Avrupa Birliği (AB) Türkiye’ye gelen Suriyeli mülteciler için 3 milyar euro ödenek tartışmasını yürütürken, Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı şu açıklamayı yaptı:
“Bugünlerde AB’nin ‘Şöyle yapsak da mı versek, böyle yapsak da mı vermesek’ diye tartıştığı 3 milyar avro destekten söz ediliyor. Henüz kendisi yok da lafı dolaşıyor ortalıkta. Sadece Milli Eğitim Bakanlığı olarak bugün Suriyeli öğrencilere verdiğimiz eğitimin maliyeti 3 milyar avronun üzerindedir.”
Türkiye’de eğitim gören, okul çağında 750 bin Suriyeli çocuk var. Bunların 350 bini Milli Eğitim Bakanlığı tarafından eğitim kurumlarına dâhil edildi. 2016-2017 eğitim yılı için hedef bu rakamın 450 bine çıkarılması.
Ayrılan bütçe ve harcanan bu emeğin geri dönüşü nasıl?
Yine MEB Bakanı Avcı’ya göre, Türkiye’nin çabası karşısında uluslararası kamuoyundan gelen karşılık az. UNİCEF Genel Direktör Yardımcısı Yoka Brandt’la yaptığı görüşmeyi aktaran Avcı, yeterince duyarlılık gösterilmediğini vurguluyor:
“Uluslararası topluluğun duyarlılığından doğrusu memnun değiliz. Yeterince duyarlılık gösterdiklerini söyleyemem. Evet, UNICEF kendi ölçüsünde elinden geleni yapmaya çalışıyor, çok fazla şikâyet etmiyoruz ama UNICEF’in, BM’nin ve uluslararası toplumun bu konularda daha duyarlı olmasını beklemek bizim hakkımız. Yaşanan olaylardan görüyoruz, bütün dünyanın sorunu haline geliyor. Onun için bu çocukların acilen ciddi bir eğitim sürecine dâhil edilmesi gerekiyor. Türkiye bunun için elinden geleni yapıyor.”
Devlet okulundan özel okula geçen öğrencilere 3 bin 500 lira teşvik veriliyor. Okulların yanında kamplar ve sivil toplum kuruluşlarınca açılan özel eğitim merkezleri de eğitimin sürdüğü yerler arasında.
“Kızım şiddete meyilli”
Ailelere ulaşmak da onlarla konuşmak da güç. Söz konusu eğitim olunca, hem çocuklarının görünür olmasını hem de kazandıkları şansı kaybetmeyi istemiyorlar.
İstanbul’da yaşayan ve Suriye’de öğretmenlik yapan bir velinin anlattıkları, çocukların yaşadıklarını özetler nitelikte. İlkokul birinci sınıfta olan kızının uyum problemlerine dikkat çeken veliye göre, bu çatışmanın ana nedeni savaş ve mülteci olarak yaşamanın beraberinde getirdiği travma:
“Çocuklar Türkçe bilmediklerinden diğer çocuklarla anlaşma konusunda sıkıntı yaşıyorlar. Kendilerini ifade edebilmek için şiddete başvurdukları da oluyor. Bu hepsi için geçerli değil ama benim kız çocuğum maalesef şiddete meyilli. Arkadaşları, çevresi ne demek istediğini anlamıyor.
Onun da iletişime geçerken ilk başvurduğu yol şiddet. İznim olmadığı için çocuğumun bulunduğu okuldaki öğretmenin ismini vermiyorum, ama sağ olsun Suriyeli çocuklarla çok ilgileniyor. Savaştan kaçmış, travma yaşamış çocukları anlamaya yönelik okumalar yapıyor, uzmanlarla görüşüyor.
Okulda bulunan Suriyeli çocuklara haftada iki saat derslerin haricinde özel bir program uyguluyor. Şarkılar, tekerlemeler ve oyunlarla Türkçe öğretmeye çalışıyor.”
İlk başta Türkçe öğrenmek istemediler
Çocuklar ilk başta Türkçe öğrenmek istememiş. “Gel sana Türkçe öğretelim” teklifine sıcak yaklaşmayıp, reddetmişler. Suriyeli veli R. bunu “psikolojik dirence” bağlıyor. Haftada iki saatlik etütler bu durumu eğlenceli hale getirmiş. Atölye çalışması yapılınca Türkçe öğrenmeye istekleri artmış:
“Mülteci çocuklar Türk çocuklarla birlikte Suriye sokak oyunları oynuyor. Bu çocukların Suriye’de çocukluk hayatları olmadığı için oradaki sokak oyunlarını bilmiyor. Öğretmenimiz bizden çocuklarımıza Suriye’deki çocuk oyunlarını öğretmemizi istedi. Bu oyunları sınıftaki tüm çocuklara oynatıyor. Öğretmeninin ilgisiyle çocuklarımızda kendi kültürümüze ait bir şeyleri görmek bizi son derece mutlu ediyor. Bizler kültürsüz medeniyetsiz filan değiliz bizimde kendimize ait değerlerimiz yaşayışlarımız var.”
Suriye okulları çoğaldı
MEB Bakanı Avcı’nın çizdiği tabloya dâhil olan çocuklardan bir örnek bu. Kamp dışında yaşayan ve Türkiye’ye resmi yollarla giriş yapan ailelerin çocukları bu şansı yakalayıp, eğitim hakkından ücretsiz yararlanabiliyor.
Bu şanstan yararlanamayan ya da Türkçe bilmedikleri için uyum sıkıntısı yaşayan çocuklarsa, ya yeterli eğitim alamıyor ya da kısa süre sonra okullardan ayrılıyor.
Bir başka alternatifse, Arapça eğitim veren geçici eğitim merkezleri, ya da bilinen adıyla “Suriye okulları.”
