Geçen hafta içerisinde…
Sosyal medya hesabıma, Boşnak bir kardeşimizin mesajı geldi.
Bu mesajı okuyunca, yirmi yıl önceye gittim…
Tevhid Dergisi’ni çıkardığımız yıllara…
Bosna Hersek Müslümanlarının, Sırp caniler tarafından tecavüze uğradığı yıllara…
Medeni Avrupa’nın…
Bu yüzyılın belki de en vahşiyane, en acımasız katliamını gerçekleştiren…
Sırpların, Boşnaklara soykırım yaptıkları…
Müslüman kadınlara, genç kızlara tecavüz eden Sırpları seyrettikleri yıllara…
Müslüman kardeşlerinin yardımına koşup.
Bu uğurda şehid olan Selami Yurdan’ın…
Şehid düştüğü topraklara…
1992 yılı Kasım ayında…
Tevhid Dergisi adına…
Boşnak kardeşlerimizin acılarını paylaşmaya…
Bosnalı Müslümanların sesi olup…
Türkiye Müslümanlarına ve dünyaya duyurmak için…
Slovenya ve Hırvatistan üzerinden, Bosna Hersek topraklarına gittim.
Hırvatistan’ın başkenti Zagrep’te bulunan BM basın bürosundan gazeteci kimlik kartımızı alıp…
Zagrep-Rijeka (Riyeka) üzerinden Split’e ulaştık.
Split’te, daha önceden Türkiye’den Bosna cephesine giden bir arkadaşımızla buluştuk…
O’nun vasıtasıyla, Yusuf isminde, Boşnak bir otobüs şoförüyle tanıştık.
Yanımda, Türkiye’den birlikte geldiğimiz, tercüman Salih…
Otobüste, Bosna cephesine giden birkaç Türkiyeli daha var.
Hedefimiz Orta Bosna’da Zenica (Zenisa) şehri…
Hırvatistan-Bosna sınırını problemsiz geçtik.
Hemen hemen her kasaba ve şehir giriş çıkışlarında…
Hırvat askerleri tarafından otobüsümüz durdurulup kimlik kontrolünden geçiyoruz…
Pasaport ve kimlik kontrolünü yapan Hırvatlar…
Kimliklerimizi görünce…
“Turko… Armiya Aliya” (Aliya’nın askeri) diyorlardı…
O sıralarda ve genelde Hırvatlarla Boşnaklar ittifak halinde…
Sırplara karşı birlikte hareket ediyorlardı.
Mostar-Prozor üzerinden Gornji Vakuf (Gorni Vakuf) şehrine ulaştık.
Otobüs şoförümüz Yusuf, buradan ileride Novi Travnik’te…
Müslümanlarla Hırvatlar arasında çatışma var…
O sebepten buradan daha ileriye gidemeyeceğiz deyince…
Eşyalarımızı alıp bir camiye gittik.
Burada önce ikindi namazlarımızı kıldık.
Bir lokantaya gidip bir şeyler yedikten sonra akşam namazı için camiye gittik…
Namazın ardından…
Cemaatle musafaha yaparken…
İstanbul’da düzenlediğimiz Şehid Selami Yurdan Gecesi’nde tanıştığımız ve topladığımız yardımların bir kısmını verdiğimiz…
Müzik öğretmeni Abidin Tuluk ile karşılaştık…
Sanki kırk yıllık dost gibi birbirimize, candan sarıldık…
Uzatmayalım…
Esas anlatmak istediğime geleyim…
Burada tanıştığımız Alaaddin isminde, 17-18 yaşlarında genç bir milis vardı…
Alaaddin bizi her gördüğünde: Annem sizi misafir etmek istiyor, diye bizi evlerine davet ederdi…
Bunu defalarca tekrar edince, kıramayıp dedim ki:
Annene söyle, sadece kahve içeceğiz, yemek kesinlikle yemeyeceğiz…
Savaş şartları olmasına rağmen…
Bizi misafir eden ev sahipleri, evde ne var ne yok hepsini ikram ediyorlardı…
Neyse…
Alaaddin ile birlikte 4 Türkiyeli, evlerine gittik.
Annesi, ablası, ağabeyinin hanımı ve bir bebek…
Büyük oğlu iki ay evvel Prozor cephesine kaydırılan gönüllüler arasında gitmiş…
O gittikten birkaç gün sonra bir erkek evladı dünyaya gelmiş…
Hoş beş ve kahve ikramından sonra altmış yaşlarındaki annesi…
Torunumun ezanını okur musunuz?
