Maduro neden hedefte?

Olayı kısaca özetleyelim. Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro, 4 Ağustos Cumartesi günü, resmi bir törende konuşurken, patlayıcı yüklü insansız hava aracı dronlarla bir saldırı düzenlendi. Neyse ki, dronlar havadayken tespit edildi ve keskin nişancılar tarafından etkisiz hale getirildi. Olayda 7 asker yaralandı, konuşmasını yarıda kesmek zorunda kalan Maduro, korumaları tarafından olay yerinden uzaklaştırıldı ve saldırıdan yara almadan kurtuldu.

CHAVEZ KADAR RENKLİ
Devlet Başkanı Maduro ve ülkesi Venezuela, son birkaç yıldan bu yana adeta dünya siyasetinden izole edilmek istense de, beklenmedik bir şekilde dünya gündeminin üst sıralarına geliyor.
20’nci yüzyılın Latin Amerika’daki en renkli, en keskin ismi hiç kuşkusuz, Küba’da Che Guevara ile birlikte devrim gerçekleştiren Fidel Castro idi. 21’inci yüzyılın en renkli siması ise Venezuela Devlet Başkanı Hugo Chavez’di. Fakat, Chavez’in kısa süren ömrünün ardından yerine gelen Nicolas Maduro, hem onun koltuğunu, hem de “21’inci yüzyılın en ilginç Latin Amerikalı siyasetçisi” unvanını elinden almış görünüyor.
Maduro’nun siyasi kariyerinin her dönemi oldukça şaşırtıcı. Onun için tam bir fenomen demek hiç de yanlış olmaz. Bir otobüs şoförü olarak çalışırken devlet başkanlığına uzanması bile başlı başına ne kadar ilginç bir kariyere sahip olduğunu anlatmak için yeter.

SUİKASTI TİŞÖRTLÜASKERLER ÜSTLENDİ
Kısa bir süre önce, Mayıs ayında kendisini 6 yıl daha iktidarda tutacak seçimleri kazanan Maduro, son olarak bir suikast girişimiyle dünya gündeminin üst sıralarında kendine yer buldu.
C4 tipi patlayıcı yüklü iki insansız hava aracı ile tören alanında Maduro’ya yönelik bir suikast girişimi düzenlendi. Kendilerine “Movimiento Nacional Soldados de Franelas” (Tişörtlü Ulusal Askerler Hareketi) adını veren bir grup, @SoldadoDfranela isimli bir twitter hesabı üzerinden saldırıyı üstlendi. Hesap Mart 2014’te açılmış ve yaklaşık 95 bin takipçisi vardı.
Söz konusu grup, aynı saatlerde Twitter hesabından bir video paylaştı. Videoda patlayıcı yüklü iki drone görünüyor ve arka planda da Maduro’nun sesi duyuluyordu. Sonra “ateş ediyorum” diye bir ses duyuluyor ve hemen ardından, dronlardan birinin keskin nişancı ateşiyle vurulduğu görülüyordu. Ve yine akabinde “Kapsülü sabote ettiler” diyen başka bir ses…

ARKASINDA AMERİKA OLABİLİR
Sosyal medya hesabında yer alanlara göre, grubun amacı, C4 tipi patlayıcı yüklü iki dronla birlikte başkanlık makamına kadar sokulmaktı. Ancak, keskin nişancılar, cihazları hedefine varmadan önce indirdi. Hesapta şunlar söyleniyordu: “Savunmasız olduklarını gördük, bugün başarılamadı ama bu sadece bir zamanlama meselesi…” Grubun, 2017 yılında Venezuela İçişleri Bakanlığına yönelik bir helikopter saldırısı düzenleyen başka bir grupla bağlantılı olduğu düşünülüyor.
Öte yandan, Maduro ve yönetimi, saldırının faili olarak bu adı sanı bilinmeyen küçük grubu değil, iki ülkeyi işaret etti. Bunlardan biri ABD, diğeri ise komşusu Kolombiya idi. ABD’nin geçmişte, anlaşamadığı ve kriz yaşadığı ülkelerin iktidar ve liderlerini darbe veya suikastlar yoluyla etkisiz hale getirdiği bilinen bir gerçek. Bilhassa Latin Amerika’daki bu tür girişimler için ABD her zaman olağan şüpheli pozisyonundadır. Kaldı ki, Hugo Chavez döneminden beri ABD ile Venezuela arasındaki ikili ilişkiler en sert dönemini yaşıyor.

