Avrupa’nın sırça köşkü dağılıyor

Avrupa Birleşik Devletleri’ne doğru emin adımlarla ilerlediği düşünülen Avrupa Birliği, dünyanın en kuşkuyla bakılan uluslararası ittifakına dönüştü.

Türkiye’yi on yıllardır kapısında bekleten AB için, bugün kendisini nasıl bir arada tutabileceği en önemli sorun durumunda.

Birliğin en büyük üyelerinden İngiltere, Haziran ayında AB üyeliğini referanduma götürecek. David Cameron’ın başbakanlığındaki hükümet her ne kadar halka AB üyesi kalmanın faziletlerini anlatsa ve birliğe evet oyu için telkinde bulunsa da ülkede AB karşıtı blok son derece güçlü. İngiltere’nin AB’den ayrılması hayal değil, son derece gerçek bir seçenek, güçlü bir ihtimal.

Yunanistan sorunu

Öte yandan, AB üyeliğiyle kaydettikleri ekonomik gelişme nedeniyle zamanında Türkiye’ye de örnek gösterilen ülkelerden Yunanistan’ın birlikten atılması ciddi ciddi tartışıldı. Ekonomik krizlerle Brüksel’in gözünden düşen Yunanistan, kıtaya yaşanan sığınmacı akımında da bir yumuşak karın olarak tebarüz etti. Ekonomik nedenlerle Avro dışına itilmesi konuşulan ülkenin, sığınmacı krizi yüzünden de Şengen Anlaşması’nın dışına çıkarılması gündemde.

Birliğin ekonomik bunalım ve onun sonucunda siyasi çalkantı içine düşen üyeleri de ayrı bir bahis. Franco rejiminin ardından AB’nin sihirli değneğiyle mucizevi dönüşüm yaşadığı iddia edilegelen İspanya’da 5 aydır hükümet kurulamıyor.

Cuma günü sandık başına giden bir diğer kriz mağduru AB ülkesi İrlanda’yı da İspanya’dan farkı bir kader beklemiyor. Hiçbir gerçekçi hükümet senaryosu bulunmayan İrlanda’da, kriz, oy potansiyelini artıracağına kesin gözüyle bakılan Sinn Fein’in güçlenmesi ile başka boyutlar da kazanmaya gebe.

Aşırıların iktidarı

Çevresine demokrasi ve insan hakları taleplerinden oluşan listeler dayatma itiyadındaki AB, sığınmacı kriziyle birlikte kendi içinde yükselen aşırı sağa hâkim olamıyor. Aşırı sağ söylemler, Macaristan ve Polonya gibi bazı üye ülkelerde hükümet politikasına dönüşmüş durumda.

AB üyeleri arasında ilelebet kalktığı düşünülen sınırlarda tel örgüler ve duvarlar yükseliyor. Avrupa yollarında uzun kafileler oluşturan, sınırlarda önü askerlerle kesilen sığınmacılar bilim kurgu filmlerinde rastlanan sahneleri gündelik gerçek haline getirdi.

Artık Brüksel denilince akla ilk gelen şey bürokrasi ve sıkıcı yasal düzenlemeler değil, bir anlamda AB’nin kaderinin tartışıldığı uzun, hararetli lider zirveleri.
İkinci Dünya Savaşı’nı izleyen yıllarda savaşın taraflarını bir araya getirmek ve gelecek savaşları önleyecek bir işbirliği çerçevesi oluşturmak fikri ile başlayan AB macerası her manada sona yaklaşmış görünüyor.

Soros da riski gördü

Doğu Bloku’nun yıkılmasında ve AB ile entegrasyonunda, kurduğu Açık Toplum Enstitüsü ile kilit rolü oynayan Macar asıllı işadamı George Soros, AB’nin yaşadığı krizi en iyi özetleyenlerden biri:
“AB, eşitlerin gönüllü birliği olacaktı ancak Avro krizi bunu alacaklı ile borçlu ilişkisine dönüştürdü.  Borçlular, yükümlülüklerini yerine getirmekte güçlüğe düşünce, alacaklılar koşul dayatmaya başladı. Bu ilişki ne gönüllü, ne de eşit. Sığınmacı krizi de başka çatlaklar yarattı. Bütün bu nedenlerle bugün AB’nin bizzat mevcudiyeti risk altında.” (Alman dergisi Wirtschaftswoche’de şubat başında yayımlanan röportajı)

Putin ne der?

