Vatanına sahip çıkan gayrimüslim bir diplomat: Kostaki Musurus Paşa

 

As­len Giritli nü­fuz­lu bir Rum Or­to­doks ai­le­nin ço­cu­ğu ola­rak 1807 yılında İs­tan­bul-Fe­ner’de dün­ya­ya ge­len ve iyi bir eğitim aldığı anlaşılan Kostaki Mu­su­rus Paşa, kısa zamanda Hariciye’ye intisap ederek diplomaside ilerlemeyi başarmış bir devlet adamıydı. İlk bürokratik vazifesi 1834 yılında atandığı Sisam Adası Komiserliği idi. Ada idaresinde gösterdiği ılımlı yaklaşımla halkın teveccühünü kazanan Musurus Paşa, Yunanistan’ın tahrikiyle çıkabilecek olası ayaklanmaları önlemiş ayrıca kısa zamanda vergi problemlerini halletmişti. Gösterdiği başarılar sayesinde daha ilk memuriyetinde Babıali tarafından takdir edilmiş, 1837’de kendisine Sultan II. Mahmut tarafından bir iftihar nişanı verilmişti.

Osmanlı’yı temsil eden Rum

1839’da İstanbul’a dönen Kostaki Musurus, burada evlenmiş ve bir yıl sonra Atina’ya elçi olarak gönderilmişti. Sadrazam Mustafa Reşit Paşa’nın Musurus’u Yunanistan’a göndermesinin en önemli nedeni Osmanlı tebaası arasında herhangi bir ayrım yapılmadığını göstermekti. Bu şekilde Yunan milliyetçilerinin tezleri de çürütülmüş olacaktı. Osmanlı tebaasından bir Rum diplomatın, Atina’ya elçi olarak atanıp Osmanlı Devleti menfaatleri için çalışacak olması, iki devlet arasındaki gerginliğin artmasına neden olacağı muhakkaktı. Bunun ilk tezahürü Yunan topraklarında kalan Müslümanlara ait malların satışı ile ilgili meselede görülmüştü zira bu mallara Yunan hükümeti resmen el koymuştu. Kostaki Musurus Paşa zor da olsa bu meseleyi halletmeyi başarmış, Yunan hükümetinin Müslümanlara ait taşınmazlar için tazminat ödemesini sağlamıştı (1844).

Müslümanların hakkını savunan bir gayrimüslim diplomata daha fazla tahammül edemeyen Yunan medyası sürekli olarak Musurus Paşa ile ilgili aleyhte haberler yapıyor, onu hedef tahtasına oturtuyor hatta öldürülmesi gerektiği yönünde yazılar yayınlıyordu. Bu arada Yunan Kralının yaveri Albay Karatassos’a Osmanlı aleyhinde faaliyetlerde bulunduğu gerekçesiyle İstanbul’a gitmek için vize verilmemesi ve Musurus Paşanın da tüm ısrarlara rağmen Bab-ı Ali’nin bu kararını tatbik etmesi iki taraf arasındaki ilişkilerin iyice bozulmasına neden olmuştu. Vize problemi Musurus Paşanın Yunan Kralı tarafından tahkir edilmesine kadar varınca Bab-ı Ali tüm elçilik heyetini İstanbul’a çağırmış ve Yunan hükümetine özür dilemesi için bir nota vermişti. “Özür dilemektense tacımı ve tahtımı bırakırım” diyen Yunan Kralı ancak Rusya’nın araya girmesiyle, 1847 yılının Aralık ayında özür dilemiş lakin bu süreçte yaşananlar hiç unutulmamıştı.

Suikasttan yaralı kurtuldu

Tekrar Atina’ya, vazifesinin başına dönen Musurus Paşa, Yunan tarafında bu sefer hiç hoş karşılanmadı. Etnik olarak kendilerine mensup bir diplomatın Müslüman bir devlet için çalışmasına anlam veremeyen Yunanlılar, bölgede çıkan her türlü huzursuzluğu ona bağlamaya başladı. Bu süreçte Yunan hükümeti, protestoların hedefi haline gelen Musurus Paşa’yı korumak için dört jandarma tahsis etse de kendisine yapılan suikastı engelleyemedi. Elçilikte çalışan bir Rum görevli, Musurus Paşanın odasına girip beş el ateş etti. Atik davranan paşa kurşunlardan sadece birinin hedefi oldu ve sağ kolundan hafifçe yaralandı. Ateş eden kişi Osmanlı vatandaşı bir Rum’du. Suçlunun yakalanıp Osmanlı tarafına teslim edilmesi yeni bir krizin çıkmasını engelledi.