SEBEP MİLLİLEŞME HAMLESİ Mİ?
Geçmişte Hugo Chavez hedefteydi, bugün ise Maduro hedefte. ABD, Chavez döneminden bu yana Venezuela’yı hedef alan agresif bir politika uyguluyor. Chavez göreve gelir gelmez anayasayı değiştirmiş, ABD işletmesinde olan petrol şirketini millileştirmişti. 2007’de Rusya ile nükleer enerji kurma girişimi olmuş ancak 2010’da hayata geçirilmesi düşünülen proje ABD’nin engellemesine takılmıştı. 2002 yılında Chavez darbe girişimiyle indirilmek istenmişti. Chavez’in yerine gelen Maduro da ABD tarafından memnuniyetle karşılanmadı. Otobüs şoförü olduğu için itibarsızlaştırılmaya çalışıldı. Ardından ülkedeki ABD destekli muhalif gruplar harekete geçirildi. Aylarca sokaklarda ölümlerle sonuçlanan şiddet olayları yaşandı. 2017’de Maduro yönetimine karşı bir helikopter saldırısı düzenlendi. Son olarak da 4 Ağustos Cumartesi günü insansız hava araçlarıyla saldırıya maruz kaldı.
Maduro’nun ABD’yi rahatsız eden girişimlerinden biri de Venezuela’nın dijital para birimi Petro oldu. ABD yönetimi, 20 Mart’ta Venezuela’nın dijital para birimleriyle yapılan tüm finansal işlemleri yasakladı. Maduro, ABD’nin Kudüs kararına da şiddetle itiraz etti ve Türkiye’nin yanında yer aldı. Maduro son olarak Türkiye’ye gelmiş ve Erdoğan’ın yemin töreninde hazır bulunmuştu. Bütün bunlar Maduro ve yönetiminin hedef tahtasına konulmasına yol açan nedenler.

DÜŞMAN KARDEŞ KOLOMBİYA
Trump’ın göreve gelmeden önce Kuzey Kore ve Meksika ile birlikte gerilimi yükselttiği üç ülkeden biri Venezuela’ydı ve ABD tarafından yapılan açıklamalardan birinde Venezuela’da askeri darbenin ihtimal dışı olmadığı vurgulanmıştı. Ancak, ABD Başkanı Donald Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton, Amerika’nın olayla bir ilgisi olmadığını açıkladı. Maduro da zaten ABD’ye yönelik suçlamasında doğrudan doğruya Washington ya da Trump yönetimini değil, Florida’daki bir yapıya işaret etti.
Maduro’nun hedefinde esas olarak ABD’den ziyade Kolombiya vardı. Neden Kolombiya?
Kolombiya ile Venezuela adeta iki “düşman kardeş” gibi. Her iki ülke de Simon Bolivar döneminde Büyük Kolombiya’nın içinde yer alıyorlardı. Bugün Venezuela ve Kolombiya tamamen ayrı siyasetleri temsil ediyor. Venezuela solu, Kolombiya ise sağ siyaseti benimsemiş durumda. Bu bağlamda, Latin Amerika ülkelerindeki genel olanın aksine, Kolombiya’da hiçbir zaman sol siyasetin iktidar olmadığını belirtmekte yarar var.

DENGELER TERSİNE DÖNDÜ
Venezuela, 70’lerdeki petrol krizinden sonra ekonomik olarak en parlak dönemlerini yaşarken, Kolombiya yoksulluk, uyuşturucu kartelleri ve terör örgütleriyle mücadele etmek zorundaydı. Üstelik petrol zengini Venezuela, Kolombiya’da aktif olan silahlı FARC örgütüne doğrudan mali destek sağlıyordu.
Diğer taraftan milyonlarca Kolombiyalı yoksulluk, işsizlik ve benzeri sebeplerle Venezuela’ya göç ediyor ve tabiri caiz ise Venezuelaların ayak işlerini üstleniyorlardı. Dünyadaki “Amerikan rüyası”nın karşılığı Kolombiya’da “Venezuela rüyası” idi. Bugün gelinen noktada tam tersi bir fotoğraf var önümüzde. Venezuela’nın yaşadığı ekonomik, sosyal ve siyasi krizler sonrasında, bu kez milyonlarca Venezuelalı bilhassa Kolombiya’ya göç ediyor. Kolombiya’da şu anda resmi rakamlarla 800 bin, gerçekte ise 1,5 milyon Venezuelalı göçmen olduğu dile getiriliyor.

MADURO BAŞKAN SANTOS’U SUÇLUYOR
Bütün bu tarihsel ve güncel gelişmeler, Venezuela ile Kolombiya’nın arasını daha da açmış durumda. Bilhassa Venezuela kanadında Kolombiya, birçok sorunun kaynağı olarak yansıtılıyor. Kolombiya Dışişleri Bakanlığı da, olaydan sonra bu yönde bir açıklama yaparak, Chavez döneminden beri Kolombiya’yı suçlamanın Venezuela’da bir gelenek halini aldığını vurguladı. Gerçekten de, Maduro, birçok konuşmasında Kolombiya’yı Venezuela iç siyasetine müdahale etmekle, muhalifleri kışkırtmakla suçluyor. Maduro’nun Kolombiya’yı her fırsatta günah keçisi gibi göstermesi, kendi iktidarını konsolide etmeye çalıştığına ilişkin yorumlara neden oluyor. Maduro’ya göre Kolombiya’daki en büyük günah keçisi de Başkan Juan Manuel Santos.
Keza, Maduro, saldırının arkasında Venezuela aşırı sağcıları ile Kolombiya aşırı sağcılarının ittifakından söz etti ve tek bir isim üzerinde yoğunlaştı: Kolombiya Devlet Başkanı Juan Manuel Santos. Maduro, saldırının arkasında Santos’un olduğundan bir şüphesinin bulunmadığını belirtti.
Oysa saldırının gerçekleştiği 4 Ağustos günü, Santos’un sadece üç günlük başkanlık ömrü kalmıştı. Keza, Santos 7 Ağustos’ta, görevini yeni seçilen başkan Ivan Duque’ye teslim edecekti ve etti de.