Tabii seve seve dedik… Abdestimizi tazeledikten sonra…
Adını ne koydunuz… Haris dedi…
Ben de Haris ismine Mücahid de eksek, olur mu diye sordum…
Olur tabii dedi…
Bebeği kucağıma alıp, kıbleye döndüm…
Sağ kulağına ezan… Sol kulağına kamet getirip…
Adını Haris Mücahid koyduk…
Bu esnada yaşlı kadın, kollarını yukarıya doğru açarak…
Hüngür hüngür ağlayarak…
Şöyle diyor, dedi tercümanım Salih:
“Ya Rabbi sana ne kadar şükretsem hamdımı yerine getiremem…
Sana binlerce kere şükrolsun Ey Rabbim…
Osmanlı’nın torunu geldi, benim torunumun ezanını okuyup adını koydu.
Ben sana nasıl teşekkür edeyim Ey Rabbim…”
Sosyal medyadan bana ulaşan mesajın bir bölümünü de sizinle paylaşayım…
“Muhterem kardeşlerim! Şunu asla unutmayın: Biz Boşnaklar Türklerin Bosna ve Sancak’ı ziyaretini, ağaç diken birinin diktiği ağacı, ziyareti gibi görüyoruz. Çünkü Bosna ve Sancak, Osmanlı’nın beş yüz sene önce diktiği bir ağaçtır. Bu ağaç son yüz yılda sahipsizdi, kimsesizdi, kurumak üzereydi, ama inşallah bundan sonra Osmanlı’nın devamı olan Türkiye; bu ağaca yine sahip çıkar, bu ağacı yalnız bırakmaz, bu ağacın kurumasına izin vermez…
Türkiye sadece biz Boşnakların umudu değil, tüm İslâm Âlemi’nin umududur.
Peki birinin umudu olmak ne demek, biliyor musunuz?
Birinin umudu olmak, onun duasında olmaktır!
Birinin umudu olmak, onun rüyasında olmaktır!
Bu yüzden Türkiye her zaman bizim dualarımızdadır, bu yüzden Türkiye her zaman bizim rüyalarımızdadır!
Allah Türkiye başta olmak üzere tüm İslâm Âlemi’ni korusun! Allah’a emanet olun!
Nesip Pepiç – 09 Eylül 2017 / Tutin Dallas Camii – Sancak Bölgesi, Sırbistan
* * *
Gencecik bir fidan: Şehid Mustafa Emeksiz
Bir gazete haberi:
Adana’da bir İmam-Hatip Lisesi öğrencisi bıçaklanarak şehid edildi.
Adana’nın Denizli Mahallesi’nde, Mustafa Emeksiz adlı İmam-Hatip Lisesi 2. sınıf öğrencisi, Cumartesi günü saat 16.00 sıralarında, Komünist militanlar tarafından, bıçakla ağır şekilde yaralanmıştır.
İmam Hatip Lisesi talebesi Mustafa Emeksiz, daha sonra kurtarılamayarak şehid olmuştur.
Hadise üzerine, MTTB bir bildiri neşretmiş ve olayı protesto etmiştir.
Polisten alınan bilgiye göre, Mustafa Emeksiz evine giderken komünistlerin saldırısına uğramış; karnından, bıçakla ağır şekilde yaralanmış ve hastaneye kaldırılmıştır.
Mustafa Emeksiz…
01 Mayıs 1958 tarihinde, Adana’nın Karaisalı İlçesi Başkurt Köyü’nde dünyaya geldi. 2 yaşındayken ailesiyle birlikte Adana’ya gitti ve orada büyüdü.
İlkokulu bitirdikten sonra, Yağ Camii Kur’an kursunda Kur’an eğitimi aldı. Daha sonra Karaisalı ilçesinde hafızlık kursuna gitti. Burada hafız olduktan sonra, Adana’ya geri dönüp, Arapça dersleri almaya başladı. Bu esnada, imtihanlarına girerek ortaokulu dışarıdan bitirdi. Daha sonra İmam Hatip Lisesi’ne girdi.
Lise ikinci sınıfta okurken, 4 Kasım 1978 günü şehid edildi.
Baba Abdullah Emeksiz şöyle diyordu:
“Benim evlenmeden önce dahi, bir idealim vardı. Biliyorsunuz, bizim gençlik dönemlerimizde, Kur’an okumak çok zordu. Omuzu tüfekli jandarmalar gelecek diye gizli gizli okurduk. Böyle olmasına rağmen, az buçuk öğrenmiştim. Ben iyi hatırlıyorum. Gerdeğe gireceğim gece Allah’a şöyle dua etmiştim:
‘Allah’ım bana bir erkek nasip et ki senin uğruna tüm hafız yapıp, senin yolun için çalışsın.’ Allah’a şükürler olsun, duam kabul oldu.”
Tüm şehidlerimizin ruhu için El Fatiha…