Osmanlı’nın birinci dünya savaşından yenik çıkmasından sonra…
Anadolu’da kurulacak devlet yapısı hakkında, çok tartışma yaşanmıştır.
Hilafetin devamını isteyenler…
Mandacılık isteyenler…
Cumhuriyet rejimi isteyenler…
Amerikan mandacılığı…
Amerikan mandacılığını isteyenler arasında kimler yoktur ki…
Halide Edib Adıvar, Refik Halid Karay, Ahmed Emin Yalman, Yunus Nadi…
Ve… İsmet İnönü…
27 Ağustos 1919 tarihinde, Kazım Karabekir’e yazdığı mektupta… İsmet İnönü şöyle diyor:
“Eğer Anadolu’da halkın Amerikalıları herkese tercih ettikleri zeminde Amerika milletine müracaat edilse pek ziyade faidesi olacaktır deniliyor ki ben de tamamıyla bu kanaatteyim. Bütün memleketi parçalamadan bir Amerika’nın murakabesine tevdi etmek, yaşayabilmek için yegâne ehven çare gibidir.”
Gazeteci Uğur Mumcu, bir konuşmasında Cumhuriyet devrimlerini anlatırken şöyle diyordu:
“Türkiye Cumhuriyeti, bir hukuk devrimi yaptı. Hukuk devrimi, batılı yasaların resepsiyon yoluyla Türkiye’ye getirilmesi demek. İtalya’dan ceza yasası aldık. Fransa’dan idare hukuku ilkeleri aldık. İsviçre’den medeni hukuku aldık. Almanya’dan ceza yargılaması hukukunu aldık.”
Uğur Mumcu’yla devam edelim:
“Bir gülmece dergisindeki şu tanım, olayları yeterince sergiliyor.
Türk vatandaşı tanımı ne demektir? Türk vatandaşı kimdir?
Türk vatandaşı, İsviçre medeni kanununa göre evlenen, İtalyan ceza yasasına göre cezalandırılan, Alman ceza muhakemeleri usulüne göre yargılanan, Fransız idare hukukuna göre idare edilen ve İslam hukukuna göre gömülen kişidir.”
Son günlerde yaşanan hadiseleri şöyle bir özetleyelim:
ABD ile karşılıklı VİZE durdurma…
ABD, Ankara Büyükelçisi John Bass vasıtasıyla…
Türkiye vatandaşlarına vize verilmesini durdurma kararı açıkladı…
Hükümet hemen, ABD vatandaşlarına vizeleri durdurduğunu aynı cümlelerle ifade etti…
Bu Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bir ilkti…
Avusturya’da Türkiye vatandaşlarına köpekle arama yapılması…
Hemen akabinde Almanya’nın Münih şehrinde…
Yine Türkiye vatandaşlarının köpekle aranması…
Türkiye’nin anında Avusturya ve Almanya vatandaşlarına misliyle mukabelesi…
Bu da Türkiye tarihinde bir ilkti…
Ve… Müftülere nikâh kıyma yetkisinin kanunlaşması…
Ve akabinde CHP’lilerin feryadı…
Laiklik elden gidiyor…
Cumhuriyetin temelleri dinamitleniyor…
Hıristiyanlar kilisede nikâh kıyarken…
Yahudiler Havra’da nikâh kıyarken…
İtiraz etmiyordunuz…
Sesiniz hiç çıkmıyordu…
Ne oldu?
Kaldı ki müftüler…
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin MEMURLARI!
Papazlar ve hahamlar ise MEMUR DEĞİL…
Yaşanan bütün bu olayları…
Türkiye’nin kabuğunu kırmaya çabalaması olarak değerlendiriyorum…
Türkiye zincirlerini kırmaya çabalıyor.
Yüz elli iki yüz yıldır vurulan zincirlerini.
* * *
Afganistan şehidlerimizden Bilal Yaldızcı
MTTB, Müslüman gençliğin ilk eğitim yuvası.
