Dağıstan’da dünyaya gelen Mehmet Fazıl Paşa, Kafkasların aslanı Şey Şamil’in maiyetine girdiğinde henüz yedi yaşındaydı (Paşa, daha sonra Şey Şamil’in oğlu Gazi Muhammed’in kayınbiraderi oldu). Rusya’ya karşı bir avuç kahramanın arasında savaşırken Şeyh Şamil ile birlikte Moskova’da esir düştü. Esareti sırasında, yaşı küçük olduğundan Rus süvari mektebine girdi ve subay olarak mezun oldu. Binicilik ve nişancılıkta daha okurken yetenekleri fark edilen paşa, Çarın muhafız kıtasında görev yaparken Rus Ordusundan istifa ederek Osmanlıya iltica etti. Süvari Kolağası (yüzbaşı) rütbesiyle Osmanlı Ordusunda hizmet etmeye başlayan Mehmet Fazıl Paşa, 1877-1878 yılında vuku bulan Rus Harbinde (93 Harbi) Gazi Ahmet Muhtar Paşanın yanında Erzurum cephesinde önemli yararlıklar gösterdi. Bilhassa Aziziye tabyası çarpışmaları sırasında düşmanın üzerine hiç korkmadan, en önde kendisi arkasında süvari bölüğü ile hücuma kalkması tüm görenleri hayretler içerisinde bıraktı. Paşa bu büyük fedakârlık neticesinde binbaşılığa terfi etti. Askerlik hayatı boyunca alay, tugay, tümen ve kolordu kumandanlıkları ile Altıncı Ordu Müşirliğini vekâleten ifa ettikten sonra, yaşı yetmişe yaklaştığından kendi isteğiyle emekliye ayrıldı ve Musul Valiliğine getirildi (1910). I. Dünya Savaşının patlak vermesiyle birlikte, ilerleyen yaşına rağmen tekrar orduya döndü ve savaşmak üzere önce Kafkas cephesine, daha sonra Irak cephesine gönderildi.
Bir cesaret abidesi
Osmanlı Ordusunun Kurmay Başkan Yardımcılığı’na ve Mareşal rütbesine kadar yükselen ayrıca Altıncı Ordu Komutanı olarak da görev yapan Von der Goltz Paşa, Mehmet Fazıl Paşanın şahsiyetine ve kahramanlığına hayrandı. I. Dünya Savaşı sırasında Fazıl Paşa, Irak cephesinde hiç sırtından inmediği atı üzerinden süvari hücumlarını idare ederek Osmanlı sancağını dalgalandırıyor, Goltz Paşa da bu ihtiyar delikanlının gösterdiği feraset karşısında içinde biriken duyguları ancak paşaya mektup yazarak ifade edebiliyordu. Kût’ül-Amâre Savaşları öncesinde yazılan bu mektuptan Mehmet Fazıl Paşanın kızı Hadduç Dağıstanlı vasıtasıyla haberdar olabiliyoruz. Goltz Paşa mektubunda şunları söylüyor:
“Fazıl Paşa Hazretleri Kut’a geldim. Bu fırsatla dahi zat-ı âlileri ile görüşmek ve şimdiye kadar vuku bulan muhaberatta ibraz buyurulan hidemat-ı cansiperaneden dolayı size karşı kalbim de hâsıl olan takdirat-ı hürmetkâraneyi bir kere daha bizzat izhar ve iblağ etmek isterdim. Cephe-i harpte düşmanla teması daimide bulunmanız ve binaenaleyh vazife başından ayrılmamanız bu arzumun fiilen husulünü gayri mümkün kıldı. Vatana karşı medyun olduğumuz hizmeti kemali şahamet ve besaletle ve pek çok gençlerimize gıpta bahş olacak bir hummayı faaliyetle, at sırtında, er meydanında ifa etmekte bulunan zat-ı âlilerini kemal-i takdir ile selamlar ve takdim ettiğim hatıranın kabul buyurulmasını rica ederim.” Goltz Paşanın Mehmet Fazıl Paşaya gönderdiği hatıra güzel bir muhafaza içerisinde gönderilmiş altın bir saatti.
