Geçtiğimiz hafta Mekke-i Mükerreme’de düzenlenen devlet ve hükümet başkanlarının buluştuğu 14. İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Zirvesi’nde Pakistan Başbakanı İmran Han’ın Suudi Kralı Selman’a bir şeyler söyledikten sonra cevabı beklemeden uzaklaşmasına ilişkin görüntüler medyada yer aldı. İmran Han’ın, Suud Kralı Selman’a “İslam dünyasını mezhepçilik yaparak bölüyorsunuz, İsrail’e taviz veriyorsunuz. İslâm düşmanı Hindistan’ın değil, kardeşiniz Pakistan’ın yanında yer alın” dediği ifade edildi. Uluslararası teamüllere uymayan bu tavır nasıl yorumlanabilir?
Bilindiği üzere Arap Yarımadası’nın en zayıf ülkesi 28.5 milyon nüfusu bulunan Yemen’de, Şii Husi hareketi Eylül 2014’te başlayan “Arap Baharı” eylemleri sonucunda ülkeyi ele geçirdi. Suudi Arabistan’ın 2.3 milyona yakın nüfusa sahip Katar ile de problemleri var. Katar’ın ekonomik menfaatleri İran ile birlikte hareket etmesini gerektiriyor. Katar ve İran dünyanın en büyük doğalgaz yatağını paylaşıyor. Katar, doğal gaz ihracatında Rusya’nın ardından dünya ikincisidir.
2014 yılında, Suudi Arabistan Katar’ı Arap Dünya’sında “terörizmi” desteklemekle suçladı ve diplomatik ilişkilerini kesti. Katar’ın doğal gaz sahasını genişletme kararı alması da Suudi Arabistan’ı Katar’a yönelik bu politikalara zorladı. 2017’deki Körfez İşbirliği Konseyinin (KİK) 38. Olağan Zirvesi’ne yalnızca Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamed Al Sani ile Kuveyt Emiri Şeyh Sabah el-Ahmed el-Cabir es-Sabah’ın katılması Suudi Arabistan’ın bölge ülkeleri üzerindeki diplomatik etkisini kanıtlıyor.
Suudi Arabistan, Bahreyn ve Birleşik Arap Emirlikleri 2014’te İhvan’ı “terör örgütü” ilan etti. Katar ise Müslüman Kardeşler’e destek veriyor. Suudi Arabistan, Katar’ı Yemen’deki Husilere destek olmakla da suçluyor. Üçüncü olarak Katar’ın Suudi Arabistan’daki Katif şehrinde, “Şii terörist gruplara” destek verdiği de iddia ediliyor.
Anlaşılacağı üzere Suudi Arabistan, Arap Baharı’nı desteklemesi, İran ile yakınlaşması, ABD’nin terör listesine giren İslâmî hareketlere yardım etmesi, petrol-doğalgaz sahasının genişletilmesi gibi gerekçelerle Katar yönetimiyle çatışıyor. Suudi Arabistan, Türkiye’nin Katar’da üs kurmasından da rahatsız durumda ve Katar’dan Türkiye’nin askerî üssünü kapatmasını, Türkiye’nin askerî varlığına izin vermemesini istiyor.
Suudi Arabistan Kralı Selman bölgede askerî hegemonyasını tesis edemediği için Pakistan’ın desteğini sağlamaya yönelik bir dizi siyaset geliştirdi. 33 milyon nüfuslu Suudi Arabistan’ın 200 milyon kadar nüfusa sahip Pakistan’dan çok başlıklı beklentileri bulunuyor.
Suud yönetimi,
■ Ülkesinde çıkması muhtemel isyan girişimlerinde,
■ Yemen’e dönük kara savaşında,
■ Katar’ın desteklediği sözde “terör gruplarıyla mücadelede” Pakistan ordusuna dayanmak istiyor. Pakistan ordusunun asker sayısı bakımından yeryüzünün 24. büyük gücü olması ve askerî personelin deneyimi bu talepleri besliyor.
BBC’nin, New York Times’a dayandırdığı habere göre, Pakistan’ın askeri gücü 1.3 milyar nüfuslu Hindistan’ın iki katına ulaşıyor. Suudi Arabistan, bu güçten istifade etmenin peşinde.
İkinci olarak da Suudi Arabistan, Pakistan’ın nükleer gücünü İran’a karşı kullanmayı amaçlıyor. Öte yandan ABD yönetiminin İran’a karşı cephe oluşturma siyaseti, Suudi Arabistan’ı İsrail ile işbirliğine itiyor. Pakistan’ın İsrail konusundaki hassasiyeti ise Hindistan’dan kaynaklanıyor. Hindistan’ın tarafından geçtiğimiz aylarda Keşmir bölgesine yaptığı hava saldırısında İsrail yapımı bombalar kullanması Pakistan’ın Suudi Arabistan’ın politikalarını eleştirmesinin gerekçesi sayılmalıdır.
Diğer taraftan Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi kapsamında Çin-Pakistan İktisadi Koridoru (CPEC) kurmaya çalıştığı ve İran-Türkiye’yi de içine alan bir hat geliştirdiği görülüyor.
ABD-İsrail-Mısır-Yunanistan’ın ise Doğu Akdeniz’de Türkiye ve KKTC’yi by-pass eden bir doğalgaz hattı projesi bulunuyor. Suudi Arabistan, dünyanın en büyük silah ithalatçısı ülke olarak ABD’ye bağımlı siyasetiyle İslâm ülkeleri arasında “birlik” düşüncesini kıran siyasetler geliştiriyor.