Bu okulların ilk yıllarında eğitim gören ve bu konuda çekinceleri olan Ahmet, itirazlarını sıralıyor:
“Okulların koşulları çok kötü. Sivil toplum kuruluşları tarafından açılan güzel okullar olduğunu öğrendim ama benim gittiğim yer kötüydü. Arapça eğitim veriliyor ama bunun Türkiye’de bir karşılığı yok. Olması gereken aynı zamanda buradaki hayatımızı da kolaylaştıracak bir müfredat. Biz buraya geleli 4 yıl oldu. Bundan sonra ben buradayım. Bizi buna hazırlamalılar.”
Bu okulların İstanbul’da 30 ila 50 dolayında olduğu tahmin ediliyor. Çoğunda eğitim paralı.
Yalnızca ilk ve orta eğitim için değil, üniversite için de beklenti var. Bunun için, Gaziantep’te Suriyeli öğrencilerin okuyacağı bir Türk-Katar Uluslararası Üniversitesi kurulması bekleniyor.
Çocukların işi iki kat daha zor
Suriyeli velilere göre, çocukların işi kendilerinden daha zor. İsmini vermek istemeyen bir başka veli, özgüvenlerinin yara aldığını anlatıyor:
“Benim çocuğumdan örnek vermek gerekirse, Türkler okuma yazma öğrenirken, bizimkiler hem okuma yazma hem Türkçe öğrenmeye çalışıyor. Bunun bir zorluğu var. Hem Türkçeyi hem dersi anlamaya çalışıyorlar. Derste aktif olmaları zorlaşıyor. Haliyle özgüvenleri düşüyor. Çekiniyorlar. Devletten beklentim esasen devlet okullarında Suriyeli çocukların Arapça eğitim alabileceği sınıflar oluşturmaları. Ayrıca biz ebeveynler olarak çocuklarımızın anadilini de unutmalarını istemiyoruz.”
“Bunun için Arapça eğitim veren okullara neden göndermiyorsunuz?” sorusunun yanıtı da maddi zorluklar:
“Maddi imkânımız iyi olmadığı için devlet okuluna gönderiyoruz. İmkânım olsaydı özel Arapça eğitim veren okullara gönderirdik. Yeni bir ülkede yeniden hayata tutunmak zaman alıyor.”
Mülteci olmayı seçmeyen insanlar için bitmeyen bir çelişki bu.
Savaşı görmeyenler gitmek istiyor
Savaşta doğan ve ona şahit olan çocuklar, bir daha Suriye’ye dönmek istemiyor. Geceleri sık sık kâbuslar görmek, içe kapanmak yaşadıkları sıkıntılar arasında. Veliler onların derslere adapte olmak konusunda daha istekli olduğunu vurguluyor:
“Geri dönmek ihtimalini düşünmek istemiyorlar. Çoğumuzun gelmeden evi yaşanamayacak hale gelmişti. Çocuklarımız insanların ölümüne şahit oldu. Korkuyorlar ve burayı her şeye rağmen güvenli buluyorlar. Daha önce okumak istemeyen bir oğlum, burada derslerine daha dikkatli çalışıyor. ‘Biz mülteciyiz, hep kötü işlerde çalışacağız’ gibi bir durum yok. Herkes iyi bir hayat kurmak istiyor. Buna çocuklar da dâhil.”
Savaş görmeyen çocuklarsa, yaşadıkları uyum sıkıntısı yüzünden gitmeye meyilli. Onları nasıl bir ülkenin karşılayacağını bilmiyorlar ve şu an yaşadıkları sıkıntıya da anlam vermeleri güç. 6 yaşındaki Samed için Türkiyeli çocuklarla arkadaşlık kurmak neredeyse imkânsız. Babasına “Konuşmak istemiyorum” diyor, onun duygularına tercüman olan ailesi için bu normal:
“Arapçayı çok iyi bilmiyor, Türkçeyi hiç bilmiyor. İkisini de tam yapamamak, iki kültür arasında kalmak onun için yorucu. Bu yüzden okula da mesafeli. Ama yapabileceğimiz bir şey yok, kardeşleri ve yaşıtları gibi o da, bu eğitim içinde büyüyecek. En azından birkaç sene daha.”
Washington merkezli Brookings Enstitüsü’nün “Evlerine dönecek gibi görünmüyorlar: Suriyeli mülteciler ve Türkiye ile uluslararası toplumun önündeki zorluklar” başlıklı raporuna göre bu konudaki temel sorun yalnızca Suriyeli çocukları kapsamıyor:
“Bir Türk yetkilinin de ifade ettiği gibi ‘mülteciler (Türkiye’de) kalsa da Suriye’ye dönseler de kayıp bir kuşağa izin veremeyiz. Bu bağlamda, daha çok sayıda Suriyeli mülteciye ulaşacak bir programın geliştirilmesi ve kaynak bulunması için Türkiye ve (BM Çocuk Fonu) UNICEF arasında yakın işbirliği sürdürülüyor. Suriye’deki çocukların da çoğunun eğitim almadıkları düşünülürse, ülkenin geleceği Suriye dışındaki çocukların alacağı eğitime bağlı olabilir. Ancak eğitim sadece Suriye’nin geleceği açısından önemli bir mesele değil. Bu aynı zamanda bir güvenlik meselesi. Türk yetkilinin de ifade ettiği gibi, ‘eğitim fırsatları olmazsa bu çocuklar radikal ve terörist grupların kurbanı olma riski taşıyor’.”
Sonuçta dönseler de kalsalar da, onlar çocukluklarını burada yaşadı. Ve ailelerinin dediği gibi, “Suriye’ye dönüp öldürülmesi” hayalleri arasında yok.