Zindandan Hazinedarlığa

Kuran-ı Kerim’de, ibret alalım diye, geçmiş ümmetlerden ve peygamberlerden kıssalar anlatılır. Hz. Yusuf (a.s)’tan bahseden Yusuf Suresi, bunlardan biridir.
Surede ismi geçen Yusuf (a.s)’un babası Hz. Yakub (a.s)’un, iki hanımı vardı. Birinden 6 oğlu ve bir kızı, diğer hanımından da Yusuf ve Bünyamin adında iki oğlu vardı. Hz. Yakub’un bu iki hanımının haricinde iki cariyesinden, ikişer tane olmak üzere 4 oğlu daha vardı. Yakub (a.s)’un toplam olarak, 12 oğlu ve bir kızı vardı.
Yusuf çocukluğunda bir rüya görür ve bunu babasına anlatır: “Babacığım! Ben rüyamda 11 yıldızla, ay ve güneşi gördüm. Gördüm ki, bana secde ediyorlar!”
“Babası: Yavrucuğum! Rüyanı oğlan kardeşlerine anlatma, sonra sana tuzak kurarlar. (On bir yıldızın kendileri olduğunu, güneşin annelerine, ayın babalarına delâlet ettiğini anlarlar da, sana hased ederler). Çünkü şeytan, apaçık bir düşmandır” der.
Kardeşleri, Yusuf’u babalarının kendilerinden daha çok sevdiğini zannederek kıskanırlar. Kendi aralarında, Yusuf’tan kurtulma planları yaparlar. Bir gün babalarından izin alarak, kırda oynamaya Yusuf’u da yanlarında götürürler ve bir kuyuya atarlar. Gömleğine de bir koyunun kanını bulayıp, babalarına getirirler ve “Biz kırda oynarken Yusuf’u kurtlar parçalayıp yemiş” diye uydururlar ve babalarını ikna ederler.
Bir kervan, kuyu başında konaklar ve sucu kuyudan Yusuf’u çıkarıp, kervancı başına götürür. Kervancı başı, Yusuf’u şehirde köle pazarında satılığa çıkarır. Vezirin adamlarından birisi, Yusuf’u satın alıp, saraya götürür. Vezir, bu köleyi hanımına hediye eder.
Yusuf, serpilip delikanlılık çağına geldiğinde, çok yakışıklı bir genç olur. Vezirin hanımı Yusuf’a aşık olur ve onu elde etmek ister. Yusuf reddedince, Yusuf’a zorla sahip olmak ister ve aralarında boğuşma geçer. Yusuf kadından kaçarken, gömleği arkadan yırtılır. Tam o esnada vezir içeriye girer. Vezir’in karısı, “Köle bana saldırdı” diye iftira eder. Yusuf, kendini savunsa da, suçsuzluğunu kabul ettiremez ve zindana atılır. Yusuf zindandayken, Rabbinin ihsanıyla, rüya tabirinde meleke kesbeder. O yıllarda rüya tabirciliği, Mısır’da çok yaygındır. Aradan yıllar geçer ve Mısır hükümdarı bir rüya görür. Ülkenin meşhur tabircilerine rüyasını anlatır ve tabir etmelerini ister. Hiçbirinin tabiri, hükümdarı ikna edemez. Yusuf’la birlikte bir müddet zindanda kalan hükümdarın hizmetçilerinden biri; hükümdarın izniyle zindana gider ve hükümdarın rüyasını Yusuf’a anlatır.
“Yedi semiz ineği, yedi arık (zayıf) inek yiyor ve yedi yeşil başağı, yedi kuru başak sarmış.”
Yusuf rüyayı şöyle yorumlar: “Yedi sene âdetiniz üzere ziraat yapın. Biçtiklerinizi (bozulmaması için) başaklarında bırakın. Yalnız yiyeceğiniz kadar bir miktarı öğütün. Sonra bunun arkasından yedi kurak yıl gelecek. Tohumluk için sakladığınız bir miktar hariç olmak üzere, önceden biriktirdiklerinizi götürecek. Sonra bunun arkasından bir yıl gelecek ve sıkıp faydalanacaklar.”
Köle bu yorumu hükümdara anlatınca yorumu çok beğenir ve Yusuf’u zindandan çıkartıp, hazinenin başına yetkili tayin eder. Yusuf bolluk senelerinde, köylülerin mahsullerini satın alıp, silolarda muhafaza eder. Yedi yılın sonunda, kıtlık başlar.
Bu kıtlık döneminde Yusuf’un ağabeyleri ve kardeşleri Mısır’a buğday almaya gelirler. Yusuf onları tanır, fakat onlar Yusuf’u tanımazlar. Onlara istedikleri kadar buğday verir ve adamlarına gizlice buğday çuvallarının içine, onların verdiği parayı koydurur. Tam yola çıkacakları vakit önlerini keser ve “Babanızda olan diğer kardeşinizi bir dahaki sefere getirmezseniz size buğday falan vermem” diye tembihler.
