Turgut Uyar kültür merkezi!

Birden, gecenin bir vaktinde kafama takıldı soru: Acaba Türkiye’nin herhangi bir şehrinde Turgut Uyar’ın adının verildiği bir kültür merkezi var mı? Başlangıçta iyi niyetle sorulmuş masum bir soruydu bu. Pek sık olmasa da İstanbul ya da İstanbul dışında bazı programlara katılıyor, belediyelerin yaptırdığı çok programlı kültür merkezlerini görüyor, bu merkezlere verilen isimlere özellikle dikkat ediyordum. Bir kültür merkezinin ismi, o belediyenin hem “kültürel mesaj”ını hem de siyasal mensubiyetini gösterecek şekilde seçiliyordu. Nazım Hikmet Kültür Merkezine gittiğinizde sizi karşılayan topluluk ve hava, Mehmet Akif Kültür Merkezine gittiğinizde birden değişiyordu mesela. Sadece hava değil, konuşulan başlıklar, konuşmayı dinlemeye gelenler, siyasi göndermeler ve doğal olarak ortam da değişmekteydi. Bir yerde yapılan öbür yerde yıkılıyor, bir yerde göklere çıkarılan öbüründe yerin dibine batırılıyordu. Bu kültür merkezlerinde aynı dilden iki ayrı Türkiye anlatılıyordu, iki ayrı edebiyat, iki ayrı kimlik. Farklı düşünenlerin, kabullerin ötesinde sözler etmeye yeltenenlerin aşamayacağı bir sınır çekilmişti her yere…

Gecenin bir vaktinde, Turgut Uyar acaba hangi Türkiye’ye ait, diye sordum kendime. Hayatı ve şiiri Necip Fazıl Kültür Merkezi inşa edenlerin dünyasına pek de yakın gözükmüyor. Ama hayatına ve şiirine biraz yakından bakınca, Nazım Hikmet Kültür Merkezi inşa edenleri gönendirecek ölçüde bir malzeme bulmakta da güçlük çekiyoruz. Bu kişisel ve apolitik şair, dönemin kanonu içinde bulunmak ve ona kenardan, yarım ağız merhaba demek dışında, pek de kendini öne atmış görünmüyor çünkü. Bir eylem adamı değil, bir slogan adamı değil, bir ülkü adamı hiç değil. Uyar’ın ucuz uzlaşmalara kapalı şiir dili, karamsarlığı, yasadışı alanı ancak şahsi sebeplerle ihlal etme arzusu, yani neredeyse kutsanmış bir bireyselliğin tahtına kurulmuş olması, her türden siyasal muhatabının hevesini kursağında bırakacak bir mahiyette. Belki de onun tek şansı, kabaca iki farklı yakada mevzilenmiş kültür adamlarının zaman zaman isminden bahsetme ihtiyacı hissetmesi. Ama bu ihtiyaç da edebi bir gereklilikten ve müktesebattan çok, kendini Turgut Uyar yoluyla gösterme isteğinden kaynaklanıyor. Belli ki Turgut Uyar’dan bahsetmek kimi zaman sahnede yer almak için bazı avantajlar sağlıyor…

“İyi de bugün Turgut Uyar’ın hakiki okuru kim?” diye sordum kendime; gecenin bir vaktinde, durup dururken. Mesela Türkiye’yi Necip Fazıl ve Nazım Hikmet Kültür Merkezleri olarak ikiye bölenler sahiden Uyar’ın okuru olabilirler mi? Bu soru bir başka türlü de sorulabilir: Hem öyle hem böyle olunabilir mi? Farklı cephelerden de olsa kitleyi muhatap alan, kitleyi muhatap almak için de sözün anlaşılırlığını vasatın dimağına göre ayarlayan bu iki şairin ya da benzerlerinin huzurundan geçenler bir Uyar şiiriyle karşılaştıklarında, bu “tuhaf ve saçma” söz yığını karşısında ne diyeceklerini bilemezler. Aslında bir şeyler söyleyeceklerdir ama Turgut Uyar adının ağırlığı heveslerini kursaklarında bırakır. İçlerinde cesur olanlar da yok değildir. İçine düştükleri şu manasız durumdan kurtulmak için şöyle derler; Uyar da olsa saçma saçmadır. Bu yeri ayarlanmış ve sınırın hangi tarafındaysa söylem düzeni ona göre belletilmiş kamusal şiir okurunun en önemli özelliği, “dünyayı şahsi bir tecrübe olarak yaşamak”taki yoksulluğudur. Bu yüzden, günlük dilin, anonim benzetmelerin dışına çıktığında tökezler. Ve yine bu yüzden iki kültür merkezinden birine ölünceye kadar bağlı kalacaktır…

Sonunda, gecenin bir vakti sorduğum sorunun manasız olduğuna karar verdim. Belki de en iyisi, Turgut Uyar’ın adını hiçbir kültür merkezine vermemek, onu bu işlere hiç bulaştırmamak. Böyle düşünmemin bir sebebi de katıldığım bazı programlarda saygıdeğer belediye başkanlarının açılış konuşmaları oldu. Bu konuşmaların bir cümlesi hiçbir yerde hiçbir şekilde değişmemiştir: “Bu kadar ‘söz sultanı’nın arasında benim sözü uzatmam pek uygun kaçmaz.” Ama daha cümle biter bitmez protokol koltuklarına oturtulan “söz sultanları” bir miktar daha beklemeye alınır ve “şiirin bir milletin tarihindeki önemi”ne dair de bir şeyler söylenir. Bu hitap ve konuşma, genellikle salonun ismiyle uyum içindedir. Oysa bir Turgut Uyar Kültür Merkezinde “söz sultanları”nı ağırlamak absürttür ve bu absürtlük yalnızca şiirin değil, Türkiye’nin de en önemli zihinsel sorunlarından biridir. Turgut Uyar şiirine yaklaşamayan biri Türkiye üzerine ezbere konuşmaya mahkûmdur. Mesele bu şiirin kalitesi değil, kendini tanıyana, kendisiyle şu ya da bu ölçüde tanışana hitap etmesidir…