Napolyon’un Mısır’ı işgaline dek, pazar arayışlarının hızla değiştirmekte olduğu bir dünya gerçeğiyle yüzleşen ve kendi konumlarına dair fikir üreten Arap yazarlarıyla karşılaşmak neredeyse mümkün değil. Politik amaçlı bir kaç seyahatin sonucunda kaleme alınmış seyahatnameler dışında herhangi bir literatüre de rastlanmıyor. Bunun sebepleri, o dönem Avrupasının Hristiyan olmayanlara karşı fazla müsamahakar olmayan tavırlarında aranabilir. Bu durumun tek istisnası, 1600’lü yıllarda İspanyol Engizisyonu’ndan kaçan Yahudilere kucak açan İngiltere ve Hollanda. O dönem gerek Fas, gerekse Fas haricindeki bütün Ortadoğu ve Kuzey Afrika topraklarını elinde tutan Osmanlı İmparatorluğu sınırları içerisinde hatırı sayılır miktarda Yahudi ve Hristiyan zimmi statüsünde, içişlerinde neredeyse bağımsız, günlük yaşam pratiklerinde kendi iç hukuklarını ikame ederek can, mal ve namus emniyetine sahip. Koca Avrupa kıtasındaysa, Müslümanlar söz konusu olduğunda bunun herhangi bir örneğini göremiyoruz.
Daha ziyade Hristiyan tebaa
Kendisiyle barışık, yabancıyı “Tanrı misafiri” olarak gören bir anlayışın egemen olduğu Ortadoğu, kapılarını Avrupa’dan gelenlere her zaman açık tuttuğu halde, Ortadoğu’dan Avrupa’ya gidenler Müslümanlardan ziyade Katolik ve Ortodoks Hristiyan tebaa olabilmiş. Müslüman bir Ortadoğulu olarak döneme ait bir tek kayıt mevcut. O da Lübnan prenslerinden Fahreddin’e ait. Kuzey Afrika’nın durumu ise biraz daha farklı. Çünkü Avrupa’nın hemen karşı sahili olarak ticari ve politik ilişkiler daha canlı durumda. 17. yüzyıl itibariyle başlayan yirmiye yakın Avrupa ziyaretinin neredeyse tamamı elçilik maksatlı. Ticari ve politik sorunları konuşmak, Akdeniz’de vuku bulan gemi kaçırma, gemi batırma gibi korsanlık faaliyetlerini müzakere ve karşılıklı alınan esirler üzerine pazarlık konularını içeren seyahatler bunlar.
En değerli seyahatname
Bu yirmi civarındaki seyahatten günümüze sadece beşi yazılı bir ürün olarak ulaşabilmiş. Bunlar, Ahmed b. Kasım’ın Fransa ve Hollanda seyahatnamesi (1612-1613), Muhammed b. Abdulvehhab el Gassani’nin İspanya seyahatnamesi (1690-1691), Ahmed b. Mehdi el Gazal’ın İspanya seyahatnamesi (1767) ile Muhammed b. Osman el Meknesi’nin İspanya (1779-1780) ve Malta, Napoli, Sicilya (1781-1783) seyahatnameleri. El Meknesi bir yönüyle diğerlerinden ayrılıyor. Neden? Çünkü Avrupa’ya yaptığı iki seyahatin yanında Osmanlı topraklarına (1785-1788) üçüncü bir seyahat daha yapmış. .Akdeniz’in en batısından, İspanya’dan başlayarak en doğusuna, İstanbul’a ve de Hicaz’a dek uzanan El Meknesi, dönemin en değerli tanığı olarak göze çarpıyor. Hem Hristiyan dünyayı, hem Osmanlı dünyasını satırlarına aksettiren yegane kalem sahibi o çünkü.
Hukukçu babanın hukukçu oğlu
18. yüzyılın ilk yarısında hukuk adamı bir babanın oğlu olarak taht şehri Meknes’de dünyaya gelen el Meknesi, Mağrib coğrafyasının en köklü eğitim kurumlarından biri olan Karaviyyin Medresesi’nde tahsilini tamamlayıp babası gibi bir hukuk adamı olarak kariyerine başlıyor. Daha sonra Fas Kralı Sidi Muhammed’in güvenilir adamlarından biri olmayı başarıyor ve çeşitli yöneticilik görevlerinde bulunuyor. Bilgisi, becerisi ve hitabet yeteneği ona devleti adına müzakerelerde bulunma imtiyazını verince elçilik göreviyle elimizdeki kitabın konusu olan seyahatlerine başlıyor.
İspanya’da Endülüs özlemi
İspanya seyahatinde adımını attığı her şehirde Endülüs özlemiyle yanıp tutuşan bir El Meknesi portresiyle karşılaşıyoruz. Yeri geliyor hüzünleniyor, yeri geliyor Müslümanlara ve İslam eserlerine yapılan zulüm karşısında öfkeleniyor ama ısrarla, bıkmadan usanmadan yaptığı bir iş dikkatten kaçmıyor. Ayak bastığı her İspanyol şehrini yazmaya başlamadan evvel şu ifadeyi kullanıyor:
“… şehri, Allah yeniden İslam toprağı yapsın.”
Osmanlı’ya dair eleştiriler
Osmanlı seyahatinde özellikle İstanbul’dan çok etkilenen, deyim yerindeyse büyülenen El Meknesi, koca imparatorluğun sadece İstanbul’dan ibaret olduğunu ima etmekten geri durmuyor. Osmanlı sultanının halktan kopuk olduğunu, ziyaret ettiği Osmanlı topraklarında kimi yöneticilerin halka zalimce davrandığını notlarına eklerken, Müslüman olmakla beraber Osmanlı dünyasının çok farklı bir dünya olduğuna dikkat çekiyor.
Nebil Matar kimdir?
Beyrut Amerikan Üniversitesi mezunu. Cambridge doktoralı. 1996 yılında ABD’ye giden ve halen akademik hayatına orada devam eden Nebil Matar’ın basılmış on kitabı bulunuyor.
1. An Arab Ambassador in the Mediterranean World
2. British Captives in the Mediterranean and the Atlantic 1563-1760
3. Henry Stubbe and the Beginning of Islam
4. Through the Eyes of the Beholder: The Holy Land 1517-1713
5. Britain and the Islamic World 1558-1713
6. Europe through Arab Eyes 1578-1727
7. Britain and Barbary 1589-1689
8. In the Lands of Christians
9. Turks, Moors and Englishmen in the Age of Discovery
10. Islam in Britain 1558-1685