Yaşanan gerçekler ve koruma kanunu

Geçtiğimiz hafta, Mustafa Kemal Atatürk’ün ölüm yıldönümü vesilesiyle Atatürkçülük çok tartışıldı.

Bazı AK Parti teşkilatlarının Anıtkabir’e vatandaşları taşıması dikkat çekti.

Atatürkçülük adeta birilerinin tekelinde olduğu için, halktan birilerinin Atatürk’ü sahiplenmesini çekemiyorlar.

Hatta bazı Atatürkçülerin…

Anıtkabir’deki manevi havalarını bozduklarına inandıkları için olsa gerek…

AK Partili ziyaretçilere tepki gösterdiği haberlerini gördük.

Atatürkçülük…

Kemalizm…

Neden koruma altındadır?

1951’de çıkarılan kanunun ayrıntılarına bir bakalım…

Resmi Gazete Yayın tarihi: 31 Temmuz 1951

Numarası: 5816

Madde 1- Atatürk’ün hatırasına alenen hakaret eden veya söven kimse bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

Atatürk’ü temsil eden heykel, büst ve abideleri veyahut Atatürk’ün kabrini tahrip eden, kıran, bozan veya kirleten kimseye bir yıldan beş yıla kadar ağır hapis cezası verilir.

Yukarıki fıkralarda yazılı suçları işlemeye başkalarını teşvik eden kimse asıl fail gibi cezalandırılır.

Madde 2- Birinci maddede yazılı suçlar; iki veya daha fazla kimseler tarafından toplu olarak veya umumî veya umuma açık mahallerde yahut basın vasıtasiyle işlenirse hükmolunulacak ceza yarı nispetinde artırılır.

Yakın tarihe doğru şöyle bir yolculuk yapalım…

Bakalım neler yaşanmış Anadolu’da…

Çanakkale’de… Galiçya’da… Yemende… Bingazi’de…

Anafartalar’da… Dumlupınar’da… Sakarya’da…

Birinci Dünya Savaşında… Kurtuluş Savaşında…

Velhasıl tüm cephelerde…

Türk, Kürt, Arap, Laz Çerkez, Boşnak, Arnavut ve hatta Ermeni, Rum Osmanlı vatandaşları savaştı, bedeller ödendi.

Birinci Dünya Harbi sonrasında, Osmanlı bakiyesi Anadolu’da Türkiye Cumhuriyeti adıyla yeni bir devlet kuruluyordu…

Birinci Meclis, 23 Nisan 1920’de Ankara’da Mustafa Kemal’in “İnşallah âlemin sığınağı padişah efendimiz hazretlerinin sıhhat ve afiyetle her türlü yabancı kayıtlardan uzak olarak kutlu tahtlarında sürekli kalmasını Allah’tan tazarru (yalvarma) eylerim” diyerek, ilk kez 378 milletvekiliyle toplanıyordu…

1 Kasım 1922’de yapılan toplantıda, Osmanlı Devleti’ne son verilmesini kararı alındı.

TBMM hükümeti, 18 Kasım 1922 günü, Abdülmecid Efendi’yi HALİFE SEÇİYORDU…

Cumhuriyet rejimine geçilmesi de 29 Ekim 1923’te İkinci Meclis’te kararlaştırılıyordu…

1924 Anayasası’nın 2. maddesiyle Türkiye Devleti’nin dininin İslâm olduğu, resmi dilinin Türkçe olduğu ve devlet merkezinin Ankara olduğu açıklanıyordu…

İkinci Meclis ile birlikte Mustafa Kemal ipleri eline geçiriyor ve…

İslamcı, İttihatçı, solcu kim olursa olsun…

Kendisine muhalif olan veya muhalif olabilecek kişileri…

Kimisini Şeyh Said isyanıyla ilişkilendirerek…

Kimilerini Takrir-i Sükun kanunuyla…

Menemen gibi komplolarla… Tasfiye ediyordu…

Düşünün bir…

Bu ülkenin İstiklal Marşı’nı yazan Mehmet Akif Ersoy bile Mısır’a sürgüne gitmek zorunda bırakılıyordu…

1924 Anayasası’nın 2. maddesi: Türkiye Devleti’nin dininin İslâm olduğu, resmi dilinin Türkçe olduğu ve devlet merkezinin Ankara olduğu ilan ediliyordu.

10 Nisan 1928 tarihinde yapılan değişiklikle, Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan “Türkiye Devleti’nin dini İslâm’dır” hükmü çıkarıldı. Ayrıca milletvekillerinin yeminlerindeki vallahi kelimesi “namusum üzerine söz veririm” ifadesiyle değiştirildi.

Yine Meclisin görevleri arasında yer alan “ahkâm-ı şer’iye’nin tenfizi” (dinsel hükümlerin yerine getirilmesi) hükmü anayasadan çıkartıldı.

