Türkiye seçim atmosferine her girdiğinde Suriyeliler meselesi kamuoyunun gündemine adeta yapışıp kalıyor. Seçimler yapılana dek gerçeğin yalana, yalanın yılan hikayesine dönüştüğü bir komplo iklimi ülkeyi adeta teslim alıyor. Farkında mıyız bilmem ama birileri bu işten fena halde nemalanma peşinde.
Bunların en başında şüphesiz Türkiye’nin tökezlemesi için çabalayan bazı devletler geliyor. Bu devletlerin derdi sadece Türkiye değil. Zulme baş eğmeyen Suriye halkına da fena halde diş biliyorlar. Coğrafyada özgürlük isteyen, zulümden nefret eden bütün halklar onların düşmanı. Bunların Türkiye’ye duydukları düşmanlığın belli bir sınırı bulunmuyor. Türkiye diye bir devlet yeryüzünde bulunduğu sürece düşmanlık edecekleri aşikar. Suriye devrimine duydukları düşmanlığın temelindeyse İsrail’in menfaatleri yer alıyor.
Tam da bu konuda İngiliz yayın kuruluşu BBC’nin İstanbul Aksaray’da çektiği bir belgesel mevcut. Belgeselde Suriyeli olduğu iddia edilen bir kadın var. Hayatını idame ettirmek için kimi zaman bedenini satmak durumunda kalıyormuş. Derken Türk makamlarının yaptığı tahkikat sonucu işin aslı ortaya çıktı ve kadının asıl kimliği belirlendi. Bunun üzerine BBC söz konusu belgeseli yayından kaldırmak zorunda kaldı. Bu örnekten de anlaşılacağı gibi uluslararası camiada Suriyelileri hedef alan her türlü karalama kampanyasının amacı aslında Türkiye’yi karalamak, zor duruma düşürmekten ibarettir.
Türkiye’de ve Türkiye’nin desteğiyle muhaliflerin elinde bulunan Suriye topraklarında hayat koşullarının olumsuzluklarından bahis açmak, bir yöntem olarak Esed rejimi tarafından da sık olarak kullanılıyor. Rejim kendisini Suriyeliler için hayatı yaşanır kılan yegane yönetim şeklinde pazarlama derdinde. Bu pazarlama çabasının bir yönünde tekrar uluslararası meşruiyet kazanma gayesi var. Diğer yönünde ise maddi yardım elde ederek güçlenmek ve elinden yitirdiği toprakları yeniden ele geçirme düşüncesi mevcut.
Türkiye’de yaşadığı halde Şam rejiminin borazanlığını yaparak Suriyelilerin durumunu kötü gösterme gayreti güdenlerin bulunduğunu da söylemek gerekiyor. Bu kirli propaganda Suriye’de Esed rejiminin elindeki topraklarda yaşayan insanları “yıldırma” ve “pasifleştirme” amacına da hizmet etmiş oluyor.
Erdoğan yönetimine muhalif kesimin Suriyelileri kendi muhalefetlerini tahkim amacıyla kullanmaya çalışmasıysa ayrı bir mesele. Esed rejiminden kaçarak Türkiye’ye veya Suriye’nin kuzeyine göç eden mazlum insanları aslı astarı olmayan hikayeler uydurmak suretiyle Türk kamuoyu önünde çirkinleştirme kampanyası iki toplum arasındaki ilişkileri zedelemekten başka işe yaramıyor. Buradan kendileri hesabına kazanılmış bir siyasi başarı henüz yok. Hem de o kadar denedikleri halde.
Konuyla ilgili Türk kamuoyuna söylemek istediğim bazı hususlar var.
– Biz Suriyeliler hiçbir vakit Türkiye’ye gelmek, burada kalmak gibi özel bir plan yapmış değiliz. Bir gün ülkemizden çıkıp gideceğimizi de doğrusu düşünmemiştik. Tahammül imkanları tükeninceye dek ülkemizde yaşanan zulme sabır gösterip sustuk. Fakat gün geldi, zulüm sabır sınırlarını aştı. İşte o zaman adalet talebiyle ayağa kalktık ve uluslararası toplumdan destek istedik. Küresel sistemin tükürülesi çirkin yüzüne o gün tanık olduk. Destek bir yana pek çok ülke bizim adalet talebimizi susturmak için Esed rejiminin yardımına koştu. Arap kardeşlerimiz bile bizi terk etti. Bugün biz Türkiye’deyiz. Çünkü Türk devleti ve toplumu bize kucak açtı. Onurlu ve özgür insanlar olarak hayal bile edemediğimiz bir hayatı burada bulduk.
– Her zaman dile getirdiğim bir husus var. Biz Suriyeliler olarak gökten zembille inmiş melekler topluluğu veya örnek insanlar cemiyeti değiliz. Tıpkı Türklerin ve diğer milletlerin içinde olduğu gibi bizim içimizde de iyi insanlar ve maalesef kötüler mevcut. Türklerin içindeki kötüler nasıl muamele görüyorsa Suriyeli kötüler de aynı muameleye, aynı cezaya elbette müstehaktır.
– Coğrafyamızda sadece Suriyeliler değil tüm mazlum Arap halkları güçlü bir Türkiye görmek istiyor. İyi biliyorlar ki coğrafyamızda akan kanı, süregelen zulmü ancak Türkiye durdurabilir. Tıpkı geçmişte Batılı sömürgecilerden bizi koruduğu gibi. Arap halkları ezici bir oranla, Türkiye’yi ve Türk insanını kendi yöneticilerinden çok daha yakın görür.
– Araplar ve tüm dünya bilir ki, Türk ve Arap bir vücudun başı ile kollarını ifade eder. Birbirinden koparılmaya çalışılan baş ile kollar bir araya geldiğinde tekrar eski güce ulaşılmış olacaktır. Bu da coğrafyamızı sömürüden, baskı ve zulüm rejimlerden kurtaracak; hak ettiği özgürlük ve adaleti geri getirecektir. İşte bu yüzden iki kardeş toplumun arasını açmak için mevcut Arap yönetimlerinin de yardımıyla ellerinden geleni yapıyorlar ve de yapmaya devam edecekler. Türkiye’nin coğrafyaya geri dönüşü işbirlikçi, hain Arap yönetimleri için en büyük tehdittir. Türkiye’nin son yıllardaki hamlesi bu gerçeği açıkça ortaya koymuştur.
– Şunun da iyi bilinmesi lazım. Biz burada kalıcı değiliz. Bir veya birkaç sene sonra ülkemize geri dönmeyi umuyoruz. Burada gördüğümüz güzel muameleyi ve cömertliği asla unutmayacağız. Bunu çocuklarımıza, bizden sonraki kuşaklara da anlatacağız. Aramıza giren, bizi ayıran yüz yılın hasarını bu şekilde telafi edeceğiz.
– Son olarak Türkiye adına her şeyin güzel olmasını içtenlikle diliyoruz. Yüce Allah Türk halkını ve zulümden kaçarak buraya sığınan mazlumları korusun. Sömürgeci güçlerin korktukları başına gelsin ve bir gün Türkiye bütün haşmetiyle karşılarına dikilerek yaptıklarının hesabını onlardan sorsun.
Ey Suriyeliler!
Size kucak açan, bağrına basan ülkeyle, Türkiye ile gurur duyun!
Anavatanla, ülkenizle de gurur duyun!
Türkiye için huzurlu ve harika bir seçimin yaşanması dileğiyle…