Mimar Sinan eliyle mamur edilmiş Kızlarağası Medresesi kütüphane olmuş. İsmet Özel odasından Fethi Gemuhluoğlu odasına girin, yine duvardan duvara kitap.
Türkiye Yazarlar Birliği’nin mekânı olan Medrese’yi kütüphaneye çeviren Arapça Kitap Fuarı vesilesiyle buradayım.
Bir Demet Tiyatro’nun Mükremin Çıtır karakteri gerçek olsa, buraya gelir, “Kalın kalın kitaplar okudum” diyebilirdi. Söz konusu eserler “kalın kalın” kitaplar tamlamasının hakkını veriyor çünkü.
Ciltlenmiş kitapları unuttuğumuz bir zamandayız. Tez hazırlayan fotokopiciler dışında bir ciltçi bulmak neredeyse imkânsız. O yüzden Arapça Kitap Fuarı’ndaki ilk tanıklığım, sanatçı özeniyle işlenmiş kitaplar. İnsan, anlamadığı dildeki bu kitapları nazikçe raftan çekmek, incecik kâğıtlarının içindeki her şeye vakıf olmak, vaktini burada geçirmek ister.
Ancak küçük medresenin avlusunu dolduran kalabalık buna mani olur. Arapça Kitap Fuarı bendeniz gibi meraklıların karıştırması için cem edilmedi. Başka bir hayırlı vesilesi var.
Savaştan bu yana Türkiye’de nüfusu hızla artan Suriyelilerin yalnızca barınma, iş ihtiyacı yok. Çoğu kütüphanesinden bir kitap bile alamadan ülkesini terk etmek zorunda kalan göçmenlerin kendi dillerinde bir kitap okumak ihtiyacı her geçen gün artıyor.
Organizasyon tam da bu nedenle düşünüldü. Türkiye Yazarlar Birliği İstanbul Şubesi ve Haşimi Yayınevi işbirliğiyle düzenlenen 12-21 Şubat arasında açık olan fuar, İstanbul’un bir parçası olan Suriyelileri bekliyor.
‘Bu fuarı gördük ya şükür’
İçeri girer girmez gözünüze çarpan kalabalık, fuarın bir eksikliği kapattığının alameti. Alışkın olduğumuz fuarların aksine, burada kitaplar ebat olarak büyük oldukları için sergilenen eser sınırlı.
Raflar arasında gezenlerin çoğu elinde bir liste tutuyor. Ne alacağını ve ne arayacağını bilen bir kitle var.
Kulağa her yerden Arapça çarpıyor. Türkçe konuşanlar ya Arap Dili ve Edebiyatı okuyan, ya İlahiyat öğrencisi olanlar. Bunların dışında, ilim merakıyla gelenler de uzun uzun kitapları inceliyor.
İlk başta dikkatimi çeken nakışlı ciltler, gelenlerin de merakını celbediyor. Özellikle 10 cilde yayılan süslemeli eser isimleri. İki öğrenci, aralarında “Latin harfleriyle bu yapılır mı yapılamaz mı” tartışması yapıyor. Nihayet, el yazısıyla bile olsa, Latin alfabesinin bu sanata uygun olmadığına karar verip tezhip dersi almak niyetlerini yineliyorlar.
Her biri klasik olan kitaplar yanında çocuk kitapları ve temel başvuru kitapları da önemli bir yer tutuyor. Talep görenler arasında cep boy hazırlanan Arapça-Türkçe sözlük var mesela.
Ziyaretçilerden sıklıkla “Bu kitap da gelmiş” diye hayret nidaları yükseliyor. Daha sonra TYB İstanbul Başkanı Mahmut Bıyıklı’nın ifade edeceği bir başka gerçeği dile getiren bir kız öğrenci, “Babamların zamanında yasaklardan dolayı saklayacak yer aranırdı bu kitaplara, şimdi biz fuara gelip seçiyoruz çok şükür” diyor.
