Takva’dan Tefessüh’e savruluşumuz

Müslüman insanın Allah’tan daha kutsalı yoktur…
Olmamalı…

“De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz bir ticaret ve beğendiğiniz meskenler size Allah’tan, peygamberinden ve O’nun yolunda cihattan daha sevgili ise, artık Allah’ın emri gelinceye kadar bekleyin! Allah, fâsık topluluğu doğru yola erdirmez.” (Tevbe – 24)

Allah rızası için…
Ahiretin varlığına yeniden imam etmeye çağırıyorum…
Rabbim de öyle deniyor mu?
Ey imam edenler! İman ediniz…

“Ey iman edenler! Allah’a, Peygamberine, Peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba iman edin. Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkâr ederse, derin bir sapıklığa düşmüş olur.” (Nisa – 136)

Rabbim bize bu imkânları…
Bu makamları nasip etti…

Allah rızası için, doğru dürüst çalışalım.
Haksızlık yapmayalım…
Haksız kazanç elde edip…
Geleceğimiz, yavrularımıza haram  yedirmeyelim…

Arkadaşlar, şahsen benim bildiğim ve halkın malı olan yeşil alan…
Peşkeş çekildi ve…
Yüzlerce dairenin olduğu, beton yığını bir SİTE yapıldı.
Tabii bu işlem yapılırken, nefislerini (güya)tatmin edecek usulleri de, yerine getirdiler.
Ne mi o…
O yeşil alan ayrılırken…
Bir okul ve hastane yapılacak Ve kalan kısmı da YEŞİL ALAN olacaktı…
Bir ilkokul ve sağlık ocağı yaptılar…
Böylece nefislerini, kendilerince ikna edip…
Kalan yaklaşık %70’lik alana, SİTE’yi kondurdular…
Bu ve benzeri usulsüzlükleri, sizler de çok duymuş olmalısınız…

Bu bana neyi hatırlattı biliyor musunuz?
Anadolu’da “devir yaptırmak” diye bir âdet vardır…

Bu âdet, bugünkü hâliyle aslından sapmış, saptırılmıştır…
Aslına bakalım…

“Bir kimse üzerinde bir aylık Ramazan orucu borcu varken ölürse, onun her günü için bir yoksul doyurulsun.” (İbn Mâce, Sıyâm, 50)

Hadisinden yola çıkarak, ilk dönem fakihleri…
Ölen kimsenin, “hayattayken” sağlığının yerinde olmamasından dolayı, “tutmadığı her bir gün için, bir fakiri doyurursa” sorumluluktan muaf olur, fetvasını vermişlerdir…

Iskat-ı Savm: Oruç borcunun düşürülmesi…
Iskat-ı Salat: Namaz borcunun düşürülmesi…

Oruç borcunun düşmesi için, ayet ve hadislerde FİDYE verilebileceği belirtilmekte…
Namaz borcu için böyle bir kayıt bulunmamakta…
Neyse…
Olduğunu kabul etsek bile…

Yapılan DEVİR işine gelelim…
Ölünün, hayattayken tutmadığı bir günlük orucu için bir fakiri doyurması gerekir.
Bunun için de, ömründe tutmadığı oruçların sayısını
Ve kılmadığı namazların kaç gün olduğu hesaplanır.
Misal 50 yıllık namaz ve oruç borcu olduğu kabul edilerek, her bir günlük oruç ve namaz için…
Misal 15 TL vermesi gerekir.
Bunu 50 yıla hesapladığımızda…
Namaz için: 50 x 365 x 15 TL = 273.750 TL
Oruç için: 50 x 30 x 15 TL = 22.500 TL
Toplam: 296.250 TL

Mirasçılar toplam iki yüz doksan altı bin iki yüz elli lirayı…
İhtiyaç sahibi fakirlere vermesi gerekir…

Ne yapılıyor?
Ölünün mirasçılarından birisin evine, 2-3-5 veya daha fazla Kuran Kursu talebesi, hocalarının nezaretinde getirilir…
Bir beze, misal 15.000 TL sarılır…
Mirasçılardan birisi, Hoca efendiye:
“Babam falan’ın namaz ve oruç kefareti olmak üzere, bu parayı sana hibe ettim” diyerek, beze sarılı 15.000 TL’yi verir.
Keseyi alan hoca efendi, “Aldım kabul ettim” der ve akabinde…
Talebelere dönerek: “Falan kişinin namaz ve oruç kefareti olmak üzere, bu parayı sana hibe ettim” diyerek, talebenin birisine verir…
O talebe de: “Aldım kabul ettim, sana geri hibe ettim” diyerek, parayı hocaya geri verir…
Hoca bu işlemi, sırayla tüm talebelere uygular…
Bu alıp verme işlemi hesaplanan 296.250 TL’ye mukabil gelecek sayıda (296.250 / 15.000 TL) 19 kere yapılır…
Sonunda 15.000 TL hocaya verilir…
Hoca efendi de parayı, öğrencilerle kendisi arasında istediği gibi pay eder…
DEVİR BÖYLE YAPILIR…

