Mesut Uçakan
Yıl 1970’ler… Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, o yıllarda genç idealist arkadaşlarımızdan biriydi. Nesil olarak ilk defa atıldığımız siyaset mecrasında öne çıkan, umut veren önemli bir isimdi. Bugün geldiği noktada ise Türkiye ile birlikte pek çok ülkenin geleceğini de şekillendirebilecek bir güce sahip büyük bir siyasetçi. Dik, izzetli ve cesur duruşuyla, uluslararası camiada kimilerince sevilmese de hatırı sayılır bir takdir görüyor. O, gençliğinde de aynı duruşa sahipti. Ondan önce, uzun yıllar baskılanan, küçük görülen ülkem, artık onun sayesinde yüksek sesle konuşabiliyor. Hatta düşmanlar için korkulu bir rüya haline gelebiliyor. Bunun ne demek olduğunu 40 yıl öncesinin Batı karşısında iki büklüm duran kararsız, sünepe, kişiliksiz ve ezik Türkiye’sini hatırlamak yeterli.
Ama Sayın Erdoğan’ın ezilen dindar kitleler için daha özel bir anlamı var. Bunu en iyi bu kitle anlayabilir. Gençlik dönemlerimizde dinini yaşamak isteyen bir nesil olarak, çarpık bir batılılaşmayı direten dış güdümlü bir vesâyet rejiminin baskısı altındaydık. Onlarca yıldır süregelen bir baskıydı bu. Cami, namaz, oruç serbestiyeti ile milleti avutmaya çalışan ama dini, bütün toplum katlarından (siyaset, hukuk, sosyal hayat…) kaldırmaya konumlandırılmış militarist bir vesâyetti, bu… İnancını bilinçli olarak fert ve t