Çocuk gelin deyince, para karşılığı yaşlı adamlara satılan çocuklar gelir hep akla. Cinsel istismara uğramış bir kızın, namusunu temizlemesi için tecavüzcüsüyle evlendirilmesi de kırsal kesimde vuku bulan olaylardan. Fakat erken yaş evlilikleri sadece bu acı olayları kapsamıyor. 14-15 yaşlarında birbirini seven gençler, büyüklerin karşı çıkmasıyla tıpkı Türk filmlerindeki gibi kaçarak evlenmeyi çıkar yol bilirdi çok yakın zamana kadar. Günümüzde fazla rağbet görmese de yakın zamana kadar küçük yaşta evlilikler normaldi. Resmi nikah yapılmaz, düğün yapılır, çocuklar küçük yaşta evlendirilirdi.
Türkiye’nin bir gerçeği olan küçük yaş evliliklerine getirilen cezalar, bu evliliklerin önüne büyük oranda geçebiliyor artık. Fakat gittikçe ağırlaşan ve tecavüz kapsamında değerlendirilen bu yasalarla birlikte 4 bine yakın aile bu durumdan mağdur olurken, 9 bin çocuğun babası da tecavüzcü damgasıyla hapiste. Bunların hepsinin sebepleri aynı olmamakla birlikte, aynı kefeye koyulup yargılanmaları kadını koruyacak yerde daha çok mağdur ediyor. Gelen talepler üzerine iki yıl önce bu mağduriyetlerin giderilmesi adına bir çalışma yapıldı. Mecliste görüşülen yasa tasarısı doğru anlatılamadı ve bazı kadın örgütleri öncülüğünde “tecavüzcüsüyle evlendirme kanunu” şeklinde topluma lanse edildi.
Erken yaşta evlendikleri için haklarında açılan kamu davaları yüzünden eşleri hapiste olan kadınlar, küçük yaşta yaptıkları bu hatanın bedelini çok ağır ödüyor. Kimi babasız büyüttüğü çocuklarına hem anne hem baba olmaya çalışırken, kimi de başını sokacak bir yuva bulamıyor. Evlendikten 7-8 sene sonra gelen bu cezalar, kurdukları düzenin alt üst olmasına, çocukların babasız büyümesine sebep oluyor. Erken yaşta evliliğin önünü açmak için değil, ama belli bir kesimin mağduriyetini giderecek bir yasa beklentisi içinde olan mağdurlar, tecavüz mağduru olup olmadıklarını anlamanın çok kolay olduğunu dile getiriyor. Bu konuyla ilgilenen avukatlar da, bu durumun çok iyi araştırılıp belli kriterler koyularak bir yasanın çıkartılması, bunun da topluma çok iyi anlatılması gerektiğinden yana.
O da gidince tek başıma kaldım
Sosyal medyada örgütlenerek “Tek suçumuz sevmek, mağdur kadınlar platformu” adı altında eşleri için af isteyen kadınlar, mağduriyetlerini her fırsatta dile getiriyor. Platformun sözcüsü Mahinur Bilmez, “asıl şimdi mağduruz” diyerek anlatıyor duygularını. “Eşimle kaçtığımız zaman ben 14 yaşında, eşim de 17 yaşındaydı. Düğünümüzü yaptık, telli duvaklı gelin oldum. Hiçbir şikayet olmadığı halde kamu davası açıldı ve eşim iki ay tutuklu kaldı. Bu cezanın geleceği, düzenimizin yıkılacağı aklımızın ucundan geçmezken, 7 yıl sonra, 7 yıl 7 ay ceza geldi eşime.
Kurulu bir düzenimiz vardı, her şey yoluna girmişti, bir de dükkan açıp işimize bakacaktık, ama olmadı, eşim benimle erken evlendi diye tecavüzcü deyip içeri aldılar. İşlerimizin yarım kaldığı gibi, ben de yarım kaldım. Ben ana baba ayrı büyüyen bir çocuğum, aile sıcaklığını eşimde gördüm. O sadece benim eşim değil, hem annem, hem babam. Zaten hiçbir şeyim yoktu, o da gitti tek başıma kaldım yine.
