Yüce Divan’da bir bakan

Cumhuriyet’in ilanından sonra Milli Müdafaa Vekâleti, hem donanma gücünü daha etkin bir hale getirmek hem de eski gemilerin onarımını yapmak için harekete geçmişti. İlk adım olarak I. Dünya Savaşı’nda bizim için önemli bir yere sahip olan ve yeniden aktif hale getirilmek istenen Yavuz zırhlısının tamiri düşünüldü. Hatta bunun için Bahriye Vekâleti kuruldu (Fevzi Çakmak ve İsmet İnönü’nün tüm itirazlarına rağmen), başına da topçu binbaşılığından emekli, Ankara ve İstanbul İstiklal Mahkemesi başkanlığı yapmış, Cebelibereket (Osmaniye) Mebusu İhsan (Eryavuz) Bey atandı.

Yavuz kaza geçirdi

Yavuz Zırhlısının onarımı için bir tamir havuzu gerekiyordu, lakin o yıllarda bu teknoloji Türkiye’de yoktu. Bunun temini için Bahriye Vekili İhsan Bey’in denetiminde açılan ihaleyi bir Alman firması olan Flander kazanmıştı. Flander, Yavuz için İzmit’e altı parçadan oluşan bir yüzer havuz getirdi (1926). Ancak geminin havuza alınması sırasında yaşanan denge problemi yüzünden talihsiz bir kaza meydana geldi (Bu arada havuzun geminin boyutlarına göre imal edilmediği bazı mebuslar tarafından mecliste dile getirildi). Hem yüzen havuz, hem de gemi ciddi hasar gördüklerinden tamirat işi uzadı ve masraflar bir kat daha arttı. Bu işe baştan beri muhalefet eden İsmet Paşa, mecliste yaptığı bir konuşmada Atatürk’ün Yavuz’un onarımının gecikmesi hususunda çok üzüldüğünü ifade ederek İhsan Bey’e adeta aba altından sopa göstermişti. Bununla da yetinmeyen İsmet Paşa, Atatürk’le görüşmüş, Bahriye Vekâletinde yolsuzluklar olduğuna dair iddiaları kendisine anlatmıştı. Bu durumdan haberdar olan İhsan Bey panik halde hemen Mustafa Kemal Paşa’nın huzuruna çıkmış, kendisini savunmuş ve Paşa’yı vekâlette herhangi bir sorun yaşanmadığı konusunda ikna etmeyi başarmıştı.

İhsan Bey Yüce Divan’da

Kaza hadisesinden sonra havuz tamir edildi ve Yavuz’un onarım işi Saint Nazaire adlı bir Fransız firmasına verildi. Ayrıca bu firmaya gemiyi ve havuzu satın alması da teklif edildi. Ancak şirket bunu kabul etmedi; zira hem havuz hem de gemi hasar görmüştü. Fransızlar bu hasar nedeniyle sigorta şirketlerinin %1 olan pirim payının %5’e çıkarılması sonucu oluşan maliyeti hükümetin karşılamasını istiyordu. İşte bu durum İhsan Bey’i Yüce Divan’a götürecek sürecin başlangıcı oldu.

1927 yılında yapılan seçimlerde kabineyi kurma görevi İsmet Paşa’ya geçmişti. İhsan Bey’in göreve henüz başlayan Bakanlar Kurulunun onayını almadan hızlıca Saint Nazaire ile yeni antlaşma imzalaması herkesi şaşırtmıştı. İsmet Paşa, yaşanan bu gelişmeyi mecliste mebuslara anlatmış, yapılan bu emrivaki işin devletin aleyhine olduğunu ifade ederek ihsan Beyin Divan-ı Âli’ye sevk edilmesini talep etmişti. Kastamonu Mebusu Ali Rıza Bey de dev geminin yüzen havuza alınması esnasında yaşanan kazanın etraflıca soruşturulması yönünde önerge verdi. Meclis, İhsan Bey’i Divan-ı Âli’ye vermek üzere bir encümen kurulmasına kanaat getirdi. Yunus Nadi’nin başkanlığında oluşturulan bu encümenin üyeleri arasında Hakkı Tarık Bey, Yusuf Akçura, Mehmet Asım, Refik Koraltan, Ahmet Ağaoğlu, Celal Nuri gibi isimler bulunuyordu.

