Yerel yöneticimiz Cumaları, sabah saat on ile on üç arasında “hayırlara ve güzelliklere vesile bir gün” geçirelim diye biz ilçe halkına bir “mesaj atıyor.” Büyük harflerle yazılmış, noktaları olmayan bu mesajları başlangıçta pek önemsemiyor, şöyle bir açıp sonra da hemen siliyordum. Ama zaman içinde nedense bu mesajlara daha bir dikkatle bakmaya, hatta biraz gecikirse meraklanmaya başladım. Biz, Türklerin İstanbul’un sur içine yerleşmeden önce, boğazın karşı kıyısında ele geçirdikleri ve şehrin alınışı sırasında ezan ve dualarla fethe destek verilen çok eski bir semtte oturuyoruz. Fatihliler ve Eyüplüler istedikleri kadar şişinsinler; tarih yalan söylemez! Ayrıca, beldemizin üstünde gururla yükselen “mazi binaları” ve altında sürekli ahaliyi koruyup kollayan manevi şahsiyetler, her bir adımımızı dikkatle atmamızı salık veren kırattadır. Bu sebeple, beldemizde doğan çocuklar başlangıçta cin cin baksalar bile, ergenliklerine doğru birden değişmeye, meyuslaşmaya, “ney bakışlı” olmaya başlarlar. Burada herkes ancak biraz mistikleşerek beşeri coğrafyaya uyum sağlayabilir. Ruhundaki serseri dikenleri rendeleyemeyenler gürültülü ve dünyevi Kadıköy’e ya da bahçeleri böcekten geçilmeyen Çekmeköy’e göç kaldırmak zorundadır. Bizim semtimizde ancak her an ölümle komşuluğa razı olanlar huzur içinde oturabilir…
Nasıl bir semtte oturduğumuzu, bize her Cuma “hayırlara ve güzelliklere vesile bir gün” geçirelim diye büyük harflerle mesaj gönderen yerel idarecimiz de biliyor. Hatta ben her hafta, ilçemizin hala tarihiliğini koruyup korumadığını; hala bir teyzeler, amcalar, babaanneler semti vasfını sürdürüp sürdürmediğini teyit etmek için bu mesajları özellikle bekliyorum. Diyelim en geç saat on üçte gelmesi gereken mesaj telefonuma düşmedi, o an bir telaş basıyor beni; eğer uzakta değilsem, meydandaysam dönüp “mazi binaları”na bakıyorum hemen. Bizim, boğaz kıyısında altın bir kemerin kaşı gibi duran ilçemizde Eyüplüleri ve Fatihlileri kıskandıracak kadar çok maziden kalma miras vardır. Eski valideler ve yeni valideler tarafından; bit kontrolünden geçirilmiş yaşlı bir vezire gelin edilen sultan kızları tarafından; aslında alttan alta Osmanlıya kin besleyen İsfendiyarlı vezir tarafından ve daha nice bani tarafından yaptırılmış mabetlerimizin; tekkelerimizin, mezarlıklarımızın olduğu cümle âlemin malumudur. Ölümle daima komşuluğa rıza gösterenlerin oturduğu bir semtte, şehrin en kıymetli mezarlıklarının olması hatta bunlardan birinin Filibeli’nin A’mâk-ı Hayali’ne ev sahipliği yapması da şaşılacak bir durum değildir. Bizim beldemizde eser ölümden neşet eder…
İnsana sürekli ölüm telkin edilen bir semtte, haftada bir de olsa bir yerel yönetici tarafından gönderilen mesaj adeta hayat işaretidir. Hem kendi içinizde hem de devlet nazarında yaşamaya devam ettiğiniz kanaatine varırsınız. Bize, “hayırlara ve güzelliklere vesile bir gün” geçirelim diye mübarek Cuma öncesi “noktasız harflerle selam” gönderen yerel yöneticimiz de biliyor bunu. Ve bu nazik yöntemle, tıpkı bir gizli anons gibi şunu fısıldamak istiyor kulaklarımıza: “Sevgili hemşerilerim, teyzelerim, amcalarım, ney bakışlı genç arkadaşlarım, ebediyen ölüme komşuluk edenler, şimdilik hayattasınız; endişeye mahal yok. Biraz önce yerin üstünde birer pırlanta gibi duran eserlerimize baktım, alemlere, kubbelere göz gezdirdim, mezarlıkların serinliğinden geçtim, her şey yerli yerinde duruyor. Ve gördüğünüz gibi ben de yerimden ırgalanmış değilim, o Fatihliler ve Eyüplüler hiç boşuna sevinmesinler, hizmetlerime devam edeceğim.” Hizmet, tabii olarak bizim semtimizde sadece bir belediyecilik ameliyesi değil, tarihi ve ruhi bir vazifedir. Burada sadece ölümle komşuluk kontratı imzalatılmaz, ayrıca huzurlu olma şartı da aranır…
Yerel yöneticimiz geçtiğimiz Cuma günü, tam saat 11:19’da, hem “hayırlara ve güzelliklere vesile bir gün” yaşamamızı dileyen hem de tarihi ve ruhi sevincini paylaşmayı arzulayan bir mesaj daha gönderdi. Tasarrufu teşvik için noktaları atılmış paylaşım şöyle başlamaktaydı: “KADIM HUZURUN BELDESI ……’DA ECDAT YADIGARI BIR ESERIN DAHA RESTORASYONUNU BITIRMENIN MUTLULUGUNU YASIYORUZ…” “KADIM HUZURUN BELDESI”nın ilçemizden başka bir yer olamayacağının elbette farkındayız ve bu vasfımızı da kimseye kaptırmak niyetinde değiliz. Yine de yerel yöneticimiz adına gönderilen mesajda bir mantık hatası ya da eksik bilgi olduğunu düşünüyorum. Bu hata ya da eksiklik bana beldemizde tartışma kültürü ve şeffaflığın da ölüm kadar değerli olduğunu gösterme fırsatını da vermiş bulunuyor. Acaba “kadim huzurun beldesi” derken tam olarak hangi çağda yaşamış bulunan huzur kastediliyor. Kastedilen acaba ilk çağda Babil’de yaşayan huzur mudur, Ortaçağ’da Isfahan’da yaşayan huzur mudur, yoksa yeniçağda Londra’da yaşayan huzur mudur? Eğer beldemizde bir zamanlar “Kadim Huzur” adında bir veli şifa dağıttıysa, keşfedilen bu yeni manevi kapı hakkında bilgilendirilmeyi özellikle rica ediyorum. Bu vesileyle mesajı gönderenlere iyi Türkçeler dilemekteyim…