Ağabeyleri ve kardeşleri babalarının yanına döndüklerinde durumu anlatırlar. Yakup A.S. Bünyamin’i onların yanında göndermek istemez. “Bünyamin’i bizimle göndermezsen vezir bize buğday vermeyecek” diyerek; babalarını Bünyamin’i gönderme hususunda ikna ederler.
Bünyamin ile beraber geldiklerinde, Yusuf onları çok iyi karşılar ve bol bol buğday verir. Bu arada Bünyamin’i bir kenara çeker ve “Ben senin Ağabeyin Yusuf’um. Seni bir şekilde burada tutacağım, sen olanlara karışma” diye tembihler. Bünyamin’e ait olan un çuvallarından birisinin içine, hükümdarın altın tasını koydurur. Şehirden çıkıp giderlerken, “Hükümdarın tası kayıp, sizleri arayacağız” diyerek durdururlar. Arama yapılır ve Bünyamin’e ait un çuvalı içindeki tas bulununca, o zamanın kanunları gereğince, Bünyamin köle olarak alıkonur. Yusuf’un ağabey ve kardeşleri, ne kadar yalvarsalar da Bünyamin’i kurtaramazlar ve çaresiz ülkelerine dönerler. Durumu babalarına anlatırlar. Yakub, oğlu Yusuf için ağlamaktan gözleri görmez olmuştur. Bu onu iyice sarsar ve çocuklarını Bünyamin’i geri getirmeleri için tekrar Mısır’a gönderir. Yusuf, ağabeylerine ve kardeşlerine kendini tanıtır ve “Şimdi siz benim şu gömleğimi götürün de babamın yüzüne sürün. Gözleri açılır. Bütün ailenizi bana getirin” der ve geriye gönderir. Ağabey ve kardeşleri, dönüp babalarına durumu anlatırlar. Babaları, Yusuf’un verdiği gömleği yüzüne sürünce, gözleri açılır. Bütün aile fertlerini toplayıp, Mısır’a giderler.
Yusuf, anne ve babasını şehrin girişinde karşılar ve onları kendi tahtına oturtur. Ağabey ve kardeşleri tahtın önünde secdeye kapanıp Yusuf’tan özür dilerler. Yusuf, babasına ve Kardeşlerine “Ey babacığım! İşte evvelce gördüğüm rü’yanın tevilidir. Rabbim onu tahakkuk ettirdi ve hakikaten bana ihsan buyurdu. Çünkü O, beni hapisten çıkardı. Şeytan, benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra, O sizi çölden getirdi. Muhakkak Rabbim, dilediğine lütufkârdır. Çünkü her şeyi bilen, hikmet sahibi olan O’dur. Ey Rabbim! Sen bana mülkten bir nasib verdin ve rüya tabirini öğrettin. Ey göklerle yerin yaratanı! Dünya ve ahirette benim velim sensin. Canımı Müslüman olarak al! Ve beni Salihler zümresine kat” diyerek, Rabbine teşekkür eder.
Bu kıssadan çıkardığım derslere gelince:
A-) Kıskançlık ve Hırs: İnsanoğlu iç dünyasında var olan bu duyguları dizginlemediğinde veya dizginleyemediğinde, nasıl canavarlaşabildiğine şahit oluyoruz. Peygamber çocukları oldukları hâlde, kardeşlerini kıskanan insanlar; babalarının sevgisini, sadece kendilerine hasretmesi için kardeşlerini öldürmeyi tasarlayacak duruma geliyorlar.
B-) Aşk ve İhtiras: bu duygularının esiri olan kimseler, statü ve konumları ne olursa olsun, meşru olmayan arzularının peşinden gidebiliyor. Her iki cinste var olan bu duygular; genellikle kadınlar şahsında dillendirilir. Hâlbuki gerçek hayatta, daha çok erkeklerin bu duygularının peşinden koştuğuna şahit oluyoruz.
C-) Sabır ve Zafer: Bu haleti ruhiyeyi sevgi ve şefkat, sabır ve şifa olarak da adlandırabiliriz. Bu duyguları iç dünyalarında yaşayan Yusuf ve babası, sonunda birbirine kavuşur ve mutlu olurlar. Baba, evlat hasretiyle yanıp tutuşurken, evlat da baba, ana ve aile hasretiyle çile çekmekte. Her ikisi de yaşadıkları tüm olumsuzluklarda Rablerine sığınıyorlar.
Şu tespitleri de yapalım:
1-Yusuf’un ağabeyleri şahsında doyumsuzluk resmediliyor.
2- Peygamberler de musibetlerle imtihan ediliyor.
3- Gücü ellerinde bulunduranların, adil de olsalar, zaman zaman zulme meyyal olmaları. Yusuf’un Efendisi, Yusuf’un haklı olduğunu öğrenmesine rağmen, yine de onu hapse attırıyor.
4- Aşk, kontrol altında tutulmazsa, insanoğlunu süflî emellere sürükleyebilir.
5- Musibetler, insanı olgunlaştırır.
Rabbim bizleri nefsimize gem vuran Müslümanlar zümresine, ilhak eylesin…