‘Beni yormayınız, ölüme hazırım’

Otuz üç üyeli bu encümen, başta İsmet Paşa ve İhsan Bey olmak üzere pek çok bürokratı dinledi, yüzlerce dosyayı inceledi. İhsan Bey somut olarak ihaleye fesat karıştırmak, komisyoncularla iş görmek ve rüşvet vermekle suçlanıyordu. Soruşturma sürecinde İhsan Bey artık bunaldığından olsa gerek son kez şunları söyledi: “Ben derim ki Heyeti Celile’niz beni Divan-ı Âliye veriniz. Mesuliyetten korkmuyorum. Efendiler beni yormayınız, son iyiliğiniz bu olsun, rica ederim. Yirmi günden beri ıstırap içindeyim. Arkadaşlarım, dünyada her şeyden mukaddes bildiğim, evlâtlarımdan mukaddes bildiğim namusuma taan ediliyor, ben hırsızlıkla itham ediliyorum. Ben bundan ıstırap duyuyorum. Beni yormayınız, ölüme hazırım, istiyor musunuz efendiler şimdi kendi cezamı vereyim? Beni yormayınız. Efendiler ne istiyorsanız onu yapınız”

Encümenin günler süren çalışmalarından sonra İstanbul Milletvekili Nurettin Ali Bey, İhsan Bey’in dokunulmazlığının kaldırılması ve Yüce Divan’a sevki hususunda meclise bir teklif verdi. Teklif oylanarak kabul edildi. Bu karar 30 Ocak 1928 yılında Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girdi ve böylece Cumhuriyet tarihinde ilk kez bir bakan hakkında Yüce Divan kararı verildi.

Suçlu bulundu

Sabık Bahriye Vekili İhsan Bey ve olayda adı geçen birçok kişi başsavcının talebi ile tutuklanarak cezaevine konuldu. Yüce Divan’daki yargı süreci 9 Şubat 1928’de başladı, 16 Nisan 1928’de sona erdi. İki ay süren mahkeme sonunda verilen karar kırk beş dakika sanıkların yüzüne okundu. İhsan Bey, Sapancalı Hakkı aracılığı ile yüz bin lira rüşvet almak ve ihaleye fesat karıştırmaktan iki yıl hapse mahkûm oldu. Memuriyetten men edildi ve milletvekilliği düşürüldü. İhsan Bey mahkûmiyetinden sonra siyasetten uzaklaşarak inzivaya çekildi; lakin Atatürk’e bağlılık mektubu yazmayı ihmal etmedi. Hatta Kılıç Ali vasıtasıyla Paşa’ya ulaşmaya çalıştı ancak başarılı olamadı. Tahliyesinden sonra eski arkadaşları ile tüm irtibatı koptu. Mustafa Kemal’in İsmet Paşa karşısında kendisini feda edişini tam olarak anlayamadan, 6 Mart 1947 yılında hayata veda etti.

İsmet Paşa’nın, İhsan Bey’in bir türlü peşini bırakmayıp mahkûmiyeti için Mustafa Kemal’i bile ikna etmeye çalışmasının ardında, İhsan Bey’in İstiklal Mahkemesi başkanlığı yaptığı sırada yaşanan bir hadise olduğu söylenir. İhsan Bey’in İsmet Paşa’nın muhakkak tutuklanmasını istediği şahısların beraatına karar vermesi ikilinin arasını açar ve ilişkiler bir türlü düzelmez. İsmet Paşa yıllar sonra eline geçen bu fırsatı iyi kullanır ve intikamını böylece alır. Bu arada Yavuz Zırhlısının tamirat işi de 1930 yılı Şubat ayında tamamlanır ve Saint Nazaire şirketine olan tüm borçlar 1931 yılında kapatılır. Yavuz onarımdan sonra donanmaya hizmet vermeye başlar.

Son bir anekdot: Atatürk’ün naaşını İstanbul’dan İzmit’e taşıma görevini de Yavuz Zırhlısı yerine getirir.