşı yüz yıl önce TBMM’de “Misak-ı Milli”ye yemin ederken, bugün ise  “Yeni Türkiye”, “Kalkan harekatlarıyla bir kez daha oyunları bozuyor.  Suriye’de Fırat Kalkanı ile terörist koridoru kesen Türkiye, Cilvegözü ve Çobanbey sınır kapılarından açılacak güvenliği sağlanmış ticaret yollarıyla bölgedeki işgal planlarına karşı bugün ve gelecekte de güvenlik kalkanı olmaya hazırlanıyor. Benzer bir güvenlik kalkanı Irak’ta da güvenliği TSK ve Irak ordusu tarafından sağlanacak Ovaköy Sınır Kapısı ve ticaret yoluyla indirilecek. Bugün ise  “Yeni Türkiye”, milli güvenliğine yönelik sınırlarını yeniden “Misak-ı Milli” olarak belirlemiş durumda. “Yeni Türkiye”yi hesaba katmayan haçlı zihniyetinin, bundan 100 yıl önce kendi aralarındaki petrole sahip olma kavgaları nedeniyle hayata geçirmediği tüm bu projeler de, bugün bir kez daha hükümsüz kalmaya mahkum olacak ve tarihe gömülecekler.

PAÇAVRA OLARAK KALMAYA MAHKUM

Bölgede yıllarca görev yapan ve kurulan oyunlara bizzat şahit olan, Şah Fırat Operasyonu’nun efsanevi komutanı Emekli Tuğgeneral İhsan Başbozkurt, haçlı zihniyetinin hayata geçiremediği 3 S’yi tekrar tekrar deneyeceği uyarısında bulundu. Başbozkurt, şunları söyledi:

“Bugün oynanan oyunların temellerinin atıldığı Sykes-Picot Antlaşması, San Remo Konferansı ve Sevr Antlaşması’nı daha iyi incelemeliyiz, daha iyi okumalı ve beyinlerimize kazımalıyız. Görüyoruz ve anlıyoruz ki, 3 S haçlı zihniyeti ve onun yandaşları, 1916-1920 yılları arasında çok zaman harcamışlar ve vakit kaybetmemişlerdir. Bu anlaşmalar bir belge ve paçavra olarak kalmış, bizi bölememişler, parçalayamamışlar, beyinlerindeki sözde Kürt devletini kuramamışlar, dahası Büyük Ermenistan’ı gerçekleştirememişler. 100 yıl daha uğraşmışlar ve hala da uğraşmaya devam ediyorlar. 3 S’yi bugün de gelecekte de unutmayacaklar. Bizler, bugünden başlayarak gelecek nesillere bunu çok iyi anlatmalıyız. Misak-ı Milli demek için, bizim için 3 S’yi çok iyi bilmemiz ve asla unutmamamız gerekir.”

İNSANLIK DRAMLARININ ARKASINDA 3 S VAR

“Dünyadaki büyük devletler geniş topraklara sahip olduklarında gelecek nesillere bıraktıkları mirasların tasfiyesi çok uzun zaman alır. Hele bu topraklar zengin maden yataklarıyla stratejik bölgelerse ve şehit kanlarıyla sulanmışsa bu tasfiye daha uzun sürer. Dolayısıyla ecdat yadigarı Osmanlı İmparatorluğu’nun mirası da henüz tam olarak tasfiye edilmemiştir. Haçlı zihniyeti ve mezhepçi zihniyetli devletlerin Irak ve Suriye’de hala devam ettirdikleri mücadeleler ve hatta Halep’te yaşanan insanlık dramı, ecdat yadigarı Osmanlı mirasının tasfiyesi mücadelesidir. Bu burada son bulmayacak, Anadolu’ya sahip olmak isteyen hainler ve caniler her zaman bu zihniyeti taşıyacaklardır.”

YEDİ DÜVELİ BİRARAYA GETİRSELER DİZ ÇÖKTÜREMEZLER

“İşte içeride ve dışarıdaki hainler, haçlı zihniyeti, tarih boyunca bu mübarek topraklarda gözü olan, dost gözüküp düşman olanlar, Türk’e diz çöktüremediği ve yıllardır uygulamaya koymak istediği ama asil milletin imanı, vatan sevgisi karşısında çaresiz kaldıkları için 100 yıl sonra tekrar o kötü emellerini gerçekleştirmek için kalleşçe ve kahpece oyunlara başvurmaktadırlar. Bu hainler hiçbir zaman, yedi düveli biraraya getirseler de bu planlarını gerçekleştiremeyecekler. Çünkü bir millet vatan, bayrak, toprak sevgisi, onur ile yaşama hissini taşıyorsa, dahası İslamın bayraktarlığını yapmış bir ecdadın yükünü ve vasiyetini imanında taşıyorsa kimse bu ülkeye, bu yüce ve asil millete hiçbir şey yapamaz ve yapamayacaktır.”

 

* * *

HEDEF HEP AYNI

1916-1920 yıllarında yapılan savaşlar ve anlaşmalar ile bugün yapılan savaşların ortak özellikleri şöyle:

-Yüz yıl önce Osmanlı Devletini bölmek, parçalamak ve yönetmek isteyen ülkeler bugün de Türkiye’ye gözünü dikmiş durumda. Irak ve Suriye kuzeyinde terörist koridor oluşturulurken Türkiye içeriden karıştırılmak suretiyle “Anadolu’yu biz yöneteceğiz” mesajı bir kez daha veriliyor.

-Rusya 100 yıl önceki İstanbul ve Boğazlar sevdasından vazgeçmezken, bugün Suriye’de sıcak denizlere inme projesinde önemli bir yol kat etmiş durumda.

-Doğu Anadolu’dan toprak almak suretiyle bağımsız büyük Ermenistan projesi ve hayalleri bugün Irak ve Suriye’nin kuzeyinde denize çıkışı olan bir terörist hat çabasıyla vücut buluyor.

-İngiltere ve Fransa’nın Irak ve Suriye’nin toprak ve petrollerinden pay alma çabası bugün de sürüyor. Bugün bu ülkelere ABD de katılmış durumda.

-Ortadoğu’daki devletleri kendi güdümlerinde yönetme çabaları 100 yıldır devam ederken, şu anda bu çaba Ortadoğu’daki kaosun tek nedeni olarak görülüyor. Mezhep ve etnik temeller kaşınarak huzur ve refahtan uzak bir Ortadoğu inşa edilmiş durumda.

-Batının Kürt devleti oluşturma zihniyeti, dün olduğu gibi bugün de nihai proje olarak sahada açıkça gözleniyor.

 

Benzer konular