Kostaki Musurus Paşa’nın Hariciye’deki macerası, 1848 yılında Viyana orta elçiliği ile yeni bir boyut kazandı. Özellikle Macarların Avusturya Krallığına karşı bağımsızlık mücadelesine girişmesi ve akabinde Macar vatanseverlerin Osmanlı’ya sığınması Paşayı en çok uğraştıran meselelerden biri olmuştu. Paşanın bu zor diplomatik sorun karşısında izlediği yol ve ayrıca Macar Mültecilerinin Kütahya’ya yerleştirilmesi konusunda aldığı inisiyatif takdire şayandı.

Kostaki Musurus Paşa, 1851 yılında bu sefer Osmanlı Devleti adına Avrupa’da yaşanan gelişmeleri yakından takip edebilmek için Londra’ya orta elçi olarak gönderildi. Paşanın göreve başladığı yıl İngiltere’de uluslararası bir fuar organize ediliyordu. Bunu fırsata çevirmenin yollarını arayan Osmanlı Bürokrasisi fuarda bir Türk standının olmasını istiyor, bu vesileyle hem İngiliz yetkililerle hem de Rusya’dan gelen diplomatlarla yakın ilişkiler kurmayı hedefliyordu. İstanbul’dan hareket eden Feyz-i Bahr ve Mir’at-ı Zafer adlı gemiler bin bir güçlükle teşhir edilecek Türk ürünlerini Southampton Limanına getirmişti. Büyük bir ilgiyle karşılanan Osmanlı elçilik heyetini Kraliçe Victoria kabul etmiş ardından muhteşem bir ziyafet verilmişti. Fuarda Türk standıyla yakında ilgilenen Musurus Paşa, Tanzimat devrinde geliştirilmeye çalışılan Osmanlı sanayi ürünlerinin tanıtılması için çok çaba harcıyordu. Bunun yanında ziyaretçilerin merakını celbetmek için stantta bir şark köşesi de kurulmuş, Kraliçe Victoria Türk kültürüne ait geleneksel ürünlerin sergilendiği bu bölümden kendisine ipek kumaş ve şal almıştı. Sonunda Paşanın bu gayreti ve emeği Sultan Abdülmecit tarafından da fark edilmiş ve kendisine artık büyükelçilik unvanı verilmişti.

Elçilerin piriydi

Artık Osmanlı Devleti’nin Londra Büyükelçisi olan Kostaki Musurus Paşa, Kırım Savaşından sonra yapılan barışın ardından kendi ikametgâhında bir balo tertip etti. İngiliz Hükümdarları sefaretlerin düzenlediği ziyafetlerde bulunmayı pek adet edinmemişken Kraliçe Victoria bu baloda hazır bulundu. Padişahın Kraliçe’ye baloda takması için gönderdiği mücevherler, misafirlerin hayran bakışları arasında bizzat Musurus Paşa tarafından kendisine takdim edildi. Kraliçe dâhil neredeyse tüm İngiliz Bürokratları ile yakın ilişkiler kuran Kostaki Musurus Paşa, aynı Yunanistan’da olduğu gibi elçilik süresi boyunca İngiliz gazetelerinde Osmanlı ile ilgili çıkan haberleri takip etti, içlerinde jön Türklerin olduğu gizli cemiyetlerin faaliyetlerini de yakından izlemeyi ihmal etmedi. Sultan Abdülaziz’in Londra ziyaretinde (1867) fedakârâne bir şekilde çalışan Musurus Paşa, görev yaptığı süre zarfında Kırım Harbi, Girit İsyanı, 93 Harbi gibi büyük meselelere şahitlik etmiş, son derece kritik siyasi görüşmelerde vatanına sahip çıkmıştı. 34 yıl boyunca İngiltere’de, gayrimüslim bir Osmanlı bürokratı olarak görev yapan Paşa, emekli olduğunda 70’li yaşlarındaydı ancak hala çalışmak istiyordu. Ne yazık ki bu mümkün olmadı. 1884 yılında Londra’ya Mısır’ın kamu borçları konusunu görüşmek üzere Adliye Nazırı Hasan Fehmi Paşanın fevkalâde görevle gönderilmesi üzerine üzülüp, kırılmış, 1885 yılında emekli olmuştu.  Şeyh’üs Süfera (elçiler şeyhi) olarak anılan, devletinin ve milletinin çıkarlarını her şeyin üstünde tutan bu vefakâr devlet adamı 1891 yılında vefat etti ve devlet töreniyle Arnavutköy Rum Kilisesi’ne defnedildi.