Ortada, bana göre…
Çok sakat bir durum var…

İmkânınız varsa 296.250 TL veya ne kadar tutuyorsa verirsiniz…
Bu imkânınız yoksa…
Böyle yaparak kimi kandı… demeyeyim de kimi İKNA etmeye çabalıyorsunuz?
Allah Celle Celalühu’yu…
Haşa… Allah bunu görmüyor mu?
Siz kimi ikna ediyorsunuz…

İşte yukarıda misalini verdiğim GECEKONDU SİTE diken…
Belediye başkanı da…
Okul, hastane ve yeşil alan diye ayrılan bölgeye…
Küçük bir okul ve sağlık ocağı yaptırarak…
Güya HAKSIZLIK YAPMADIĞINA kendini İKNA EDİYOR…
Geri kalan yaklaşık %70’lik alana, GECEKONDU SİTEYİ konduruveriyor…

Yapmayın Allah aşkına…
Biz bu imkânları kolay elde etmedik…
30 yıl boyunca, başörtüsü mücadelesi verdik…
Binlerce gencimizin geleceği, yok edildi…
Binlerce öğretmenimiz, işinden edildi…
Binlerce insanımız mağdur edildi…
28 Şubat’ta ne bedeller ödedik…
FETÖ denilen terör örgütü…
Daha henüz, sözüm ona Hizmet hareketi iken…
Binlerce insanımızın hakkını gasp etmedi mi?
Binlerce gencimizin geleceğini, soruları çalarak, karartmadı mı?
Yüzlerce insanı, haksız yere cezaevlerine tıktırmadı mı?

Toplum olarak bedel ödemeyen, çok az insanımız oldu…
Bütün bu bedellerin karşılığında Rabbim…
Bu iktidar nimetini verdi…

Allah rızası için…
Bu makamların hakkını verin…
Haksızlık yapmayın…
Kendinize gelin…

Üç günlük dünya…
Bir ömür boyu…
Bir elin yağda bir elin balda olsa, ne yazar…

İşte Hakk’a yürüdü sevgili Lütfi Kibiroğlu ağabeyimiz…
Rabbim taksiratlarını affetsin…
Mekânını cennet olur inşallah…

* * *

Mazlum zindan şehidimiz Şeyhmus Durgun

Sevgili okuyucularım…
Yazacaklarımın çoğunu, tasdik edeceğinizi tahmin ediyorum.
Özellikle de yaşı 45-50’nin üzerinde olanlar…

Seksenli doksanlı yıllarda…
Dostluk, arkadaşlık, akrabalık ilişkileri…
Hesabî değil hasbî idi…
Çoğunluğumuz diğerkâmdı…
Arkadaş için kendimizi feda ederdik…
Sözü 12 Eylül öncesi mücadeleye getirmek istiyorum…
12 Eylül öncesinin dava adamlarının hemen hemen hepsi.
Davalarının geleceği için, kendi geleceklerini feda ederlerdi.
Bu fedakârlardan birisiyle, şehadet yıldönümünde, sizleri tanıştırmak, tanıyanlara da hatırlatmak istedim…

Sevgili ağabeyim, can dostum, vefakâr, cefakâr Şeyhmus Ağabey…
Çanakkale Kapalı Cezaevi’nde cezasını tamamlarken, laik rejimin gardiyanları tarafından, işkenceyle, 23 Ekim 1985 Çarşamba günü şehid edildi.
Seni tanımama imkân bahşeden Rabbime, binlerce kere teşekkürlerimi sunuyorum…
Şeyhmus Durgun, Metin Yüksel, Sedat Yenigün’leri unutmak mümkün mü?
O pak kanlarını, canlarını seve seve feda ettiklerine şahit olmayı, bizlere bahşeden Rabbimize ne kadar hamd etsek azdır diyorum…
O yıllarda, benim bu abide şahsiyetlerle tanışmama, imkân ve zemin hazırlayan, anne ve babamı da burada rahmetle yâd ediyorum…