Hangi yayınevinin hangi ülkeden geldiği ülke bayraklarıyla gösteriliyor. Suriye, Suudi Arabistan, Lübnan, Ürdün, Fas ve Kuveyt’ten yayınevlerinin katılımıyla 10 binden fazla ziyaretçi bekleniyor.
Bir ülke nüfusu kadar Suriyeli var
Fuarın iki bileşeninden biri olan Haşimi Yayınevi’nden Cezmi Akgül, fuarın ortaya çıkışını anlattı:
Haşimi Yayınevi olarak Arap dünyasında birçok fuara katılıyoruz. Kahire, Erbil, Sudan, Cezayir, Katar katıldıklarımızdan bazıları. Haşimi Yayınevi kurulduğu 2010 yılında 2016 yılına kadar Arap yayıncılarla bağlantı kurdu, bu bağlantılar sayesinde baskılarımızı ve dağıtımımızı Beyrut’a taşıdık. O ilişkilerle buraya 15-20 yayınevi geldi. Âlimleri de davet ettik. Türkiye’de böyle bir potansiyel olduğunu anlattık, onlar da çok memnun oldu. Yayınevlerinin Arap dünyasında en çok tercih edilen kitapları ve Türkiye’de en çok tercih edilen kitapları fuar için seçtik. Hem yayınevleri Türkiye’de az çok neler satıldığını biliyor, biz de Türkiye’deki potansiyeli az çok biliyoruz, ayrıyeten Arap dünyasından kitapları getirip satışını yaptığımız için hangi kitapların gitmeyeceğini de çok iyi biliyoruz. Burada genel itibariyle İlahiyat Fakülteleri’ne, orada okuyan ve akademik alanda çalışan insanlara, medreselerde eğitim görenlere yönelik eserler var. Yeni gelen salonumuzda Türkiye’ye daha önce gelmemiş Arapça eserleri de getirdik. Yayınevimizden çıkan ve ilk defa dünyada yayınlanan Mevlana Halid-i Bağdadi Hazretlerinin mektupları var. Farsça ve Türkçe olarak yayınladık. O da bu fuarda ilk kez göz önüne çıktı. Suriye meselesinden dolayı 3 milyona yakın Suriyeli kardeşimiz var. Bu manada biz onlara kitap sunmalıyız. “Mirasımızı koruyoruz” sloganıyla yola çıktık, şimdi “Bıraktığımız yerden yeniden başlıyoruz” diyerek devam ediyoruz. Türkiye’de bir ülke nüfusu kadar Suriyeli var. Onların buraya gelmesi, çok büyük istifade. Türkiye’de Arapça kullanılmadığı için bir karşılık vermemiz lazım. Kültürler arası birliktelik çok önemli. İnsanlar bir de ciltli kitapları gördüklerinde çok şaşırıyor. Türkiye’de ciltli yayıncılık çok zayıf. Arap dünyasında yüzde 90 civarından ciltli eser vardır, Türkiye’de bu oran yüzde 10. Arap dünyasının ciltleri çok kaliteli. Biz bütün kitaplarımızı Beyrut’ta basıyoruz, Beyrut’ta ciltliyoruz ve Türkiye’ye oradan getiriyoruz. Kitap başına maliyet bazen daha pahalı oluyor ama toplam organizasyon daha uygun hale geliyor.