Doğuştan asker
Mehmet Fazıl Paşa ata binmekte ve silah kullanmakta müthiş meziyetliydi. Onun emekliliğinden sonra dahi orduya katılıp cepheden cepheye koşması, yaşının ilerlemesine rağmen at sırtında bedenini yıpratacak şekilde fedakârlıkta bulunması tamamen sağlam inancı ile ilgiliydi zira bunları yapması için kendisini kanunen zorlayıcı hiçbir mecburiyet yoktu. Fazıl Paşa, Irak’ta kaldığı süre içerisinde vahşi hayvanlara ilgi duymuş, kaldığı konağın avlusunda iki aslan ve birkaç kaplan beslemişti. Onlarla adeta korkusuzca arkadaşlık etmiş, aslanın sırtında çıkan çıbanın ameliyatını dahi hayatı pahasına kendisi yapmıştı (Paşanın Sultan II. Abdülhamit’in Yıldız Sarayı bahçesinde kaçan aslanlarından bir tanesini kafese tekrar sokma hikâyesi de ilginçtir). Aynı zamanda paşanın şahinleri ile ava çıkması da meşhurdu. Bilhassa büyük oğlu Süvari Binbaşısı Davut Bey ile küçük oğlu Gazi Bey bu av merasimlerine bizzat katılırlardı. Nişancılıkta babalarından geri kalmayan oğullarının dışında kızları Fatma ve Hadduç hanımlar da çok iyi ata binerlerdi.
Enver Paşa elinden öptü
Fazıl Paşa tevazu sahibi bir askerdi. Hayatı boyunca savaşlarda gösterdiği kahramanlıkları asla anlatmaz bunu kendisi için bir gurur vesilesi kılmazdı. Buna rağmen I. Dünya Savaşı sırasında neşredilen bazı Alman ve İngiliz gazetelerinde paşanın cephede gösterdiği başarılara dair yazılara rastlıyoruz. Bağdat’taki evi daima misafirlerle dolu olan paşayı bölgede sevmeyen yoktu. Bütün Irak ve çevresinde bulunan aşiretler kendisine büyük saygı duyuyor, güveniyor paşayı doğal bir lidermiş gibi kabul ediyordu. Milli kahramanımızın hayranlarından biri de Enver Paşaydı. Enver Paşa Sarıkamış cephesine geldiği zaman onu Köprüköy’de ön siperlerde görmüş, ilerleyen yaşı nedeniyle kendisine cephe gerisinde bir görev vermeyi teklif etmiş lakin Mehmet Fazıl Paşa bu teklifi hiç düşünmeden reddetmişti. Genç nesiller için unutulmayacak bir emsal olan bu ihtiyar mücahidin vatan ve millet sevgisi karşısında kendisini tutamayan Enver Paşa’nın tüm karargâhın önünde bir anda eğilerek paşanın elinden öpmesi görülmeye değer bir tabloydu.
Mehmet Fazıl Paşa gibi bir kahramana yatağında ölmek elbette yakışmazdı. Paşa çok sevdiği atı üzerinde elinde meşhur Kafkas kılıcıyla birlikte askerlerinin önünde Kût’ül-Amâre ‘de Sabit Tepe Savaşı’nda açılan düşman ateşi ile şehit oldu ( 24 Şubat 1916). Şehit kahramanımızın ailesi 1920’den sonra Irak’ta kaldı ve oraya yerleşti. Babası hakkında bir kitap kaleme alan ve paşanın Türk vatandaşlığına geçen tek evladı olan Hadduç Hanıma, muhtaç bir durumda kaldığı için vatana hizmet tertibinden aylık bağlandı (1962). Güçlü inancı ve sarsılmaz imanı ile ömrünü şehitlikle süsleyen Fazıl Paşamızı unutmuyor ve kendisine Cenabı Allah’tan rahmet diliyoruz.