Türkiye dünyanın en büyük 17. ekonomisine sahip.
170 milyar dolara ulaşan ihracatıyla, 1 trilyon dolara yaklaşan gayri safi milli hasılasıyla dünyanın sayılı güçlerinden birisi.
Ama Türkiye’yi büyük ve özel kılan en önemli parametreler bunlar değil.
Türkiye’yi büyük oyuncu yapan şey, sahip olduğu kocaman yüreği.
Cesareti, prangalara direnişi, özgürlüğü söz konusu olduğunda Anka Kuşu’na dönüşmesi, en zor zamanlarda bile dizlerinin üstüne doğrulabilmesi.
İşte bu Türkiye, batının vahşice yönetmeye çalıştığı dünyaya en büyük ihracatını 15 Temmuz direnişi ile yaptı.
15 Temmuz bir çağın kapanıp yeni bir çağın açıldığı tarihin adıdır.
20. yy. gibi darbeler çağının kapısı o gün bir daha açılmamak üzere kapatılmıştır.
Askeri darbeler aracılığıyla sürekli hizaya getirilen tüm coğrafyalara en büyük ilham, ümit, cesaret ihracatı olmuştur o şanlı Temmuz akşamı.
15 Temmuz’u tüm engellemelere, perdelemelere, kısıtlamalara rağmen gören dünya için yeni bir çağ başlamıştır artık.
En küçük bir taşkınlık yapmadan, tanklara, helikopterlere, F16’lara çıplak gövdesi ile karşı çıkan bu yüce millet, küreselci şeytanilerin anglosakson uşakları ve onların yönettikleri batılı devletler aracılığıyla inşa ettikleri bir dönemi de ezip geçmiştir.
Ve bu ihracatın pahası yoktur, onu satın alabilecek bir para da.
15 Temmuz ilhamı ile Sudan gibi son derece mülayim bir halk mevcut yönetime karşı ayaklanırken yerine geçen askeri konseye de aynı celal ile karşı çıkmakta ve ilan edilen sokağa çıkma yasağına rağmen evine dönmemektedir. Bu gelişme de Afrika’nın yakın tarihi için bu bir dönüm noktasıdır.
Biriken toplum öfkesini bir oldubitti ile Batılılar lehine kullanmaya çalışacak yerli uşakların girişimine direnmektedirler.
Cezayir gibi yakın geçmişi toplu soykırımlar ile dolu bir ülke de aynı şekilde, ayakta durmakta zorlanan bir adamın tekrar aday olmasına karşı öfkesini sokaklara salmış, sadece onun geri adım atmasını sağlamamış, ülkeyi gerçekte idare eden askeri yönetim mekanizmasının pervasızlığını da kırmıştır.
Elbette kolay olmayacak, sancılı bir süreç bekliyor onları ama sonuçta 15 Temmuz mesajı kalplerde kök salmış, beyinlere hükmeder hale gelmiştir ve eninde sonunda kuklalar yıkılmaya mahkûmdurlar.
Keza son örnek Venezuella…
ABD yönetiminin alenen desteklediği, AB ülkelerinin ikiyüzlülüklerini bir kez daha ortaya çıkaran gayri meşru bir adaya yönelik tanıma yarışları karşılık bulamamıştır.
Petrol denizinin üzerinde yaşarken ablukayla, ekonomik zorluklarla, kötü hayat şartları ile yüz yüze bırakılan onurlu bir halk, tıpkı 15 Temmuz gecesi Başkan Tayyip Erdoğan’ın çağrısına kulak veren Türkiye halkı gibi Maduro’yu dinleyerek sokaklara çıkmış ve bekâsını, onurunu, ülkesini ABD çizmelerinin altında çiğnenmekten kurtarmıştır.
Elbette orası da daha pek çok olaya gebedir. Ama değil mi ki 15 Temmuz ruhunu ithal etmiştir Maduro ve halkı, eninde sonunda bu badireyi atlatacaktır. 15 Temmuz şanlı direnişi bu üç ülkede yansımalarını şimdiden göstermiştir.
Acaba kaç ülkenin darbe yoluyla hizaya çekilmesi isteği/projesini daha beyinlerdeyken boğmuştur 15 Temmuz tecrübesi dersiniz?
Bir önceki sayımızda yer alan “Afrika’nın devşirme elitleri” dosyasında anlatılan zümreler artık eskisi kadar darbe yapmaya hevesli olacaklar mı?
Eskisi kadar kolay heveslenmeyeceklerdir.