60’lı yılların ortalarından itibaren, mukaddesatçı gençliğin yönetimine geçen…
Türkiye’nin en eski talebe teşkilatı.
MTTB yeni yöneticilerin elinde…
Türkiye gençliğine, yeni hedefler çizmeye başlıyor…
Anasına atasına sövmeyecek…
Mazisine lâyık, istikbaldeki vazifesine hazır, mukaddesatına bağlı gençler…
Yetiştirmeye çabalıyordu…
MTTB teşkilatları arı gibi çalışıyor…
Gençliği, çatışma ortamlarından muhafazaya çalışıyor…
Müstekbirlerin bizi birbirimize kırdırma planlarına, köstek oluyordu…
Ve…
Elde Kur’an kalpte iman ile çıktık biz yola
Önderimiz Peygamberdir muzafferiz mutlaka…
Ya oluruz ya ölürüz, biz bu yoldan dönmeyiz
Yüce İslam devletini kuracağız mutlaka…
Şiarlarıyla…
Yetmişli yılların ortalarında, Akıncılar Teşkilatı kuruluyor…
Mukaddesatçı gençliği, İslamcı gençlik hâline dönüştüren bir teşkilat…
Akıncılar…
Akıncıların o dönem rüyalarını…
Filistin… Eritre… Filipinler süslerdi…
Derken Afganistan’ın Moskoflar tarafından işgaliyle…
Afganistanlı Müslüman kardeşlerine yardım etmeye dönüştü…
O dönem İslamcı gençliğinin hayali:
Afganistan’a gidip Ruslara karşı savaşmaktı…
Bu hülyasını gerçekleştirenlerden birisi de…
Ödemişli Bilal Yaldızcı…
Ailenin tek erkek evladıydı Bilal…
İki kız kardeşi vardı…
Bundan dolayı, üzerine titrerlerdi…
Liseye girdiğinde, her Müslüman genç gibi…
O da sevdalandı Afganistan’a…
“Anneciğim şu anda kabristandan geliyorum. Bu yaptığım şeyi, altı aydır sürekli yapıyorum. Amacım içimdeki ölüm korkusunu yenebilmekti. Gördüm ki doktoru, avukatı, zengini, fakiri hepsi orada ses çıkarmadan yatıyor…”
İçindeki ölüm korkusunu sonunda yenmişti Bilal…
Bilal arkadaşlarıyla birlikte sürekli Bozdağ’a tırmanırdı…
Afganistan’a gittiğinde, Hindikuş dağlarında zorluk çekmemek için…
Liseden sonra Afganistan’a gitmeye karar veren Bilal, evden ayrılırken ailesine Pakistan’a üniversite okumaya gidiyorum, demişti.
Bilal önce Pakistan’a, oradan da cepheye katılmak için Afganistan’a geçti.
Penşir Vadisinde Ahmet Şah Mesut’un birliklerine dâhil oldu.
Ahmet Şah Mesut, kendisini çok sever ve “Abdullah misafir” diye hitap ederdi…
Ve… 29 Ekim 1987 sabahı…
Bilal, Hz. Bilal’den muştu almışçasına, sabah ezanını okudu.
Bilal’in yanık sesi Penşir Vadisinde dalga dalga yayıldı.
Sabah namazının edasının akabinde hareket edildi…
İkindiye doğru, Rus garnizonu kuşatıldı.
Yoğun çatışmalar başladı. Silah sesleri ve tekbirler birbirine karıştı.
Kendinden geçen mücahitler, şehadete koşmak için adeta birbiriyle yarışıyordu. Bunların arasında Bozdağ’ın heybetli delikanlısı Bilal de vardı.
Birkaç saat süren çatışmada, Rus garnizonu ele geçirildi.
Böylece Pakistan’dan Afganistan’a ikmal yolu açıldı…
Şehit Bilal, Afgan toprağına kanını akıtarak…
Bu başarının mimarlarından biri olmuştu…