Taksici esnafına irad ettiğim nutuktur

Muhterem taksici esnafı; aramızda uzun senelere dayanan bir hukuk var. İçinizden pek azı plaka sahibi olduğu halde direksiyonun başına geçmekte, pek çoğunuz ise şoför olarak çalışmaktasınız. Yıllar içinde birbirimizi yeteri kadar tanıdık. Sizler kısa mesafeleri sevmezsiniz, trafiğin yoğun olduğu yolları sevmezsiniz, şoför değiştirme saatlerinde aksi bir yöne gitmek isteyen müşteriyi sevmezsiniz, bozuk para taşımayan cüzdanı sevmezsiniz. Bütün bunları hoş karşılamak gerekir, çünkü esnaf taifesi içerisinde en kırılgan, en nazlı olanı sizlersiniz. Biz de bin bir meşakkatle bir semtinden diğerine gitmeye çalıştığımız şu büyük şehirde elimizi kaldırırken kırılmayasınız hatta kızmayasınız diye uzun uzun düşünürüz. Hele kısa bir mesafeye gideceksek yüzünüzün alacağı hali, jest ve mimiklerinizi görmeyelim diye, hep başka bir yere bakma ihtiyacı hissederiz. Bazen bütün bunlara gerek de kalmaz; açık açık müşterinizi kovar, şuncacık yolu yürümediği için terslemekten geri durmazsınız. Ulu önderin sizler için “beni evime Türk taksicileri bıraksın” vecizesini sarf etmemiş olması ne büyük bir eksiklik…

Muhterem taksici esnafı; son zamanlarda sizi sıkça haberlere konu olurken görmekteyim. Bu haberler garip bir biçimde birbirine benziyor üstelik. Ortada siyah renkli bir minibüs durmakta ve sizler atalarınızdan miras aldığınız Bozkurt–Turan taktiğine uygun olarak, yani yarım hilal şeklinde o aracın etrafını çevirmektesiniz. Düşmanı bu şekilde tuzağa düşürmek, araya almak, çemberi daraltmak ve nihayet boynuna binmek atalarımızın kurtlardan öğrendiği hususi bir harp yöntemidir. Her bir aşamasını dikkatle uygulamak, netice alıncaya kadar da çemberi sağlam tutmak icap eder. Görebildiğim kadarıyla, her biriniz gazanızda muvaffak oluncaya kadar, taktiği titizlikle uygulamaktasınız. Her büyük medeniyet, geleneğini devam ettiren mirasçılarıyla iftihar eder, biz de sizlerle iftihar etmekteyiz. Şimdilik mühim bir eksikliğinizi hatırlatmakla iktifa edeyim: Bir mehter takımınız yok kıymetli taksici kardeşlerim; attığınız naraları cephe gerisinde gülbank çekerek, kös vurarak cümle âleme duyurmak elbette hakkınız. Naçizane tavsiyem, kısa mesafelere gitmekte nazlanan arkadaşlarınızdan bir mehteran takımı deruhte etmeniz. Göreceksiniz, Anadolu irfanı sakal sıvazlayarak arkanızda duracaktır…

Muhterem taksici kardeşlerim; birden Anadolu irfanını hatırlamış olmakla isabet ettim. Çünkü Anadolu irfanı Anadolu kabadayılığı olmadan yaşayamaz, yaşatılamaz. Alpler olmasa, dervişlerin keşkülü darı yüzü görmezdi. Ayrıca, Anadolu kabadayılığı devletimizin yükünü de hafifletmektedir. Hâkimlerimize iş çıkarmadan muhatabınızın hükmünü kendiniz vermekte, polisimizi meşgul etmeden en uygun cezayı hem de vakit geçirmeden oracıkta vermektesiniz. Yine Bozkurt–Turan taktiğine uygun olarak düşmanınızı tek yakaladığınız ve üzerine topluca üşüştüğünüz için, işinizi temiz yapmaktasınız. Birkaç kez işini yarım bırakan arkadaşlarınızı gördüm ve tabii olarak üzüldüm. Yiğit meydanda belli olur kardeşlerim. Hem meselenin milli bir dava olduğunu da akıldan çıkarmamak icap eder. UBER’cilerin netameli şahıslar olduklarını, ecnebi marka lüks araçlarla göz boyadıklarını, bu topraklara hiç de yakışmayacak kadar nazik davrandıklarını hepimiz bilmekteyiz. Hal böyleyken, kuzuyu kuyruğundan yakalarmış gibi yapıp bırakmak da ne oluyor? Siz haklı davanızda bütünüyle serbest bırakılmış esnaf yurttaşlarsınız. Bir UBER’ciyi nerede görseniz, cezasını hemen oracıkta kesmeyi kat’a ihmal etmeyiniz. Erlik sizin kanınızda var, külhanbeylik sizin kanınızda var. Hak yardımcınız olsun…

Muhterem taksici kardeşlerim; o ki söz erliğe, külhanbeyliğe gelip dayandı, bu vesileyle birkaç hakikati de hatırlatmakta fayda görüyorum. Düşmanlarımız tarih boyunca değişik kılıklara girip içimize sızma mahareti gösterdiler. Sizler büyük bir medeniyetin torunları olarak burnumuzun dibine kadar sokulan tehlikeyi tam vaktinde fark ettiniz. Böyle zamanlarda devletten yardım beklemek, kolluk kuvvetlerini meşgul etmek hiçbir Türk evladına yakışmaz. İş başa düşmüştür. Nitekim esnaf teşkilatınızın başı olan beyefendi de taksicilerin yerli ve milli olduğunu, yabancı sermayenin sahte kılıklarla İstanbul sokaklarında özgürce dolaşmalarına müsaade etmeyeceğini sarih bir biçimde beyan etti. Kendisine teşekkürlerimi iletiniz. Çünkü buyurdukları gibi her alanda yerli ve milli olmaya ihtiyaç duyduğumuz bir dönemden geçmekteyiz. Hatta geçmişle kıyaslanmayacak kadar bu iki mesele üzerinde uzlaşmaya, birlik içinde hareket etmeye ihtiyacımız var. Böyle mühim bir davada levye, koçbaşı, kayı boyu armalı iri yüzük, yekten dalıp kündeye getirmek gibi yerli ve milli vasıtaları kullanmayı ihmal etmeyiniz. Konuşmama, sizin de yakından tanıdığınız şairimiz Cemal Süreya’nın kısa bir şiiriyle son vermek isterim: “Şelaleye düşmüştür zeytinin dali / Celaliyim / Celalisin / Celali.”