TORUNUMU VAFTİZ EDİYORDUM!
Kolombiya Devlet Başkanı Santos konuya ilişkin, resmi sosyal medya hesabından sadece şunu söylemekle yetindi: “Endişe etme Maduro. O gün çok daha önemli bir işim vardı. Torunum vaftiz oluyordu.” Kolombiya Devlet Başkanı Juan Manuel Santos’un torunu ile ilgilenmek gibi çok önemli görevlerinin olduğunu ifade etmesi, hiç kuşkusuz kendisi açısından Maduro’nun açıklamalarını ciddiye almadığını göstermenin en iyi yoluydu. Ancak, Juan Manuel Santos, gerçekten de o günlerde önemli işlere imza atmakla meşguldü. Neydi bunlar?

ÖNEMLİ İŞLERDE İMZASI VAR
Bilindiği üzere, Juan Manuel Santos, ülkesindeki en büyük terör örgütü FARC’ı masaya oturtmuş, muhalefetin tüm itirazlarına, hatta halkoylamasından “hayır” çıkmasına rağmen silah bırakmaya zorlamış ve bir anlaşma imzalamıştı. Bu nedenle, Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterilmiş ve ödülün sahibi olmuştu. Santos’un o tarihten bu yana attığı tüm adımlar bu “barış adamı” kimliğini korumak ve pekiştirmek yönündeydi.
Zaten, son birkaç gününde attığı adımlardan biri, ülkesindeki ikinci büyük terör örgütü ELN ile de anlaşma imzalamak için bir araya gelmek oldu, ancak netice alamadı ve kendisinden sonraki yönetimin bunu tamamlamasını diledi. Yine son günlerinde Venezuelalı göçmenlere oturum izni veren bir yasayı imzaladı.
Ve yine, 3 Ağustos’ta, saldıran bir gün önce, Kolombiya’nın Filistin’i devlet olarak tanımasını sağlayan imzayı attı. Kaldı ki, kendisinden sonra görevi devralan Ivan Duque, Kudüs’ün İsrail’in başkenti olduğunu tanıyacağını açıkladığı göz önüne alınırsa, Santos’un son imzasının, yeni Kolombiya yönetiminin kalesine gönderdiği bir “gol” olduğu söylenebilir.
Velhasıl, Maduro’ya karşı düzenlenen saldırının arkasında kimlerin olduğuna ilişkin gerçekçi bir şey söylemek şu aşamada mümkün görünmüyor. Elimizde sadece tek taraflı bilgiler mevcut; sadece Maduro’nun ve yönetiminin açıklamaları var.
Net olarak bildiğimiz ise, Maduro yönetimindeki Venezuela’da krizin her geçen gün daha da derinleşmekte olduğu. Dünyanın en zengin petrol rezervlerine, ciddi altın kaynaklarına, kömür kaynaklarına, muazzam bir turizm potansiyeline sahip olmasına rağmen hayat kalitesinin her geçen gün daha da kötüleştiği gerçeği…

TÜRKİYE TECRÜBELERİNİ AKTARMALI
Bana kalırsa, Türkiye kamuoyu olarak bu noktada “saldırının arkasında kim var” gibi polisiye bir soruyu çözmeye çalışmaktan ziyade, ilişkilerimizin giderek pekişmekte olduğu Venezuela’yı yaşadığı krizden nasıl çıkarabileceğimiz üzerine odaklanabiliriz. Mesela Türkiye, Suriye krizi dolayısıyla edindiği “göçmen idaresi” tecrübesini, arabulucu ya da koordinatör ülke olarak Kolombiya ve Venezuela arasındaki göçmen krizinde değerlendirerek işe başlayabilir. Böylece hem iki ülke ilişkilerini onarmak için yararlı bir çaba ortaya koymuş, hem göçmen idaresi konusundaki tecrübesini uluslararası sahaya aktarmış, hem de Latin Amerika’daki varlığını ve gücünü genişletmiş olur.
Ve bu vesileyle, yazıya iyi dilek temennilerimizle son verelim: Geçmiş olsun Maduro. Que esté muy bien.

Benzer konular