Liberal kapitalizmin en önemli ürünlerden biri brandingdir. Yani markaların tescili. Sonra tescilli markalar için kampanyalar düzenlenir, reklâmlar falan yapılır, satışı iyi olsun diye. ‘Tescilli marka’ satış garantisi, malın maliyetini de artırır. Alıcısının statüsünü belirtir aynı zamanda. İşin içinde marketing de var, reklâm kampanyaları falan, hatta film ve dizi sanayisinde çok daha popüler bütün bunlar.
Bildiğim kadarıyla, eskiden değerler sistemi, söz sahibi dinlere göre belirleniyordu. Başhaham, papa, başpiskopos, halife ne derse, cemaat de onu dinliyordu. Kraldan köleye kadar, vezirden dilenciye kadar, din büyüklerinin sözü geçerliydi. Sonra ulus ve ulusal devlet modası geldi, her şey vatan uğruna ve ulusal değerler uğruna yapılmaya başlandı. Ardından bu holdingler ve tescilli markalar moda olunca, din de bir satış aracı oldu. Din simgeleri belirli markalar tarafından tekele alındı, devletler arasında sınırlar, ulusal değerler, her şey arka plana itildi.
Nasıl oldu, ben de bilmiyorum, ama ‘küresel köy’ olduk. Köyün muhtar ve ağaları ise holding sahipleri. Bakıyorsun bir ürün en son keşfedilmiş kıtada tasarlanıyor, en eski medeniyet topraklarında üretiliyor, dünya çapında satılıyor. Tescilli marka sayesinde. Eh, terör diye bir şey varsa o da bir marka olsun diye düşünmüş olmalılar ki, markalı terörün failini de markalı terörist olarak adlandırmışlar. Terörün markası yoksa kurban sayısı ne kadar olursa olsun, cinayet, toplu katletme demek, fâili de psikolojisi bozuk, dengesiz olarak isimlendirmek uygun görülmüş.
Korsan mallara marka
Düne kadar ‘İslâmî ilimler’, ‘İslam medeniyeti’ kavramları varken, ‘İslamî terör’ kavramı oluvermiş birden. Buradaki ‘İslamî’ kavramı öteki anlamına da geliyor. Tescilli marka. Menşei ne olursa olsun, fâilinin ismi İslam dünyasına özgüyse ‘İslamî terörist’ oluyor. Tasarım veya üretim ülkesini boş ver, tescilli marka satılıyor. Hedef, nefreti uyandırmak! Eşcinsel uyuşturucu müptelası da bir terör eylemi yapsa o bile ‘İslamî terörist’ olarak adlandırılıyor.
Bizi ötekileştirenlerin bu kavramı kabul etmelerini anlıyorum da, biz Müslümanlar bu kavrama nasıl katlanıyoruz? Medyalarda duyduğumuzda rahatsız olmuyoruz. Her seferinde biz – özellikle beyaz Müslümanlar – özür diliyoruz. Amenna, masum bir insanı katletmek dünyayı katletmek gibidir. Ancak herhangi bir katliamı, herhangi bir terör eylemini Müslüman olan, Hz. Muhammed’in ümmetinden olan yap(a)maz. Korsan mallara marka yapıştırılmış, vesselam. Üretim yeri de belli, tasarım yeri de. Reklamını yapan, gelirini alan, vergisini veren de ortada.
Diğer taraftan Yeni Zelanda’da canlı yayın eşliğinde gerçekleştirililen, 50 kadar insanın şehit edildiği eylemi Hristiyan terörizmi olarak adlandırdıklarını duymadım. Terör eylemini terörizm kavramıyla nitelendiren Batı medyası görmedim.
Terörist Radovan’a müebbet
Terörist katildir, zalimdir. İlhamını Bosna Hersek’te yaptığı soykırım için La Haye Mahkemesince ömür boyu hapis cezasıyla cezalandırılmış Radovan Karaciç’ten almıştır. Hatta terör eylemini sosyal medya aracılığıyla naklederken Bosna’daki zulümleri ve zâlimlerin ideolojisini yücelten şarkı eşliğinde yaptığı belli. Bunu yapacağını sosyal medya üzerinden önceden bildirdiği halde engellenmemiş. Terör, terör olarak nitelendirilmemiş. Branding müsait değil çünkü teröre tekel var.