Eşim bir buçuk senedir cezaevinde yaşıyor. Cezaevinde olması bir yokluk, bizim yüzümüzden yatması ayrı bir yokluk, üstüne üstlük bir de tecavüzcülerle aynı koğuşta yatması ayrı bir zor. Eşimin psikoloji o kadar bozuldu ki, benim çalışmama dahi bana bir şey yaparlar korkusuyla izin vermiyor. Dükkan açmak için biriktirdiklerimizi satarak geçinmeye çalışıyorum, çünkü ne benim ailemin ne de onun ailesinin durumu yok. 2016 yılında erken evlenenlere yapılacak olan düzenlemeye bazı kadın dernekleri karşı çıktı. Bu durumun tecavüz mü yoksa bizim gibi bir evlilik mi olduğunu ayırmak çok basit aslında. Psikolojik raporlarımız var, 20’şer kişilik heyetlere girdik. Psikolojimizin bozuk olmadığı zaten yazıyor raporlarımızda.”
Türk filmlerindeki gibi olur sandık
Beyza Apaydın da eşi cezaevindeyken doğum yapanlardan. Kendisi liseye, eşi de üniversiteye hazırlanırken dershanede tanışmışlar. Ailesi öğrendiğinde ise karşı çıkmış. Ve sonra Türk filmlerini aratmayan sahneler yaşanmış. Zaten Beyza da “Filmlerde hep öyle olur ya, kaçırırsın, sonra kızın ailesi razı gelir, nişan filan yaparlar, biz de öyle olur diye düşünmüştük” diyor. “Ben 15 yaşımdaydım kaçtığımda, çünkü ailem yaşımı doldursam bile vermeyeceklerini söylüyordu. Babam şikayetçi oldu, üç gün içinde yakalandık. Eşim 13 ay tutuklu kaldı. Ben o yaşta kaçmanın yasak olduğunu bilmiyordum. Kaçtığımız zaman en azından yaşımız dolana kadar nişan filan yaparlar diye düşünüyorduk. Tamamen çocuk aklıyla olmuş bir şey.
On sekiz yaşımı doldurduğumda tekrar kaçtım eşime ve hemen nikahımızı kıydık. 3 sene dolacak neredeyse, o zamandan beri ailemle de görüşmüyoruz. Evlendiğimize dair eşimin dosyasına resmi belgeler gönderdik, geri dönüş olmadı. 2016 yılında af yasası gündeme geldiğinde, sevindik. Hamileydim ben o sırada. İki gün sonra yasa geri çekildi, gene olmadı. Altı buçuk aylık hamileyken bir sabah polisler geldi, eşimi götürdüler. Eşim hapisteyken çocuğum doğdu, şimdi hapishane yollarında babasını tanıyor.
Üzüntü ve keder bir yana, kızgınlık bir yana. Hem kendi aileme hem bu durumda olmamıza, hem de iki yıl önce düzenleme getirilmek istenen yasanın geri çekilmesine sebep olanlara çok kızgınım. Kadınlara pedagog eşliğinde severek mi yoksa zorla mı evlendirildiğini sorsalar, rahatlıkla öğrenebilirler bunu. Aynı zamanda seven insan eşine mektup gönderir, mektuplarımıza bakarak da anlayabilirler. Zaten eşleri bir araya getirdiğin zaman, onların arasındaki sevgi bağını görebilirsin. Kimse zorla veya erken yaşta evlendirilmesin, ama bizim eşlerimiz de o istismarcılarla aynı kefeye koyulmasın. Eşim kaçtıysa tek başına kaçmadı, 15 yaşındaydım ama benim de aklım fikrim yerindeydi. İstemesem eşim beni hiçbir yere kaçıramazdı.”
