Afrin harekâtı, adeta bir turnusol kâğıdı oldu. Millet ve memleket önceliği olanlarla, olmayanları açık etti. Neymiş efendim: “Savaşa hayır! İktidar kendi emelleri için orduyu kullanıyor! Orduyu Suriye’ye sokanlardan hesap soracağız!” vs. bir sürü laf kalabalığı.
Erdoğan düşmanlığı iliklerine kadar işlemiş; Erdoğan doğru da yapsa, yanlış da yapsa, ne yaparsa yapsın, karşı çıkıyorlar.
Kim bunlar? Ulusalcıların bir kısmı… Solcu geçinenler… Marksist Kürtler ve bazı İslamcı Kürtler…
Ulusalcı ve solculara, çok kısa bir şey söyleyeceğim: “Emperyalizme hayır!” diye yıllarca slogan atmadınız mı? Hâlâ emperyalizme hayır demiyor musunuz? Emperyalizmin bir numaralı temsilcisi ABD. Burnumuzun dibinde, Suriye’de bulunan maşaları PYD ile iş tutup memleketimizi roket atıp vatandaşlarımızı şehit etmiyor mu?
Sözüm ona Marksist PKK ve Suriye uzantısı PYD, emperyalist ABD ile birlik olup, ülkemize saldırmıyor mu?
ABD ve uşakları PKK ve PYD’yi Afrin’den ve sınırımızda söküp atmak için karşı saldırıya geçen Türkiye mi işgalci; yoksa binlerce km uzaktan gelip, uşakları PKK ve PYD ile iş tutup Türkiye’yi ve Erdoğan’ı dize getirmeye çalışan ABD mi?
Bu kadar salaklığın lüzumu yok.
Gelelim İslami hassasiyete sahip bazı Kürt kardeşlerin Türkiye’nin Afrin harekâtına karşı çıkmalarına… PKK ve PYD, ABD ile birlik olup Suriye’nin Kuzey bölgesinde yaşayan Kürtlere zulmedecek, Türkiye’yi roket yağmuruna tutup vatandaşlarımızı şehit edecekler, Türkiye de “Ne olur yapmayın, bombalamayın” mı diyecek sadece?
Türkiye, kendisi için tehdit olan PKK ve PYD unsurlarını yok etmek için Suriye’ye girmesin öyle mi? Onlar vatandaşlarımızı öldürsünler, biz barış uğruna sesimizi çıkarmayalım öyle mi?
PKK ve Suriye uzantısı PYD, Suriyeli yüz binlerce Kürt’ü evinden barkından etmedi mi? Bu Marksistler Suriyeli Kürtler kendilerinden olmadı diye evlerinden yurtlarından edilirken sesiniz neden bu kadar gür çıkmıyordu? 300 bin Suriyeli Kürt, PYD zulmünden kaçıp Türkiye’ye sığınırken, 400 Bin Suriyeli Kürt PYD zulmünden kaçıp Kuzey Irak’a sığınırken neden bu kadar yüksek sesle karşı çıkmıyordunuz?
Neden?
Gelelim Türkiye’de yaşayan Kürt Kardeşlerimize… Sizlere çok büyük görev düşüyor. Tıpkı Çanakkale’de, Bingazi’de, Yemen’de Galiçya’da, Balkanlar’da olduğu gibi şimdi de birlik olma zamanı. Ümmet ve Türkiye sizden fedakârlık bekliyor. Sizlere “AK Parti Kürtleri sattı” diyecekler, “AK Parti MHP ile birlik olup milliyetçileşti” diyecekler.
Onlara inanmayın, onlara kanmayın.
Evet, AK Parti yöneticilerinden bazıları zaman zaman yanlış yapıyor; Kürt kardeşlerimizi incitici beyanlarda bulunuyorlar.
Hatta 2019 yaklaştıkça, bu tür incitici beyanların sayısı ve dozajı artacaktır. Bütün bunları yutkunma zamanı Kürt kardeşim… Ülkemizin ve ümmetin çıkarları için yutkunmalısınız, içinize atmalısınız.
Şimdi sakin bir kafayla, şu son 100 yılı ve Cumhuriyet dönemini bir düşünelim… Kürt kardeşlerimize kim daha yakın davrandı? Kürt kardeşlerimizi kim insan yerine koydu? AK Parti iktidarı dönemindeki kadar Kürtlere iyi davranılan bir dönem biliyor musunuz?
