Vail’in intiharından sonra Suriyeliler için umut öldü mü?

Okulunda maruz kaldığı ırkçılık yüzünden kendini asan Vail Suud isimli Suriyeli çocuğun intiharını okuduğumda bir Türk kardeşime mektup yazdım ve dedim ki: “Bak, iş nereye geldi? Yeniden tek ümmet olma rüyamız sona mı erdi?”

Doğrusunu söylemek gerekirse, Türkiye’de bilhassa Suriyelilerin yaşadığı ırkçılık hakkında kalem oynatmaktan hoşlanmıyorum. Okullarda meydana gelen hâdiseleri dile getirmek de hoşuma gitmiyor. Lakin şurası bir gerçek; Suriyeliler, olumsuz şartlara rağmen kendi okullarına geri dönmek istiyor.

Evet, ben de her iki tarafın çocukları birlikte okusun diyenlerdenim. Suriyeli çocukların Türk toplumunu tanıyabilmesi için bu gerekliydi. Türk öğrencilerle kaynaşacaklar, yeni bir birlikteliğin temelleri atılacaktı.

KIZIM OKULA GİTMEK İSTEMİYOR

Doğrusu kendi evimde ırkçılığa maruz kalacağımı hayal bile edemezdim. Kızım okuluna gitmemek için bahaneler uydurmaya başladı. Üsteleyince evde daha rahat ders çalıştığını söylüyordu. Derken iş iyice çığırından çıkınca okula tekrar gitmeye mecbur ettim. İşte o zaman ağzından baklayı çıkardı ve okulundaki öğrencilerin ve öğretmenlerin kendisine neler söylediklerini bir bir anlattı.

Kızımdan duyduklarım inanılmaz kötü sözlerdi. Kendisine sataşılan pek çok söze karşılık vermemeyi tercih etmişti. Ve bugün kızım herhangi bir Türk üniversitesine gitmeyi istemiyor. İş bulmuş, işe gidecekmiş. Yeteri kadar para biriktirince de yurt dışındaki başka bir üniversitede okuyacakmış.
İnsanlar Suriye’de yaşananların bizim suçumuz olduğuna inanıyor. Nasıl bir bağlantı kuruyorlar, doğrusu merak ediyorum. İstanbul’da yaşanan deprem de içinde yaşayanların suçu mudur yani? Böyle bir mantık olabilir mi?

EN ÇOK PEYGAMBERLER SIKINTI ÇEKTİ

İnsanların uğradıkları sıkıntılar kendi suçları yüzünden olsaydı en fazla sıkıntıya uğrayanlar peygamberler olur muydu? Hepimiz gayet iyi biliyoruz ki, en çok sıkıntı çekenler peygamberler ve derecesi yüksek müminlerdir. Allah sevdiği kulunu sıkıntılarla sınar. Biz de sevdiklerimizi, evimizi barkımızı ve vatanımızı yitirmekle sınandık. Sadece özgürlük ve saygın bir hayat istediğimiz için bunlar başımıza geldi. İki temel insanî hak için… Ülkemizden kaçtık çünkü özgür değildik ve saygı da görmüyorduk. Burada da mı özgür ve saygın bir şekilde yaşamak haram bize?

SURİYE’DE 4 DEVLET İLE SAVAŞIYORUZ

Vatanımızı savunmaktan kaçtığımızı söylüyorlar. Rejimin uçaklarını düşürecek silaha sahip olsak niye ülkemizi terk edelim ki? Hem sadece rejim mi, biz Suriye’de dört devletle birden savaşıyoruz. Esed’in yanısıra Rusya, İran ve Amerika da var. Eğer küresel sistem bize sırtını çevirmeseydi, yanımızda dursaydı şu an hepimiz evlerimizde çoluk çocuğumuzla mutlu insanlar olarak yaşıyor olacaktık. Fakat ne yazık ki, İsrail’in sınırlarını korumak ve Batı’nın çıkarlarını gözetmekle görevli Esed’i tercih ettiler. “Suriyeli gençlerin yerine Türk gençleri ölüyor” diyorlar. Türk askeri öncelikli olarak kendi sınırlarını koruyor, o da elbette hakkı. Mesele, Suriye’nin savunulması değil ki…

Bir de devletten aylık aldığımız, fatura ödemediğimiz, üniversitelere imtihansız girdiğimiz gibi pek çok söylenti dolanıyor ortalıkta. Bütün bunlara nasıl inanıyorlar, şaşmamak mümkün değil. Türkiye niçin böyle şeyler yapsın ki? Suriyeliler için harcandığı söylenen meblağın açıklığa kavuşturulması gerektiğine inanıyorum. Bir kere kimseye doğrudan bir ödeme söz konusu değil. Ayrıca bu kadar para hangi kalemlere harcandı? Bunu bilmek bizim de, Türk halkının da en tabii hakkı. Ayrıca bu sürekli neden tekrarlanıp duruyor?