AB’nin içine düştüğü krizi zevkle izlediği düşünülen tek kişi ise Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin. Putin, birlik içindeki hem aşırı sağ, hem de aşırı sol akımlara maddi, manevi destek sağlayarak kıtadaki siyasi istikrarı baltaladığı iddia ediliyor. Bu, doğru olabilir.  Benzer bir yönetimi Batı da Doğu Bloku’nun ve Sovyetler Birliği’nin sağılması için kullanmıştı.
Ancak AB’nin kendi bünyesinden ve dünyaya bakışından kaynaklanan sorunlar da görmezden gelinemez. Birlik, müreffeh yıllarında Türkiye’yi dışında tutarken görünür gerekçeler insan hakları, demokrasi ve ekonomi idi ancak alttan alta Türkiye’nin Müslüman kimliğinin en büyük engeli teşkil ettiği gösteriliyordu.
Bugün Macaristan Başbakanı Viktor Orban’ın Müslüman sığınmacılarla ilgili sözleri, Türkiye’ye karşı AB’de mündemiç rezervin derli toplu ve net ifadesinden başka bir şey değil.
Kıtayı saran sığınmacıların karşılaştığı muamele, toplama kampını andıran merkezler, sınırlardaki duvarların önünde yaşanan sahneler, sığınmacılar varına yoğuna el koyan ülkelerin uygulamaları, AB için insan haklarının taşıdığı (veya taşımadığı) değerin göstergesi değil mi?

Türkiye ne istiyor?

“Birlikten kuvvet doğar” denir ve dayanışma övülür. AB’nin de böyle bir dayanışma çerçevesi olması beklenebilirdi. Ancak ekonomik kriz ve sığınmacı akınıyla vurulan Yunanistan’ın, birlik dışına itilmesinin ciddiyetle tartışılması AB’nin dayanışma faziletinden de uzak olduğunun kanıtı.
Türkiye, neresine el atılsa dağılan bu birliğe üye olmayı gerçekten hâlâ istiyor mu?

AB’nin kısa macerası

1948 Milliyetçiliğin gözden düştüğü, federalizmin öne çıktığı günler. Hague’de Avrupa Federalistler Birliği’nin kongresi toplandı. Bir Avrupa Anayasası oluşturma hayaliyle. İngiltere itiraz etti, sadece Avrupa Konseyi kurulabildi.

1950 Fransız Dışişleri Bakanı Robert Schuman Almanya ile Fransa’nın bir kömür-çelik birliği kuracağını açıkladı, başka ülkeleri de üyeliğe davet etti. Ekonomik işbirliğinin yeni bir savaşı imkânsızlaştıracağı düşünülüyordu.

1951 Paris Anlaşması ile Avrupa Kömür-Çelik Birliği 6 üyeyle kuruldu.

1954 Avrupa Savunma Birliği kurulmaya çalışıldı ama Almanya’nın silahlanmasını istemeyen Fransa veto etti.

1957 Ortak Pazar’a temel olan Roma Anlaşması imzalandı.

1958 Avrupa Adalet Divanı kuruldu.

1961 İngiltere, Danimarka ve İrlanda birliğe üyelik için başvurdu.

1963 Fransa Devlet Başkanı Charles de Gaulle üç ülkenin başvurusunu veto etti.

1968 Gümrük Birliği tamamlandı.

1973 İngiltere, Danimarka ve İrlanda birliğe üyelik için yeniden başvurdu. De Gaulle’süz Fransa bu kez veto etmedi.

1979 Avrupa para birliğine giden yola girildi. Sanal bir para birimi niteliğindeki Ecu oluşturuldu.

1981 Yunanistan birliğe üye oldu. Üye sayısı 10’a çıktı.

1986 Portekiz ve İspanya birliğe girdi. 12 yıldızlı Avrupa bayrağı ortaya çıktı.

1991 Maastricht Anlaşması ile Avrupa Topluluğu artık Avrupa Birliği’ne dönüştü. Avrupa vatandaşlığı kavramı hayata geçti. Birlik üyesi ülkelerin vatandaşlarına herhangi bir başka ülkede yaşama ve oy kullanma hakkı verildi.

1992 Maastricht Anlaşması Danimarka’da referandumla reddedildi.

1993 Avrupa Birliği Anlaşması yürürlüğe girdi. Maastricht Anlaşması Danimarka’da referandumla bu kez kabul edildi ancak ülke para birliğinin dışında kalmayı seçti. Fransa’daki referandumda ise anlaşma kıl payı, 49.7’ye 50.4’le kabul edildi.

1995 Şengen Anlaşması ile sınırlar kalktı. İngiltere ve İrlanda bunun dışında kalmayı seçti. Avusturya, İsveç, Finlandiya birliğe girdi. Norveç de girmek istedi ama üyelik referandumla reddedildi.

1997 Amsterdam Anlaşması imzalandı.

1999 Avrupa Komisyonu sahtecilik ve adam kayırma skandalıyla dağıldı. 20 üyenin tamamı istifa etmek zorunda kaldı, üyeler yeniden belirlendi.
11 ülke Avroyu benimsedi.

2003 Avrupa Anayasası girişimi başarısız oldu.

2004 AB yeni katılımlarla üye sayısını 25’e çıkardı.

2005 Avrupa Anayasası Fransa ve Hollanda’da referandumla reddedildi.

2007 Bulgaristan ve Romanya üyeliğe kabul edildi.

2009 Birliği konsolide eden Lizbon Anlaşması imzalandı.

2013 Hırvatistan üye oldu.

Benzer konular