Suç olduğunu bilmiyorduk
İlk çocuğu hastalanıp, hastaneye gittiklerinde durumun ortaya çıktığını ve mahkeme süreçlerinin başladığını söyleyen Nagihan Der’in oğlu, babasının hapiste olmasının suçunu kendisinde arıyor. “Ben 15, eşim 19 yaşındaydı kaçtığımızda. Ailelerle barışıp, 20 gün içinde düğünümüzü yaptık. Bir yıl sonra da oğlum oldu. Bunun suç olduğunu bilmiyorduk o zamanlar. Çocuğuma kimlik için başvurduğumuzda resmi nikahımız olmadığı için kimlik çıkartamadık. Çocuğum hastalanıp da hastaneye yattığında, kimliksiz olduğu için hastane savcılığa bildirmek zorunda kaldı. Yasal işlemler o zaman başladı. Eşim o sırada askerdeydi ve döndüğünde 17 yaşında olduğum için aile rızasıyla resmi nikah yapabildik.
2016 yılında eşimin cezası onaylandı ve yakalayıp götürdüler. 10 sene dediklerinde yıkıldık biz. Şu an dokuz yaşında oğlum, beş yaşında kızım var. 10 yıllık evliyim. İki yıldır eşim içeride. İki yıldır ne evimiz var, ne ocağımız var, her şeyimiz yıkılmış durumda. Bazen eşimin, bazen de kendi ailemin yanında sığıntı gibi kalıyorum. Çocuklarım sürekli babalarını soruyor, ‘bizim evimiz neden yok’ diyorlar. Babalarının neden içerde yattığını açıklayamıyoruz. Oğlum ‘keşke ben doğmasaydım, babam içeri girmeyecekti’ diyor. Onların da psikolojileri alt üst olmuş durumda. Biz bir yanlış yaptık, bedeli bu kadar ağır olmamalı. Sadece kurulu düzenimizi geri istiyoruz, başka bir şey istemiyoruz.”
***
Ciddi yaş farkı varsa kabul edilemez
Aile ve Sosyal Politika Bakanlığı müşaviri Serpil Penez Şahin 2016 yılında hazırlanan önergeyi kısmen desteklediğini söyleyerek bu konuyla ilgili düşüncelerini şu şekilde ifade ediyor: “Arada yaş farkı çok olmayan, yaştaşların bulunduğu cinsel birlikteliklerde bir kriter getirerek, belli bir süreye tabi olmak kaydıyla ve irade sakatlanmasına mahal vermeksizin resmi evlilik statüsüne getirilmesini ben de desteklemiştim ve hala bu düşünceden yanayım. Daha çok roman vatandaşlarımızda bu durum söz konusu ve bu şekilde evlilik yapıp, birden fazla çocuğu olan kişiler var. Bu çocukların hem psikolojik hem maddi olarak kendilerini ispat açısından da, bu hayatta yaşadıklarına dair bir takım hakları elde edebilmesi için bu ülkenin vatandaşı olarak kayıt altında olmaları lazım. Babanın cinsel istismar suçundan cezaevinde olması hem anneyi hem çocuğu mağdur etmektedir. Böyle bir çalışma bu durumdaki kadınların mağduriyetlerini de kısmen ortadan kaldıracaktır.
Bakanlığımıza bu konuda müracaatlar vardı. Bence Belirttiğim kapsamda olması gereken önerge iyi anlatılamadığından, bir takım kadın derneklerinin itirazları bu önergenin şimdilik rafa kaldırılmasına sebep oldu. Belki de kamuoyunda iyi tartışılmadan meclise gelmiş olmasından kaynaklanmış olabilir. Öncesinde tartışılsaydı, konu daha iyi anlaşılacaktı. Bizim isteğimiz tecavüzcüsüyle evlendirmek değildi, kişi iradesinin sakatlanmasını biz savunamayız ancak durum buna genelleştirildi. Bunun üzerinden bir propaganda yürütüldüğünden dolayı önerge geri çekildi. Şu anda böyle bir çalışma yok, ancak cinsel istismara yönelik bir yasa tasarısı çalışması devam ediyor. Şu anki çalışma bu kapsamda değil, ancak içinde yer alabilir. Genele şamil olmamakla birlikte, belli yaş sınırları ve belli bir süreye tabi olmak kaydıyla tarafların isteği ile taraf iradesi sakatlanmayacak şekilde böyle bir çalışmanın yapılmasından yanayım. Tarafların yaşının küçük olduğu ve daha sonra resmî evlilik söz konusu ise önceki fiilin cinsel istismar fiili oluşturduğu durumlarda bir çözüm üretmek gerektiğini düşünüyorum. Bu benim şahsi düşüncem olup bakanlığımızın görüşü değildir, bunun altını çizmek isterim. Arada ciddi bir yaş farkı varsa bunu biz de kabul edemeyiz.”
