1869 yılında açılabilen Süveyş Kanalı, Kızıldeniz’i Akdeniz’e bağlayan ve bugün dahi stratejik önemini muhafaza eden bir bölge. Böylesi bir bağlantıyı sağlama fikri elbette çok daha eskilere dayanıyor. Mısır Firavunu II. Ramses’in Kızıldeniz ile Nil Nehri arasında küçük göllerden yararlanarak bir kanal açıp iki denizi bu kanal sayesinde birleştiren projesinin hayata geçtiği, lakin tam olarak bilemediğimiz bir sebepten ötürü atıl kaldı. Bu kanal daha sonra iktidara gelen Mısır Firavunları tarafından yeniden açılarak kullanılmış fakat projenin akıbeti yine Ramses dönemindeki gibi olmuştu. Mısır Firavunlarından sonra Romalılar ardından son olarak Hz. Ömer döneminde bir kez daha onarılan kanal, VIII. yüzyıla kadar hizmet etti. Bu tarihten Napolyon’un Mısır’ı işgaline kadar bir daha Akdeniz ile Kızıldeniz’i bağlamak için kayda değer bir teşebbüste bulunulmadı.
1798-1802 arasında Mısır’ı işgal eden Napolyon Bonapart, Süveyş Kanalının açılması halinde Fransa’nın hem iktisadi hem de siyasi anlamda nasıl kazanımlara sahip olacağını çok iyi biliyordu. Bu nedenle yanında getirdiği mühendislerden Lepere’yi bu iş için görevlendirdi. Lepere ilk etapta firavunlar zamanında açılan kanalları tespit edip bu bölgelerin haritasını çıkarmakla işe başladı. Kızıldeniz’i Akdeniz’e, Nil Nehrini bir vasıta olarak kullanmadan doğrudan birleştirme fikri bu sırada doğdu. Ancak yapılan incelemeler sonunda iki deniz arasında 10 metre kadar bir yükseklik olduğu zannedilmiş, bu şartlarda gerçekleşmesi çok zor olan bu projenin rafa kaldırılmasına karar verilmişti. Lepere’nin Süveyş ile ilgili yazdığı ayrıntılı rapor ise Mısır’da muhafaza edilmişti. Bu arada iki denizi birbirine bağlayan sadece küçük kayıkların geçebileceği küçük suyolları her daim ulaşıma uygun durumda tutuluyordu.
Fransızlar vazgeçmedi
1832 yılında Hariciye memuru olan ve o sırada Kahire’de Fransız Konsolosu olan M. Ferdinand de Leseps, mühendis Lepere’nin raporunu okumuş, mevzuyu iyice araştırmış ve bu kanalın açılmasının mümkün olduğuna dair üstlerini ikna etmişti. İlk olarak Mısır’ın hali hazırda su işleri müşaviri olan Fransız bürokratla birlikte yeniden tetkiklere başlayan Leseps, iki deniz arasında böyle bir yüksekliğin olmadığını kati surette tespit etti. Bu sevindirici haber üzerine kanalın açılması adına çeşitli kampanyalar başlatıldı. Ancak bu projenin önünde birçok engel çıkacağı belliydi zira ilk önce Mısır Hıdivinden hem müsaade hem de imtiyaz almak gerekmekteydi. Hıdiv Abbas Paşa’nın İngiliz yanlısı olduğu çok iyi biliniyordu. İngiltere ise bu kadar önemli bir projenin imtiyazını kesinlikle Fransızlara kaptırmak istemiyor, Hindistan’a kadar etkisi olacak bu kanal için yapılan çalışmaları yakından takip ediyordu. Lakin Hıdiv Abbas Paşa’nın ölüp yerine Mehmet Sait Paşa’nın gelmesi tüm dengeleri altüst etti.
Yeni Hıdiv Mehmet Said Paşa’nın Fransızlarla arası iyiydi. Leseps bunu bir fırsat bilerek projesini kolaylıkla kabul ettirdi ve 1854 yılında Fransa adına imtiyaz koparmayı başardı. Bir yıl sonra kanalın inşa projesi Sait Paşa’ya sunulduysa da henüz ortada netleşmiş bir şey yoktu çünkü Mısır, Osmanlı’ya bağlı bir eyaletti ve proje için merkezi idarenin de onayı gerekmekteydi. Babıâli esasında böyle bir projenin hayata geçirilmesine karşıydı. Süveyş Kanalı’nın açılmasının Anadolu’daki limanları ve muhtelif ticaret güzergâhlarını menfi yönde etkileyeceği aşikârdı. İngilizler bu imtiyazın Fransızlara verilmemesi için Osmanlı Hariciyesine sürekli tacizde bulunurken Büyükelçi Lord Strafford bu projenin kabulü halinde Kırım Antlaşması’ndan vazgeçileceğini Osmanlı’ya bildirmişti (Kırım Antlaşması ile Osmanlı toprak bütünlüğü garanti altına alınmış, Osmanlı bir Avrupa devleti sayılmıştı). Diğer yandan Osmanlı bürokratları Süveyş Kanalı’nın açılmasının Mısır’da bağımsızlık fikirlerini körükleyeceğinden endişe ediyorlardı.