Mustafa Kemal’in en can alıcı devrimlerinden birisi…

Belki de bu milletin can damarı olan…

Geçmişiyle bağını yıkacak olan HARF İNKILABI…

Mustafa Kemal Paşa, 9 Ağustos 1928’de Sarayburnu Parkı’ndaki gazinoda CHP’nin düzenlediği gece toplantısında harf inkılabını şu sözlerle başlatıyor:

“Türk’ün seciyesini (karakterini) anlamayarak birtakım zincirlerle saranlardadır. Artık mazinin hatalarını kökünden temizlemek zamanındayız. Hataları tashih edeceğiz (düzelteceğiz). Hataların tashih olunmasında, bütün vatandaşların faaliyetini isterim. En nihayet bir sene içinde bütün Türk heyet-i içtimaiyesi yeni harfleri öğreneceklerdir. Milletimiz yazısı ile kafası ile bütün âlem-i medeniyetin (uygar dünyanın) yanında olduğunu gösterecektir. (Halka doğru kadehini kaldırarak) Eskiden bunun bin mislini mezbelelerinde gizli gizli içerek envai mefsedeti irtikap eden mürai (iki yüzlü) sahtekarlar vardı. Ben sahtekâr değilim, milletimin şerefine içiyorum.”

1 Kasım 1928 tarihli 1353 sayılı kanunla Kur’an harfleri kaldırılıp, Latin harfleri kabul ediliyordu…

Sistem, Müslüman Anadolu halkını İslam’dan uzaklaştırmak için her yolu deniyordu…

18 Temmuz 1932 tarihinde Diyanet İşleri Riyaseti, ezanın Türkçe okunmasına karar verdi… Ve 18 Yıl boyunca ezan, Türkçe olarak okundu…

Allahu Ekber’in yerini “Tanrı uludur” aldı.

Kuran öğrenimi yasaklandı…

Binlerce Anadolu insanı Kur’an öğrendiği veya öğrettiği için zulme uğradı… Tutuklandı… Zindanlara tıkıldı…

Peder, ezan için şöyle derdi:

“Yahu milletimize tatbik olunan inkılâp o kadar amansız oluyor ki Türkiye’nin Müslüman milletleriyle hiç alâkası kalmasın isteniyor. Ezanı değiştirmek ne Rusya’nın aklına geldi, ne Çin’in… Ne de başka bir gayrimüslim devletin… Ezan yalnız bizde değişti. Bizden başka ezanı değişik bir Müslüman ülke yoktur dünyada… Bunlar kimin gözüne girmek için yapılıyor?

Bu işin sonu ne olacak? Ezan bilmeyen insanlar ezan duymamış çocuklar, ezanın ruhuna düşman nesiller! Bunların sonu ne olacak?”

                                                                         * * *

Kemal Özdemir’in şehadeti

Kayseri Akıncılar Teşkilatı önünde 15 kişilik bir Akıncı grubu oturmaktadır. 16 Kasım 1979 günü, 4 kişilik bir grup tarafından üzerlerine açılan ateş neticesinde; İmam Hatip Lisesi öğrencisi ve Akıncılar Teşkilatı üyesi Kemal Özdemir, göğsünden vurulur. Kaldırıldığı hastanede kurtarılamayarak şehid olur. Şehidin cenazesi memleketi olan Kahramanmaraş’ın Göksun ilçesine götürülür.

Ateş açan grubun Ülkücü olduğu söylenir. Hadise üzerine açıklama yapan Kayserili Akıncılar şunları söyler: “Şehidimizin şehadetine lâyık çalışmayı daha da hızlandıracağız. Bizi sindirmek isteyenler, İslamcı çizgiden bizi saptıramazlar.”

Kemal

Yalan imiş fani dünya temelin

Bulunur mu artık giden Kemal’im

Belli olsa sana kıyan o zalim

Alırdık ahdini aslan Kemal’im

 

Daha küçük idin çokmuş emelin

Nerende saklıydı bunlar Kemal’im

İmanın uğruna verdin canını

İnşallah şehitsin benim Kemal’im

 

Genç yaşında girdin kara toprağa

Benzedin açılıp solan yaprağa

Arlandın mı kurşunlardan kaçmaya

Bizi böyle nara yaktın Kemal’im

 

Unutamam kaşın közün karasın

Kulunçtan aldığın kurşun yarasın

Sana kıyıp sıkan eller kırılsın

İmanı uğruna ölen Kemal’im

 

Bakarken parlayan kara gözlerin

Öpüp doyamadığım güzel yüzlerin

Şekerden tatlıydı senin sözlerin

Nasıl unutayım seni Kemal’im

 

Şehitlik isterdin doğruymuş sözün

Aklımdan çıkar mı sürmeli gözün

Od düşse yansaydı Kayseri o gün

Sen yaşasaydın benim Kemal’im

 

Gören unutmaz kara kaşını

Seni mi seçti kahpelerin kurşunu

Kalbimize diktin mezar taşını

Bizi acılara boğdun Kemal’im

 

Kemal’im Kemal’im yiğit Kemal’im

Allah için öldün şehit Kemal’im

Sana acımayan kimse kalmadı

İnşallah mekânın cennet Kemal’im

 

Gözümüzün önünden gitmez hayalin

Ne kadar şirindin benim Kemal’im

Seçtiğin hak yolda çoktu emelin

Ölmedin şehitsin benim Kemal’im

 

Necmi ne söylesen gelmez Kemal’in

Hak emreder kulu bulur zevalin

Yaşın küçük inşallah yoktur vebalin

Şehitlerle bir olasın Kemal’im

(Amcası Necmi Özdemir)