15 Temmuz, Arap Baharı ve Doğu Akdeniz

Türkiye’de pek çok aydın 2010’un son ayında başlayan Arap Baharı hakkında “İslam ülkelerinin yaklaşık yüz yıllık diktatörler tarihine son veren devrim niteliğinde toplumsal eylem” yorumunu yapmıştı. Arap Baharı’nı destekleyen aydınlar, bu toplumsal değişimlerin kadrosuz, öndersiz, teorisiz bir isyan olarak ortaya çıkmasından şüphe etmediler. O dönemde “Obama stratejisi” olarak anılan ABD politikasının “otoriter rejimleri devirip demokrasiyi getireceği” söylemiyle Arap Baharı’nı desteklemesi de İslâm dünyasındaki aydınların kuşkulanmasına yol açmadı.

 

Türkiye’de pek çok aydın 2010’un son ayında başlayan Arap Baharı hakkında “İslam ülkelerinin yaklaşık yüz yıllık diktatörler tarihine son veren devrim niteliğinde toplumsal eylem” yorumunu yapmıştı.

Arap Baharı’nı destekleyen aydınlar, bu toplumsal değişimlerin kadrosuz, öndersiz, teorisiz bir isyan olarak ortaya çıkmasından şüphe etmediler. O dönemde “Obama stratejisi” olarak anılan ABD politikasının “otoriter rejimleri devirip demokrasiyi getireceği” söylemiyle Arap Baharı’nı desteklemesi de İslâm dünyasındaki aydınların kuşkulanmasına yol açmadı.

Nitekim Gannuşi, Arap Baharı’nı desteklemiş ve “Bin Ali hükümetinin polis devleti yönetimi ile bütün bir halkı baskı altına aldığını” ifade etmişti. Gannuşi’ye göre “Özgürlük hangi boyuta ulaşırsa ulaşsın İslam’a zarar verebilecek bir şey değildir. İslam, demokrasinin ikizidir.”

Ancak geriye bakıldığında Gannuşi’nin temellendirmeye çalıştığının aksine, Arap Baharı’nın Doğu Akdeniz’de kıyısı olan Tunus, Libya, Mısır, Suriye gibi ülkelerde etkili olduğu ve hiç de İslâm âleminin hayrına neticeler doğurmadığı görülecektir.

Mesela Türkiye’yi Kıbrıs Barış Harekâtı konusunda destekleyen tek lider olan Muammer Kaddafi, Arap Baharı sürecinde NATO’nun öncülüğündeki uluslararası operasyonla devrilmiş, halk tarafından korkunç bir şekilde linç edilmiştir.

Kaddafi’den sonra Libya’nın yeraltı zenginlikleri uluslararası paylaşımın konusu hâline gelmiştir. Yunanistan kendi ana karasını değil haksız şekilde Girit adasını baz alarak Libya’nın yaklaşık 40.000 km2lik deniz alanını işgal etmiştir.

Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de Libya ile deniz üzerinden “komşu” olması, söz konusu deniz alanının Türkiye-Libya tarafından kullanılmasını gerektirmektedir. Ancak Kaddafi sonrası istikrarsızlaştırılmış Libya nedeniyle bu ekonomik alan NATO üyesi olan Yunanistan tarafından uluslararası hukuka aykırı şekilde işgal edilmiştir.

Türkiye’nin Libya iç savaşında taraf olması Doğu Akdeniz’in Batı destekli Yunanistan tarafından işgali nedeniyle haklıdır. Libya’nın denizdeki vatan sınırlarına ulaşması, Türkiye’nin de “mavi vatan”ını işgalden kurtarmasına yönelik bir İstiklâl Savaşı olarak görülmelidir.

Arap Baharı, hidrokarbon meselesinden doğmuştur. İsrail, ‘Tamar Sahası’ denilen bölgede 2009’da büyük bir doğalgaz rezervi bulmuş, 2010 yılında Leviathan Sahası’nda da gaz bulduğunu açıklamıştır. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (GKRY) 2011 yılında Afrodit Sahası’nda gaz bulması, Doğu Akdeniz’de uluslararası ittifak yapılarını etkilemiştir.

GKRY, bu keşiften sonra Münhasır Ekonomik Bölge ilan ederek Türkiye’nin aleyhine olarak parselleme yapmış ve Batılı petrol şirketlerine arama lisansı vererek Doğu Akdeniz’de Batı’dan destek sağlama siyasetiyle hareket etmiştir.

Akdeniz’de kıyısı olan Libya, Mısır, Suriye, Türkiye, Filistin’de istikrarsızlaştırma sağlandığı takdirde, bölgeden uzak olan NATO ülkeleri ile Çin ve Rusya’nın Doğu Akdeniz hidrokarbon yataklarında hak sahibi olabileceği düşüncesi emperyalist devletleri harekete geçirmiştir. Mursi iktidara geçince Akdeniz’de Mısır-İsrail arasındaki enerji kaynaklarına dair anlaşmayı tanımadığını ifade etmiş ve bunun üzerine Batı destekli bir darbeyle devrilmiştir.

“Doğu Akdeniz” kavramını bir izah anahtarı olarak kullandığımız takdirde, Arap Baharı’nı da Türkiye’deki 15 Temmuz darbe girişimini de yerel bir “iktidar arayışı” olarak değil, Osmanlı deniz ülkesinin küresel paylaşımı kapsamında yorumlamak mümkün görünmektedir. ABD’nin Irak’tan çekilmesinin ardından 2012’de Irak’ta ve 2013’te Suriye’de giderek güçlenen IŞİD terörü, görünüşte çatıştığı PYD’nin 2014-2016 arasında “Kuzey Suriye koridoru”nu kurması için kullanılmıştır. Bu koridor, Türk Akımı projesini akim kılarak Türkiye’nin enerji üssü olma politikasını baltalamayı amaçlamaktaydı.

Türkiye, 15 Temmuz darbe girişimini engelleyerek Fırat Kalkanı/Zeytin Dalı harekâtlarını gerçekleştirmiş, Batılı programları etkisiz kılmıştır. Türkiye, S-400 ile de Batı’dan gelebilecek hava istilasını bertaraf etmek noktasında hamle yapmaktadır. 15 Temmuz’un asıl anlamı, Türkiye’nin küresel kapitalist güçleri püskürtmesi, vatan sahasının Doğu Akdeniz’in büyük kısmını kapsayacak şekilde genişletilmesini sağlamasıdır. 