Gençler hatırlamaz, Beşiktaş’ın Recep Çetin adlı bir futbolcusu vardı, nam-ı diğer “Takoz Recep”…
1990-1991 sezonunda, yanılmıyorsam, ilk Şampiyonlar Ligi maçına çıkmıştı, rakip İsveç’in Malmö takımıydı, maç 2-2 devam ederken İsveç ekibi sağ kanattan bir atak geliştirdi, kanat oyuncusu, içeriye, Beşiktaş ceza sahasına doğru ortaladı, top Takoz Recep’in durduğu bölgeye geldi, Takoz Recep çok rahat bir pozisyondaydı, topu kornere atabilirdi, orta sahaya yollayabilirdi, taca atabilirdi, gerisin geri yollayabilirdi, ama hayır, Takoz Recep bunlardan hiçbirini yapmadı, havada yükseldi, enfes bir vole çaktı ve meşin yuvarlağı çivi gibi çaktı kendi kalesine. Beşiktaş, 3-2 kaybetti karşılaşmayı. Hayatında attığı en güzel, en şık, en unutulmaz golünü kendi kalesine attı Takoz Recep. UEFA, Takoz Recep’in hakkını verdi ve bu golü, “gecenin golü” seçti.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun geçtiğimiz hafta, bir radyonun canlı yayınında yaptığı açıklamaları okuyunca, Takoz Recep ve attığı bu gol aklıma geldi.
Biliyorsunuz, bir futbolcu kendi kalesine gol attığı vakit, “kendi kalesine” ibaresi kısaca “(KK)” olarak ifade edilir. Şimdilerde o ifadeyi “Kemal Kılıçdaroğlu” okumak hiç de yanlış olmaz. Çünkü “tüm zamanların en güzel kendi kalesine golü”nü attı KK.
AK Parti’nin ve MHP’nin kuvvetle desteklediği Anayasa değişiklik paketinin en önemli gerekçelerinden biri “devlet yönetiminde çift başlılığı ortadan kaldırmak”tı.
Kılıçdaroğu ise, gerekçeler ne olursa olsun, hangi argümanlar ileri sürülürse sürülsün, yapılan tüm değişikliklere itiraz ediyordu. Ve fakat geçen hafta şöyle deyiverdi:
“Düşünün, yeni modeli kurduk. Halk seçti cumhurbaşkanını. Cumhurbaşkanı başka bir partinin genel başkanı; başbakan da başka bir partinin genel başkanı. Asıl kavga o zaman çıkacak. Niye bunu söylemiyorlar millete?”
Güler misin ağlar mısın?
Ana muhalefet lideri, yapılacak olan referandumun sonucunda Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ne geçildiğinden, başbakanlık makamının kaldırıldığından bihaber, öyle böyle değil, resmen bihaber.
Yahu, alt tarafı 18 Madde var, 20 bile değil. Hepsini alt alta koyunca, bir lise öğrencisinin herhangi bir dersinin bir dönemlik ders notlarından bile daha az bir yekûn tutar. Otur, oku… Millete saygı için oku, Meclis’e saygı için oku, ülkene saygı için oku, hepsinden önce kendine saygı için oku.
Ama yok, okumak kafa konforunu bozar çünkü…
18 maddelik değişiklik paketinin yazılı olduğu kâğıtları okumak yerine, yırtarım ben bu kâğıtları, Meclis’e sığmam taşarım dersin, kürsü işgal edersin, kürsü parçalarsın, kendini kürsüye kelepçelersin, milletvekillerinin burnunu kırarsın, ayaklarından ısırırsın, olur biter…
Fakat bu işler öyle olmuyor. Tankların, F-16’ların, mermilerin, bombaların dahi millet iradesine rota çizmeye gücünün yetmediği bir dönemde, tekmeler, yumruklar, tavuk budu ısırır gibi bacak ısırmalarıyla hiç kimseyi yolundan çeviremezsiniz.
Yumruklarınızı, tekmelerinizi, dişlerinizi kullanmak yerine biraz ders çalışmanız lazım.
Ama yok, hiçbir zaman dersini çalışmıyor Kılıçdaroğlu.
İster 18 Madde olsun, ister 17 madde, kaç madde olursa olsun, dersine hiç çalışmıyor. Çalışsaydı, daha önceki bir televizyon programında kendisine sorulan “Kürt meselesinde çözüm için ilk üç sırada ne söylersiniz?” sorusunu “17 maddelik planımız var ama maddeler şu an aklımda değil” diye cevaplamazdı.
Daha önce söylediği “Allah’tan korkmayan biz…”, “Allahtan korkmuyorsan Atatürk’ten kork” sözlerini gaf sayabiliriz.
“Biz başbakan gibi söz verip sözümüzde duran insanlardan değiliz” sözlerine ise dil sürçmesi diyebiliriz, hatta yine bir televizyon programında “hapishanelerde çocuklara tecavüzü kim çıkardı?” dedikten sonra kendi sorusunu “Biz çıkardık” diye cevaplamasını da dil sürçmesi olarak yorumlayabiliriz… Ama maddelerden bihaber olmak gaf değil, dil sürçmesi değil, açıkça cehalettir, rezalettir, tembel öğrenciliktir.
Bir lise öğrencisi kadar bile dersini çalışmıyorsan, ağzın gaftan arınmaz, adın rezaletle, cehaletle yan yana anılmaktan kurtulmaz, olacak olan budur.
Okumayı sevmiyor Kılıçdaroğlu, öyle ki, bırakın anayasa değişiklik maddelerini okumayı, gazete bile okumuyor, okusaydı, Türkiye’nin Suriye uçağını düşürmüş olmasına rağmen “Suriye bizim uçağımızı düşürdü. Bu hükümet ne yapabildi? Hiçbir şey” demezdi.
Dersini çalışsaydı, Kâğıthane’ye Kağıttepe demez, aday olduğu belediye başkanlığı seçiminde oy kullanamama rezaletini yaşamazdı.
“Mersin Güneydoğu’nun incisi haline gelmiştir” demezdi…
“Hz. Ali ünlü bir İslam düşünürüdür” demezdi…
Vaktiyle, zaten kırk kuruş olan ekmek için “Halk Ekmeği 40 kuruşa indireceğiz” demezdi…
Fenerbahçe’nin ünlü futbolcusu Lefter’i kaleci zannetmezdi.
Sosyal medyada fotomontajla düzenlenmiş bir fotoğraftan yola çıkarak, “Somali’de çocuklara Ali Baba ve Kırk Haramiler kitabını hediye ettiler” filan da demezdi.
Yaklaşık 150 milyar kaynak gerektiren seçim vaatleri için “Nasıl bulacaksınız?” sorusuna, “Benim adım Kılıçdaroğlu, bulacağım dediysem bulurum” gibi bol keseden saçmalamaları da yapmazdı.
Ama yapıyor ve okumadığı için yapmaya devam edecek… Bu yüzden hep, yürüyen merdivene ters binen adam olarak kalacak…
Biz de, “Gandi” forması giydirilerek çıkarıldığı sahada Takoz Recep gibi kendi kalesine enfes goller atarken izlemeye devam edeceğiz onu. Ve skora baktığımızda hep şu ifadeyi göreceğiz: KK.