Türk matbuat hayatının önemli isimlerinden biri olan Agâh Efendi, Yozgatlı bir aileye mensuptu. 1832 yılında İstanbul’da doğmuş, ilk tahsilinden sonra yedi sene Tıbbiye Mektebine devam etmişti. Fransızcayı çok erken yaşlarda öğrendiğinden on sekizinde Babıali Tercüme Odası’nda çalıştı, yirmi ikisinde geçici elçimiz Veliyüddin Paşa ile Paris’e gitti. Agâh Efendi yirmi sekiz yaşında memurluğuna devam ederken bir taraftan Tercüman-ı Ahval Gazetesini çıkarmaya başladı (1860). Otuzunda Posta Nazırlığını, otuz üç yaşında Vapur-ı Hûmayunlar ve Ereğli Kömür Madenleri Nezaretini idare eden Agâh Efendi’nin memuriyeti Avrupa’ya kaçan Namık Kemal ve Ziya Paşa ile yakın dostluğu yüzünden son buldu. Kendisi de kısa bir süre sonra bazı Jöntürk dostlarıyla beraber Avrupa’ya kaçtı, yurda ancak Sultan Abdülaziz’in iradesiyle geri dönebildi.
İlk özel gazete
Agâh Efendi genç yaşta Avrupa görmüş, dil öğrenmiş ve çok okuduğu için epeyce entelektüel birikime sahip olmuş bir bürokrattı. Çıkardığı Tercüman-ı Ahval, Osmanlı Devleti’nde bir Türk vatandaşına ait ilk özel Türkçe gazete idi. Devletten hiç yardım almadan (gerçi destek mahiyetinde önemli makamlara getirilmişti) çıkarmayı başardığı gazetesinin en önemli muharriri Şinasi’ydi. Onun gayretiyle gazete bir şahsiyet kazanmış, yayın hayatında önemli bir yere sahip olmuştu. “Şair Evlenmesi”ni ilk defa burada tefrika halinde neşreden Şinasi, gazetenin yayın politikasını ve hedeflerini bir “Mukaddime” ile açıklamıştı. Lakin üstadın Tercüman-ı Ahval ile olan bu birlikteliği gazetenin yirmi dördüncü nüshasına kadar devam etti; kendisi buradan Tasviri Efkâr macerasına atıldı. Batı etkisinde gelişen Türk edebiyatının önemli bir temsilcisi olan Şinasi’nin gazete yazıları, Tercüman-ı Ahval’i aynı zamanda yeni Türk edebiyatının bir mecrası haline getirdi. Şinasi ayrıldıktan sonra gazete daha küçük boyutlarda iki günde bir çıkmaya başladı.
Tercüman-ı Ahval o günün şartlarında imkânsızlıklar içinde çıkartılan bir gazeteydi. Bu güçlüğü merhum Ahmet Rasim hatıralarında yazmıştı. Mürettiplerin (dizgici) yaşlı olması, çalışanların acemilikleri, halka satışın gizli yapılması, makinaların eski ve yarı çalışır oluşu gazeteyle ilgili unutulmaz ayrıntılardı. Böyle olmasına rağmen Tercüman-ı Ahval’de Şinasi’den başka Namık Kemal, Ahmet Vefik Paşa, Ziya Paşa, Hasan Suphi, Mehmet Şerif gibi çok önemli isimler yazmaktaydı. Ama gazetenin asıl yükü elbette Agâh Efendi’nin omuzlarındaydı.
Medyada söz düellosu
Bir İngiliz’in sahibi olduğu Ceride-i Havadis Gazetesi ile maarif sistemiyle ilgili girdiği bir münakaşa sonucunda Tercüman-ı Ahval otuz dördüncü sayıda kapatılma kararıyla karşı karşıya kaldı (yazının Ziya Paşa’ya ait olduğu düşünülüyor). 12 Mayıs 1861’de kapatılan gazete, ancak aynı yılın 17 Haziran’ında yayın hayatına devam edebildi. Ceride-i Havadis okuyucularına kapatma kararını memnuniyetle karşıladıklarına dair 153. sayısında bir yazı yayınlamıştı. Böylece Türk matbuat hayatında ilk yayın tatili Tercüman-ı Ahval’e verilmiş oldu. Tercüman-ı Ahval ile Ceride-i Havadis arasında sürtüşmeler bununla da sınırlı kalmadı. Daha evvel yayınlanan Şinasi’nin Şair Evlenmesi tefrikası halktan büyük ilgi görüp gazetenin tirajı artınca, Ceride-i Havadis okuyucularına bu tefrikaları küçümser tavırla “bir kocakarı masalı” olarak lanse etmişti. Ayrıca Tercüman-ı Ahval’in sahibinin Müslüman oluşu Ceride-i Havadis’in sahibinin ise İngiliz oluşu bir müddet polemik konusu haline gelmişti. İki gazete arasında süren bu atışmalar ancak sarayın araya girmesiyle son buldu ve Agâh Efendi gazetesinde bir özür yazısı yayınladı. Türk matbuat hayatına pek çok iddialı gazetenin katılımı zamanla Tercüman-ı Ahval ’in popülaritesiyle birlikte tirajını da düşürmüş ve altı yıl süren yayın macerası 11 Mart 1866’da son bulmuştu.
Yurtdışına kaçtı
1867 yılında Namık Kemal ve Ziya Paşa Avrupa’ya kaçınca Agâh Efendi de memuriyetten azledildi. Bunun üzerine o da aynı yıl Ali Suavi ve birkaç Jöntürk ile birlikte bir Fransız vapuruna binerek Paris’e kaçtı. Aradan geçen dört yıldan sonra devlet idaresinde çok etkili olan Ali ve Fuat Paşaların vefatı önce Namık Kemal’in ardından da Ziya Paşa ve Agâh Efendi’nin İstanbul’a geri dönmesini sağladı. Elbette bu padişah iradesiyle gerçekleşmişti.
Agâh Efendi, memlekete döndükten bir sene sonra İzmit’e mutasarrıf oldu. Ardından Şurayı Devlet azalığına tayin edilse de 1877 yılında Sultan II. Abdülhamit’in emriyle Bursa’ya ve oradan da Ankara’ya sürüldü. Altı sene Ankara’da zorunlu ikamet eden Agâh Efendi, burada da boş durmamış, ziraatla meşgul olmuştu. Abdülhamit’in affıyla 1884 yılında yeniden memurluğa dönen Agâh Efendi, önce Rodos Mutasarrıflığına aynı yıl Atina Büyükelçiliğine tayin edildi. Ancak 1885 yılının Ekim ayında aniden rahatsızlanarak vefat etti.
Ebüzziya Tevfik Bey, Agâh Efendi ile ilgili verdiği malumatlarda kendisinin sakin bir yaradılışa sahip olsa da kimseye eyvallahı olmadığını, üst düzey devlet erkânı karşısında eğilip bükülmediğini, Ziya Paşa ile çok sıkı dost olmalarına rağmen Paşa’nın Agâh Efendi’nin yanında latifeler yapmadığını, fazla konuşkan biri olmadığını, her adımını temkinle attığı için kendisine danışılan konularda muhakkak bir gece düşünmek için izin istediğini anlatır.
Haberleri yorumlayarak verme geleneğini başlatan, siyasi içerikli başmakaleleri sonrakilere miras olarak kalan, Türk matbuat hayatında öncü olmuş Agâh Efendi, Sultan Mahmut Türbesi haziresinde bugün kendisine dua edecekleri bekliyor.