Taciz ve üçüncü kişi

Taciz, medyada son birkaç aydır geçmişe gömüldüğü yerden çıkarılarak hesabı sorulan bir kötülük. Tanığı bulunmayan bir kötülüğün ardından konuşulması kolay değil. Bakış ve sözlerle taciz karşısında tıpkı bir kent düşkünü misali etrafında duvarlar oluşturarak hayat mücadelesini sürdürüyor onurlu kadınlar. Agoradaki varlıkları hesaba katılmadan tasarlanmış şehirlerde dar gelirli kadınlar için hamileyken uzak bahçelerde yürüyüş yapmak güzel bir hayal.

Kadınların şehrin mekânlarını erkeklerle birlikte paylaşma oranı arttıkça beden dili, bakış, söz mesafeleri de yeni ihlallere ilişkin haber ve yorumlarla geliyor gündeme. Kişi, kendi sınırlarını aşmaya dönük her girişimi terbiyesizlikten öte taciz olarak değerlendiriyor artık. Şimdiki tariflerle bakıldığında, eskiden sineye çekilen ya da ayıplı kişinin hanesine yazılarak geçiştirilen nice söz ve fiil de taciz olarak görülüyor.

Taşra kültüründe göz kırpardı erkekler eskiden sokaktan geçen genç kızlara, şehirde inşaat işçisi türkü söylerken sesini yükseltirdi kaldırımda yürüyen genç kıza; edep ve terbiye dışı bulunsa da taciz olarak tanımlanmazdı bu hadsiz saldırılar ama sokağın korkutucu yüzünün dikkate alınması gereken bir yönü olarak benliğe yerleşirdi. Küfürlü atışmalar oyun oynanan kasaba sokağı dekorunun ayrılmaz bir parçasıydı, kız çocuğu oyundan kopmak istemiyorsa arızalı tipleri görmemeyi de öğrenmeliydi.

Cinselliği küfürle öğreten bir tür saldırganlık, kadınlara bir meta gözüyle bakmayı içselleştirmeye sebep oluyor. Muhallebi çocuğu olmadığını kanıtlamaya çalışan yeni yetme için ne acıklı bir kişilik kazanma kolaycılığı…

Kuşaklar değişirken ne küfür azalıyor ne de taciz geri çekiliyor.

Geçmişin sahnelerinin tanıksız kötülüğü, çoklu anlatılarda nispeten inandırıcılık kazanıyor. Medya, hizmet sektörü, toplu taşıma, sokak… Sinemanın ünlü yıldızları yıllar önce başlarına gelen taciz vakalarını anlattılar. Ünlü yıldızın aynı yapımcının tacizine iki kez maruz kalması bize neyi düşündürmeli? Kazanmak, sürdürmek, yükselmek, sadece çalışmak için kadınlar tacizi sineye çekiyor. Çoluğunu çocuğunu geçindirme çabası yüzünden de zillete tahammül eden kadınlar eksik değil. Daha yaygın olduğunu düşündüğüm sineye çekme sebebi toplumsal algılar. Tacize uğrayan kadın bunu açıkladığında üzerine yönelecek bakışların ağırlığıyla yaşamayı sürdürmekten korkuyor. Hem bakalım inandırabilir mi sözünü? Onca saygıdeğer patron, öylesine babacan akraba, iyi yürekli komşu, kendi halinde filanca…

Bir bakışın ifadesi, ses tonunun kelimeye yüklediği yeni anlam, kavga çekiş binilen toplu taşıma… Tacizin tanımlanamazlığı, “Avrupai” muaşeretle gelen mesafe ayarlarındaki şaşırma yüzünden ayrı bir güçlük teşkil ediyor. Kadın cinayetleri veya taciz konusunda haberler yapan medya, kadın varlığını parçalı beden olarak yansıtan fotoğraf ve haberlerle tacizi olağanlaştıran bir psikolojiyi besliyor. Sosyal medya veya çeşitli sözlükler kullandıkları cinsel içerikli küfürlerle, kısmen tarihe karışan sokak kültüründen beter bir algı çarpılması atmosferi oluşturuyorlar.

Mesut Bostan’ın hazırladığı bir sinema kitabı için Vedat Türkali’nin “Yeşilçam Dedikleri Türkiye” kitabını okurken, çocukluğumda izlediğim unutulmaz filmlerin de yapıldığı ortamların bilinçaltından taşan küfürbaz dille yüz yüze geldim. Sinemada kadının sadece kamera önünde yer aldığı dönemler, anlaşılan hem fiili olarak hem de filmlere yansıyan dille tacize açık kadın algısının pekiştiği bir arka plan oluşturuyor. Yeşilçam sineması Halit Refiğ’in nitelemesiyle “halkçı” yönünün ağırlık kazandığı yapımlarda küfrü esirgemiyor sahnelerden. Benim için unutulmaz olan Kırık Çanaklar, Kızılırmak Kara Koyun ve Yılmaz Güney’in tavrını Batıcı sol sinemadan yana koymadığı döneminin izlerini taşıyan Seyyit Han gibi filmler, Ayşe Şasa senaryoları, Metin Erksan sorgulamaları, toplumculuk arayışındaki yönetmenlerin sinemayı küfürden ayıklama çabasının da eserleri.

Yeşilçam sinemasının bilinçaltındaki küfür dilinin gösterdiği -sokağa çıktığında kötü yola düşmesi muhtemel- kadına bakış açısı bugün sosyal medya ve alternatif sözlük sitelerinde tezahür ediyor. Kadın bedenini metalaştıran bu dilin gençlik için olağanlaşması, kadın bedenine dönük bakış açısını şekillendirmede büyük pay sahibi. Önyargılarla kirlenen bakışta bir kadın giyim kuşam tercihleriyle de tacizi hak eden biri olarak algılanıyor. Taciz eğiliminin arka planında kirli bir niyetler manzumesinin karanlık tarihi var. Kadınların öfke sebebi olmama, damgalanmama gibi sebeplerle başvurduğu suskunluğun daha asli sebebi, aynı karanlık tarihin kadının tacizi giyim kuşam ifadeleriyle çağırdığına inandıran hurafeleri.

Saygın imajlar veya medeni güvenin sınırlarının yozlaştığı ortamlarda iş ahlakı üçüncü kişinin bakışına ihtiyaç duyuyor. Bu bakışın rolünü çoğu mekânda artık bir kamera üstleniyor. Kuşku ve iftiralara açık her mekânda üçüncü kişinin varlığı, istismar gibi zannı da engelleyen bir anlama sahip.

Orada kimse yoktu taciz gerçekleşirken ama kadınlar gecikerek anlatıyorlar. Her birinin gecikme sebebi farklı. Bazı iddialar intikam amaçlı yalan ve iftira içerse de yükselen toplu ses bir sorunun gerçekliğine inandırıyor. “Unutulan ne ister, ne hafıza ne farkındalık, sadece adalet” diyordu ya Agamben… Şu da var ki zaman aşımının karanlık dehlizlerine gömülen söz ve fiillerin ya da hemen şimdi kapalı kapıların ardında gerçekleşen bir muhaverenin pekâlâ istismar konusu olabileceğini de biliyoruz. Mesafe ayarları, bu mesafeyi kabalıkla bildirmeyen incelikli bir terbiyeye sahiplik nasıl da önemli.