Yaşı küçükle her evlenen istismarcı değil
Genel anlamda bir düzenlemenin yerine belli kriterler getirerek bir düzenleme yapılması ve bunun da topluma çok iyi anlatılması gerektiğini savunan Avukat Şengül Karslı, küçük yaşta evlilik mağdurlarının farklı sebepleri olduğunun altını çiziyor. “Çocuk yaşta evlilik bizim ülkemizde olduğu gibi dünyanın birçok ülkesinin sorunu. Öncelikle bunun önüne bir set çekmek gerekir. 20 yıl önceki şartlarla bugünkü şartlar hem evlilik için hem de boşanmalar için geçerli değil.
Küçük yaşta evlilikler sebebiyle birçok mağdur var ancak bu mağduriyetlerin tamamının sebebi aynı değil. Aynı yaşta olan kız ve erkeğin birbirini severek evlenebileceği gibi ekonomik nedenlerle de küçük yaşta çocuklar evlendirilebiliyor. Sosyal etkileşim, yöreye göre değerlendirme, fail ve mağdurun yaş aralığı önemli. Bir istismarın kapatılması için mi evlilik yapılmış, bunu araştırmak gerekir. Tecavüzcüsüyle evlendirilmiş olabilir ve şu anda eşi hapiste olduğu için mağdur olmuş olabilir. Bunun tek başına çözümü, bu konuyu suç olmaktan çıkarmak olursa, başka türlü mağduriyetlere de sebebiyet vermiş olacağız. Bu konuda toptancı bir yaklaşımı da doğru bulmuyorum.
Ancak genel anlamda bir düzenlemenin yerine, belli tarih aralığında fail ve mağdurun tanımını doğru yaparak, yaşlarına bakarak, belli şartları taşıyanları ayırt ederek bir mağduriyet varsa gidermek ve bunu topluma çok doğru anlatmak gerekiyor. Çerçevelerini çok net çizmek, bunu genelleştirmemek ve bundan sonrası için de mubah hale getirmemek dikkat edilmesi gereken hususlardan. 50 yaşında bir adamla evlenen 14 yaşındaki bir kızın, isterse o adamdan 5 çocuğu olsun, kendi iradesiyle evlendiğini düşünmek çok zorlama olur. Bu bir istismar sonucunda mı olmuş, bunun doğru tespiti lazım. Topyekûn de reddetmiyorum, cinsel istismarcıları kurtaracak bir kanun da demiyorum, çünkü siyasi iktidarın amacı toplumun sorunlarına çare üretmektir.
Yaşı küçükle her evlenen istismarcı olmadığı gibi, her evlenen de masum değil. Kriterler koymak lazım. Bu da topluma çok iyi anlatılmalı. Gerçek mağdurları tespit de bu devletin görevi olsa gerek. İki yıl önce hazırlanan tasarının meclisten geri çekilmesinin sebebi, kendini tam ifade edememesi veya doğru bir zamanlamanın olmamasıydı belki. Kapanmış bir şey yok, amaç toplumun sorunlarını çözmekse, bu mağdurların haklı çabası devam etmeli, bizler de doğru bir sonuca ulaşmaya yardımcı olmalıyız.