Türkiye’nin çağ açıp çağ kapatan destanı tüm mazlum dünyaya, tüm ezilenlere, tüm sömürülenlere büyük bir ilham vermiştir.
Zaman geçtikçe bu daha iyi anlaşılacaktır.
Küresel medya ve kim bu G.?
Malum epey bir zamandır Türkiye’de atağa geçen küresel yayın organlarının davranışları gündemin ana konularından birisi.
Hemen hepsinin Türkiye’de muhabiri bulanan, ajanslar aracılığıyla istediği haberi elde eden bu kuruluşların belli bir zaman periyodu içinde aniden Türkçe yayınlara ağırlık vermesi dolaylı olarak dikkat çekti.
Körfezin prensleri tarafından satın alınan eski İngiliz Independent gazetesinin Türkçe internet sitesi açması.
Dünyada benzeri görülmemiş biçimde her biri resmi devlet yayını olan Amerika’nın Sesi, France 24, Alman Deutsche Welle, İngiliz BBC’nin ortaklaşa Türkçe YouTube haber kanalı kurmaları.
AB kaynaklı pek çok projenin “basın özgürlüğü” başlığı altında uygulamaya sokulması.
Türk medyasının yetersizliğinin ayrı bir bahis konusu olacağı bu alanda ister istemez akıllara “neler oluyor” sorusunu getiriyor.
Neler oluyor sorusu daha uzun süre sorulacak ve bu yayın kuruluşlarının haberleri ülke gündeminde tartışılmaya devam edecek ama ben size bugün bu gelişmenin bir tanesinin perde arkasını yazayım.
Türkiye’nin içeriden yönlendirme suretiyle gündemini meşgul etmek; Ortadoğu’da, Körfez’de, etkin olduğu bölgelerdeki nüfuzunu azaltmak için başlatıldığı açık olan bu girişimde G. isimli çifte pasaport sahibi bir kişinin kilit rol aldığı söyleniyor.
Bu projenin ilk uygulama noktası Saadet Partisi’nin televizyonu Tv5 olmuştu.
Hatırlarsanız ne kadar merkez medya artığı solcu varsa bir ara Tv5 ekranlarına dolmuştu.
Patron parası olmadan marksistlik yapmayan bu insan tiplerinin oraya nasıl geldiği o günlerde pek anlaşılamamıştı.
Şimdi kokusu yeni çıkıyor.
Perde arkası bilgilere göre yaklaşık 60 milyon dolar körfez parasını cebine koyan bu G isimli şahıs ilk olarak Tv5’in kapısını çalıyor. AK Parti ve Tayyip Erdoğan’ı yıpratmaya yönelik bu yeni yapılanmanın yuvası olması teklif ediliyor ve körfez dolarlarını gören Saadet Partisi yetkilileri öneriyi kabul ediyorlar.
İşte bu işbirliği sonrası o merkez medya artıkları Tv5 ekranlarında arzı endam etmeye başlıyorlar.
Ancak, hatırlarsanız bu elemanlardan birisinin programında CHP Beyoğlu Belediye Başkan adayı Alper Taş, LGBT yani gay-lezbiyen-dönme reklamı yapınca ortalık karışıyor.
En ses getireni bu olan birkaç yayına kamuoyundan gelen büyük tepki sonucu Oğuzhan Asiltürk ve Temel Karamollaoğlu’nun sık sık müdahalede bulunmaları, projenin selametini akameti uğratıyor, harcanan üç beş milyon dolarcık sokağa atılması pahasına Tv5 ile yollar ayrılıyor.
Sonrasında bu G denilen körfez temsilcisinin Independent Türkçe internet haber sitesini yöneten gazeteci Nevzat Çiçek ile temasa geçtiği ve bugünkü şekliyle projenin yürüdüğü belirtiliyor.
Bu aşamada Nevzat Çiçek’in ülke içi ve dışında pek çok görüşmeye katıldığı ve bu temaslar sonucu göreve getirildiği de söyleniyor ki, bu da doğaldır.
Artık şu an fiiliyata geçen bir çalışma olduğuna göre işin bu tarafının bir önemi yok.
Şurasını bilmek durumundayız, ‘Türkiye asla Türklere bırakılmayacak kadar önemli bir ülkedir’ der birileri.
Bu cümle doğrultusunda gelmeye hep devam edecekler, biz hep göğüslemeye çalışacağız.
Ama artık biraz da kendi medyamıza bakmamız, yetersizliklerimizi, boşluklarımızı görmemiz, neden etkisiz sorusuna cevaplar aramamızın vakti de çoktan gelmiş bulunuyor.