Harbice cevap ver Kürt kardeşim… Kürt olgusunu inkâr etmediler mi? “Kürt yoktur, dağda gezerken kart kurt ses çıktığı için Kürt denildi” diyerek Kürt unsurunu yok saymadılar mı? Köy meydanlarına toplanan Kürt kardeşlerimiz kitlesel olarak işkencelere tabi tutulmadı mı?
Bütün bunlardan sonra, AK Parti döneminde bölge insanına “insan” gibi davranılmadı mı? Bölge insanına en tabi insan hakları; hastane, yol vb. hizmetler AK Parti döneminde gelmedi mi?
Tekrar ediyorum, sizlere AK Parti Kürtleri sattı diyecekler, AK Parti MHP ile birlik oldu, AK Parti milliyetçileşti diyecekler.
Onlara inanmayın.
Onlara kanmayın.
***
Ocak ayı şehidlerimizden Gürsel Kabadayı
12 Eylül öncesi…
Yaşı elliden aşağı olanlar bilmez, “Devlet” denen olgunun varlığının yok olduğu dönem… Ülkenin cadde cadde, sokak sokak bölündüğü dönem… Vatan evlatlarının sağcı-solcu diye ayrıştırıldığı, Alevi-Sünni diye milletin birbirine düşman edildiği dönem…
Ve bu bölünmelere ısrarla direnen Müslümanlar… Bölünmenin, ayrışmanın önüne geçmek için gayret gösteren nice yiğitlerin kurban verildiği bir dönem…
Bu kurbanlardan birisi de sevgili Gürsel Kabadayı kardeşimizdi. Gürsel Kabadayı, 1961 yılında Bayburt’ta doğdu. Ailesiyle birlikte küçük yaşta İstanbul’a göç etti. Çeliktepe Ortaokulu’ndan mezun olmuştu.
Gürsel Kabadayı, ailesinden aldığı İslami terbiyeyle küçük yaşlarda çevresindekilere tebliğ faaliyetlerine başlar. Bu tür faaliyetlerinden dolayı da Çeliktepe bölgesini “kurtarılmış bölge” haline getirmek isteyen Dev-Sol’cuların hedefi haline gelir. Sözüm ona “Tağuti düzene karşı olup”, ezilen halkların yanında durduklarını söyleyen, gerçekteyse emperyalist Tağuti güçlerin maşalığını yapan Dev-Sol taraftarları, Çeliktepe’de yaşayan mustazaf ailelerden birisinin biricik evladı olan Gürsel Kabadayı’nın İslami çalışmalarını yasaklamak ister.
Gürsel bu tür kuru tehditlere pabuç bırakacak karakterde değildir. Gerekli tertibatlarını da alır. Çeliktepe Camii’nin önünde İslami kitaplar satmaktadır. Yani her zaman hedef olacak bir mahaldedir. Emperyalistlerin yerli uşaklarının mahallelerindeki uzantılarını dikkatle takip etmektedir. Bir gün, aile fertlerine televizyonda gördüğü, mahallesinde yaşayan Dev-Sol’culardan Mehmet Ali isimli şahsı göstererek, “Şu adama iyi bakın, eğer bana bir şey olursa bundan bilin” demişti.
Şehadetinden birkaç gün önce, sokaklarının köşesinde Dev-Sol’un elemanları olan Mehmet Ali ve Zeki Karakuş isimli şahıslarla uzun uzun konuşurlar.
Gürsel Kabadayı, 21 Ocak 1980 Günü Çeliktepe’de eski pazar yerine giderken şehid edilir. Olay mahalline gelen annesi Cevahir Kabadayı, yüreği yanık bir şekilde intizar etmektedir. Tam bu sırada orada bulunan Zeki Karakuş’a karşı da suçlayıcı bir tarzla konuşur. Zeki Karakuş karşılık olarak sadece “Haklısınız” der ve oradan uzaklaşır. Yüreği yanık anne, “Yarabbi sen nasıl biliyorsan öyle yap, sen her şeyin en iyisini bilirsin” diyerek Rabbine iltica eder. Akrabalarının ısrarı üzerine de söz konusu şahıslardan davacı olur. Mehmet Ali ve Zeki bir müddet hapiste tutulurlar. Fakat daha sonra serbest bırakılırlar.
Zeki Karakuş, kısa bir müddet sonra bir trafik kazasında ölür. Cevahir Kabadayı, yakınlarına “Aslında Allah, kullarından mazlumların ahını nasıl alacağını bizden daha iyi bilir. Ama biz kullar aceleciyiz işte.” diyecektir.