Sırpların ırkçı ideolojisi ve onu takip eden örgütler terör örgütleri olarak nitelendirilip yasaklanmadı Bosna Hersek’te bile. Hele de Sırbistan’da, ABD’de, Kanada’da. Serbest sivil toplum örgütleri olarak faaliyet gösteriyorlar. Pek sivil olmasalar da… Radovan’ın müebbet hapis cezası ne anlama gelir, hele de bu yaşta? Olsa olsa beş altı sene. İdeolojisi terör olarak tanımlanmayınca, bu ideolojiyi promote edenler yargılanmayınca, onu yücelten unsurlar ceza kanunlarına girmeyince, kanunlar soykırımı inkâr, ırkçı ve nefret ideolojisini promote etmesine belirli cezaları öngörmeyince, Karaciç’e verilen müebbet hapis cezası Bosna savaş mağdurlarına, şehitlere saygısızlıktır, maskaralıktır.
Müslümanlar yok olmadı, Radovan yok olacak
Radovan da Bosna Savaşı başlamadan önce, rahmetli İzetbegoviç’i Bosna Müslümanlarının yok edilmesiyle tehdit etmişti kameralar önünde. İnsanlık değerleri, barışı ve bilmem ne haklarını savunanlar ciddiye almamıştı tehditlerini. Soykırım, katliamlar, sürgünler engellenmedi. Mağdurlar Boşnak, Avrupa’nın yerli Müslüman milleti çünkü. On binlercesi katledilse, sürgün edilse ne olacak ki… Srebrenica hariç olmak üzere, bugün Republika Srpska’daki şehir ve köylerde katledilerek veya sürgün edilerek Boşnak Müslüman unsurunun yok edilmesine soykırım denmedi.
Geçen hafta Hollanda’da tramvayda meydana gelen bir silahlı saldırı haberi okuduk. Medyada hemen Türk olduğunu yazmışlar. Hollanda doğumlu olabilir, eğitimini orada almış olabilir, Hollanda vatandaşı da olabilir, ama olsun, ismi Türk, kendisi Türk. Ailevi sorunları sebebiyle silah saldırısını yapmış diye bildirmişler. Daha sonra, mademki Türk, İslamî terörist damgasını yapıştırmışlar. Türkiye ile Türklükle ne âlâkası var bu katilin? Türkçesi var mı, dengesiz mi, uyuşturucu müptelası mı, bir örgüt üyesi mi? Bunların hepsi önemsiz, medyada bu kâtilin Türk olduğunu belirtmek Branding LTD yöneticilerine uygun görüldüyse, ötesini aramamak lazım(!)
Peşin hükümlü insanları çoğaltmak, Müslümanlara karşı nefreti, Türkiye’ye karşı nefreti uyandırmak için… Bunları ötekileştirmekten vazgeçip kültürlerini, değerlerini tanıyarak, kendine eşit olarak kabul etmek isteyenleri maksadından vazgeçirmek için uygun bir yöntem. Avrupa’ya, Türkiye’nin AB’ye girmesi tehlikeli olur dedirtmek için. Çünkü Avrupalı gerçek anlamıyla Türkiye’nin kültürünü ve milletini tanırsa, saygı duyar, kabul eder, sever, hayran bile kalabilir. Genç, eğitimli, çalışkan bir milleti tanırsa, köklü bir kültürü tanırsa, önyargılara, brandinge, beyin yıkamasına son… Ve terör kaynağının İslam olamayacağı, aksine, İslam’a karşı bir nefret, bir cehalet olduğu anlaşılır. Müslümanlara artık öteki gözüyle bakılamaz. Brandinge zarar gelir, holdinglere, LTD şirketlere…