Arapça kitapların toplatıldığı günlerden bugüne
Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) İstanbul Şube Başkanı Mahmut Bıyıklı’ya göre fuar Arap dünyasıyla aramızda bir köprü:
Arapça bir medeniyet, kültür, sanat ve vahiy dini. Arap dünyasında Türkiye’nin siyaseten var olduğu kadar kültür olarak da var olmasına, Arapça Kitap Fuarı Türkiye’nin gelecekteki Arap Türk ilişkilerinde kültürel ortak zemin oluşturacağına inanıyoruz. Dolayısıyla bu fuar vesilesiyle Arap yazarların Türkiye’yi tanıması, Türk yazarların Arap dünyasını tanıması da önemli bir zenginlik olacak. Türkçenin zengin eserlerini Arap dünyasıyla paylaşmalıyız. Üzülerek görüyoruz ki ortak değerlerimizi dert edinen yazarlarımızın neredeyse hiçbirisi Arap kardeşlerimiz tarafından tanınmıyor, bilinmiyor, okunmuyor. Sezai Karakoç, Nuri Pakdil, Necip Fazıl Kısakürek’in ve diğer usta ve üstatlarımızın hatta genç yazarlarımızın da bütün eserleri Müslümanların dillerine çevrilmeli. Ne zaman Arap kardeşlerimizin ellerinde bizim yazarlarımızın eserleri, bizim ellerimizde Arap yazarların eserleri yaygınlaşmaya başlar, işte o zaman gerçek bir bahardan söz etme bahtiyarlığına ereriz diye düşünüyorum. Bunlar hayal değil. Bizim için ideal. İşte bu ideal ve aşk üzere bu fuarı organize ediyor, gecemizi gündüzümüze katarak ibadet şevkiyle çalışıyoruz. Arap Baharı’ndan itibaren artık Araplar gibi Arapça da ülkemizin gerçeklerinden birisidir. Ortadoğu olarak adlandırılan bölgenin siyasi geleceği gibi kültürel geleceği de İstanbul’da şekillenecek. Bu açıdan Arapçanın önemi büyük. Avrupa’nın bile çoğu şehrinde Arapça gazete ve dergilere rahatça ulaşabilirken Türkiye’de maalesef bu konuda büyük bir kuraklık var.
İstanbul bir sığınak
Arapça gazeteler ve dergiler çıkarmalıyız ülkemizde. Sadece İstanbul’da 700 bin ile 1 milyon arasında Arap yaşıyor. Çoğunluğu Suriyeliler olmak üzere Mısırlılar, Yemenliler, Libyalılar, Iraklılar, Filistinliler ve Körfez ülkeleri vatandaşları var. Aralarında çok sayıda entelektüel ve siyasi aktivist var. İstanbul ve Türkiye’nin tamamı özgürlük isteyenler ve diktatör Arap rejimlerinden kaçanlar için bir sığınak haline geldi. İstanbul’da yaşayan Arap sayısı bu kadar çok olmasına rağmen maalesef Arapça yayın yok denecek kadar az. Ayrıca biz Türkler içinde büyük medeniyetimizin kadim kültürümüzün ve geleneğimizin bir parçası olan Arapça diline ve Arapça eserlere uzak kalmamız, “kendimize, özümüze uzak kalmamız” demektir.
Biz büyük ve Ensar bir ülke olmanın gereği olarak Arap mültecilerin barınma ve beslenme konusunda dünyaya örnek olacak çalışmalar yapıyoruz. Lakin bu insanların kültürel beslenmelerini sağlama noktasında da devlet ve STK’lar olarak kafa yormamız gerekiyor. Bu fuar Allah’ın izniyle Frankfurt, Kahire ve Tahran kitap fuarları gibi geleneksel hale gelecektir. Yakın tarihe baktığımızda çok acı tablolarla karşılaşıyoruz. Bu ülkede bir zamanlar Arapça kitap okuduğu için sorguya çekilen akademisyenler oldu. Kitapları zorla toplatılan baskıya uğrayan âlimlerimiz oldu. 28 Şubat döneminde Türkiye’ye gelen Arapça gazete ve dergiler inkıtaa uğradı. Arapça eserlerin toplatıldığı günlerden Arapça Kitap Fuarı’nın düzenlendiği günlere geldiysek bunu çok iyi değerlendirmemiz milat olarak kabul etmemiz gerekiyor.