Mısır’ın hisselerini ele geçirdi
İngilizler Mısır Hıdivi’nin verdiği karardan dönmesi için donanmasını İskenderiye Limanı’na göndermişti. Ancak tüm bu olumsuz havaya rağmen Fransız Konsolosu M. Ferdinand de Leseps yılmadı ve mücadelesine kaldığı yerden devam etti. Zaman geçtikçe projeye ilk etapta gösterilen şiddetli muhalefet dinmiş, ardından herkesin mutabık kalacağı bir anlaşma formülü ileri sürülmüştü. Buna göre Süveyş Kanalı’nı uluslararası bir şirket açacak ve idare edecekti. Bu şirketin adı : “Compagnie Üniverselle du canal maritime de Suez” idi.
İngiltere kanal inşaatının herhangi bir masrafına karışmayarak tavrını en başta ortaya koydu. Onlar mali sebeplerden dolayı projenin yarım kalmasını istiyorlardı. Bu yüzden kanal tamamen Fransız-Mısır sermayesiyle yapıldı. 1859 yılında başlayıp 1869 yılında biten ve 20 bin Mısırlının yapımında çalıştığı kanal inşaatının sonunda her biri 500 franklık dört yüz bin hisse senedi çıktığında İngilizler masraflara karışmadığı için doğal olarak hiçbir pay alamadı. Hisselerin 207 binini Fransızlar, 170 binini Mısır Hıdivi alırken geri kalan yirmi üç binlik hisseyi ise Rus ve Avusturyalılar aldı. Mısır Hıdivi’nin elinde bulunan hisselerden seksen beş bini de satın almak isteyen diğer devletler için ayrılmıştı.
İngilizler sessiz bekleyişlerine nihayet altı yıl ardından son vermiş, Hıdiv İsmail Paşa’nın yanlış mali politikaları yüzünden sıkıntıya giren Mısır’ın elindeki Süveyş Kanalı hisselerini almak için harekete geçmişlerdi (Hıdiv’in israf ve sefahat dolu yaşamı da bunda etkili olmuştu). Mısır elindeki tüm hisseleri yüz milyon frank karşılığında İngiltere’ye sattı. Buna rağmen İngiliz bürokratlar kanala idari ve mali anlamda bir müdahalede bulunamıyorlardı. Bu arada alınan paranın ve mali tedbirlerin Mısır ekonomisini düzeltmeye yetmemesi de halk arasında büyük kargaşalara neden olmuştu. Bu ortam tam da İngilizlerin istediği bir şeydi zira onlar kanala tek başına hâkim olma peşindeydiler.
Oyunlarla kanala kondular
Hıdiv İsmail Paşa Mısır halkında meydan gelen hoşnutsuzluklar karşısında istifa etmiş yerine oğlu Tevfik Paşa geçmişti. Ancak eyalette sükûnet bir türlü sağlanamıyordu. Bu arada İngiltere Süveyş’in muhafazası için önemli bir yere sahip olan Kıbrıs’ı 1878 yılında geçici olmak kaydıyla işgal etti. Her şey önceden planlanmıştı. Ardından Mısır’da 1882 yılında nasıl meydana geldiği tam olarak aydınlatılamayan bir vaka sonucu elliye yakın Avrupalı vatandaş katledilince İngiltere bu sefer Mısır’ı da işgal etti. Bu işgale karşı gelen subaylar tutuklanarak Seylan’a sürüldü. Böylece İngilizler hem Mısır’ı hem de Süveyş’i ele geçirmiş oldu. Bununla da yetinmeyerek Somali, Sudan ve Uganda’yı da işgal edip Süveyş Yolu’nun tam anlamıyla güvenliğini sağladı. Osmanlı Devleti’ne bu işgalin geçici olduğu bildirildiyse de İngilizler bölgeden bir daha çekilmedi ta ki Mısır’ın bağımsızlığı tanınana dek.