Ne zaman bir sıkıntı çıksa işinde gücündeki Suriyeli esnafın dükkânları hedef alınıyor. Veliler okul idaresine başvurup çocuklarının Suriyeli çocuklardan uzak tutulmasını talep ediyor. İspanyol pasaportu bulunan Faslı bir arkadaşım insanların kendisine “Suriyeli misin?” sorusunu yönelttiğini, Suriye olmadığını söyleyince, hele İspanyol pasaportunu görünce daha iyi muamele ettiklerini söylüyor.

BİZ BURAYA OSMANLI DİYE GELDİK

Biz Türkiye’ye geldiğimizde burayı Osmanlı’nın devamı olarak bildik. Türkiye’nin yeniden İslam dünyasına liderlik yapacağına inandık. Büyük devletlere nasıl meydan okuduğuna şahit olduk. Günden güne gelişen, özgürlük ve saygınlık bulacağımız bir ülkeye adım attık. Onlar da bizi ümmetin bir parçası, Arap kardeşleri olarak görürler dedik.
Evet, pek çok Türk kardeşimiz sağ olsun bize sahip çıktı, bizimle dertlendi. Fakat diğer kısım, Türkiye’nin öbür yüzü, Türkiye’yi Batı’nın bir parçası olarak görenler Doğu’dan nefret ettikleri için bizden de nefret ettiler. Buradan defolup gitmemizi çok rahat söyleyebildiler. Hakkımızda türlü dedikodular çıkardılar. Türk halkını her vesileyle bizim aleyhimize kışkırttılar. Sosyal medyada bizi incitecek türlü paylaşımları yapmaktan kaçınmadılar.

ELBETTE HER SURİYELİ İYİ DEĞİL

Bu kadar Suriyelinin içinde kötü insanlar da olabilir dediğimiz halde iyi örnekleri görmezden gelip sadece kötüye ve kötülüğe odaklandılar. Hamdolsun, Türk halkının çoğunluğu bunlara uymadı, zayıf ve kimsesiz olanların yanında yer aldı. Doğrudur, kendimizi gereği gibi savunamıyor olabiliriz. Elimizde doğruları dile getirecek bir TV kanalı mevcut değil. Oysa bu olmalıydı, bu bir zaruret.

BİZİ DEĞİL GÜÇLÜ TÜRKİYE’Yİ İSTEMİYORLAR

Bize saldıranların bizden çok daha fazla imkânlara sahip olduklarını biliyoruz. Arkalarındaki güçler sadece bizi değil güçlü bir Türkiye’yi de asla istemiyor. Ellerindeki imkânı bizi kullanmak suretiyle iktidarı yıpratmak için kullanıyorlar. Türk halkını Türk hükümetine düşman etmek için uğraşıyorlar. Bir kısım öğretmen ve öğrencilerin birlikte ders görme ve zorbalık etmeme konusunda alacakları dersler olduğu muhakkak. Vail örneğinde yaşananları “Çocuklar kendi aralarında şakalaşıyor canım!” türünden sözlerle geçiştirmek mümkün değil. Bizim iki toplumu birbirine daha da yakınlaştıran gazetelerimiz, internet sitelerimiz, sosyal medyada hesaplarımız olmalı. Irkçılık konusunda, sadece Suriyeliler değil herkesi kuşatacak ve himaye edecek kanuni düzenlemeler yapılmalı.

‘ALLAH ŞAM EHLİNE TEMİNAT VERDİ’

Son olarak belirtmek isterim ki, Şam tarihteki en eski başkentlerden biridir. Milattan önce 634 yılında başkent olmuştur. Bazılarının sandığı gibi çölün ortasından geliyor değiliz. Çok yüksek medeniyetlerin varisleriyiz. İmkân buldukça bu konuda yazacağım. Yazık ki, Esed rejimi Suriye’yi ve bizleri bitirdi. Psikolojik ve sosyolojik olarak bir yıkım halindeyiz. Hâlbuki biz, Allah Resulü’nün (sav): “Şüphesiz Allah Şam ve ehli hakkında bana teminat verdi” dediği kimseleriz. Biz, Hz. Peygamber’in (sav): “Şam ehli fesada uğrarsa sizde de hayır kalmaz” dediği insanlarız.

Bize ne olacağını bilemem. Kaderin bize ne getireceğini de bilmiyoruz. Tek bildiğimiz, yitik olduğumuz. Güven duygumuzu yitirdik, yeni şeyler yapma şevkimizi yitirdik, hep birlikte kardeş olacağımıza dair inancımızı yitirdik. Bu durumu düzeltmek için çok çaba göstermek gerekiyor.