Hepimiz elbette farkındayız, Suriyeliler olarak Türkiye’deki vaziyetimiz gayet iyi sayılır. Bu ülkenin bize sunduklarını inkar edemeyiz. Bilhassa Avrupa’nın ve Arap ülkelerinin suratımıza kapıları birer birer çarptığını düşünürsek… Bu bağlamda İstanbul Valiliği tarafından beyan edilen hususların mülteci karşıtı olmadığını, meseleye bir düzen getirme amacı güttüğünü görmek durumundayız. Kabul edelim, Suriyeli mültecileri zor durumda bırakan tatsız görüntüler mevcut. Birtakım çevrelerin bu görüntüleri yine Suriyeliler aleyhine kullandığı da bir hakikat. Buradan hareketle iktidarı hedef aldıklarını da görmekteyiz.
Bu noktada Türkiye hükümetinden talebimiz şu olabilir: Yapılan uygulamalar hukukî boyutları kadar insanî boyutları açısından da önemlidir. Her ne yapılacaksa, her ne tedbire başvurulacaksa Suriyelilerin şerefini ve izzetini zedelemeden yapılmalı. Suriyelilerin kalplerindeki Türkiye ve Türk insanına karşı duyulan sevgiyi berhava etmeden icra edilmeli. Bir de şu kayıt olunan illere iade meselesinde zaman boyutu yeniden ele alınmalı. İnsanlar bir yerlere gelip kök salmış, orada bir düzen kurmuşlar. Bu düzeni bozup zaten göçmen durumdaki insanları yeni göçlere mecbur ederken iki ayaklarını bir pabuca sokmanın kimseye faydası yok. Yeniden kök salmak, yeni bir hayat kurmak için bir ay hakikaten çok kısa bir süre.
NEDEN İSTANBUL’DALAR?
Peki, Suriyeliler niçin İstanbul’a toplanıyor meselesine gelelim. Ne yazık ki, Suriyelilerin ailelerini geçindirebilecekleri işlerin birçoğu sadece İstanbul’da para ediyor. Suriyeli bir kardeşiniz olarak size bir itirafta bulunayım. Maalesef İstanbul’da yaşayan Suriyeli toplumun neredeyse tamamı senelerdir yaşadıkları şehir hakkında doğru düzgün bir malumata sahip değil. Ev ile işyeri arasına sıkışmış hayatlardan bahsediyoruz. Çünkü kazançları ancak maişetlerini temin etmeye yetiyor. Ötesine müsaade etmiyor. Tamamıyla bir hayat kavgası veriyorlar.
Muhaceret sonrası normal, alelade bir ev düzenine geçmeleri yıllar aldı. Eşyalarını peyderpey satın alarak yarım hayatlarını, yarım hayallerini düze çıkarma uğraşı verdiler. Ve de çok az bir kazançla başarmaya çalıştılar bunu. Yine de Türkiye’ye ve Türk halkına minnettarlıklarını her zaman ifade etmekten geri durmadılar. Tek hassasiyetleri izzet ve şereflerine halel gelmemesi oldu.
Türk kardeşlerimiz yeni bir eve taşınmanın ne demek olduğunu elbette bilir. Yeni bir ev aramanın ne kadar zaman aldığını, hadi buldun diyelim, ne kadar maliyete yol açtığını… Aynı şekilde yeni bir şehirde, yeni bir iş bulmanın güçlüğünü de hesaba katın. Kaldı ki, Suriyeli mültecilerin büyük çoğunluğu gündelik ekmeğinin peşinde olan basit imkanlara sahip insanlardan oluşur.
YETİŞMİŞ İNSANA İHTİYACIMIZ VAR
Bu insanlar günlük hayatlarında gerçekten tek başınadırlar. Etraflarındaki Suriyeli hayır kurumlarının da onlar için yapacak fazla şeyi yoktur. Çünkü bu hayır kurumları da basit, gündelik yardımlar haricindeki işlere güç yetirecek durumda değildir. Siyasi karakterlerin çoğu benzer şekilde, kendi toplumlarının yaşadığı gerçekten kopuk insanlardır.
Bütün bunların elbette sosyolojik bir izahı var. Uzun müddet Esed rejiminin korku dolu ikliminde yaşamak durumunda kalan bir toplumun organize olmaktan uzak oluşunda aramak lazım olan biteni. Siyasetçilerimiz kifayetsiz çünkü uzun bir siyasi geçmişe, tecrübeye sahip değiller. STK’larımız kifayetsiz çünkü onların da derin bir geçmişi, insani yardım ve hizmet alanında tecrübeleri neredeyse yok. Esed rejimi bütün bunları kendi uhdesine aldığı, kimseye bu alanlarda imkan tanımadığı için şu perişan vaziyetteyiz. İşte bu yüzden ey Türk kardeşim! Senin bu alanlardaki yardımına muhtacız. Bize bu konuda öncülük edeceksin. Sivil kurumlarımızın işlemesi konusunda yanımızda olacaksın. Bizim yetişmiş insanlara ihtiyacımız var, tabelaya veya kuru duvarlara değil.
TEPKİLERİ ZAMANINDA VERELİM
İlan edilen güvenlik önlemlerinin uygulanması konusunda en tehlikeli durum nedir, biliyor musunuz? Rejimin ve Rusya’nın halen bombalamaya devam ettiği İdlib gibi bölgelere göç ettirme durumunun ortaya çıkaracağı sakıncalar. Suriyeli mültecilerin buralara zorla göç ettirilmesi söz konusu olursa, çıkabilecek olayların iki toplum arasındaki sevgi ve saygıya zarar verebileceğini düşünüyorum. Hele de kanları kaynayan gençlerin her türlü kışkırtmaya açık bünyeleri durumu daha da nazikleştiriyor. Esed rejimi ve Türkiye’nin aleyhine çalışan çevreler bu durumdan elbette nemalanmak isteyecektir. Düşman mihrakların işine yarayacak görüntüler vermekten kaçınmak gerekiyor.
Yine Suriyeli ve Türkiyeli kardeşler olarak özellikle Türk medyasında düşman çevrelerin eline malzeme verecek, iki toplum arasındaki kardeşliği zedeleyecek yayınları dikkatle izleyip gerekli tepkileri zamanında vermek gerekiyor. Zaten bu yayınların birçoğu gerçeklerden değil dedikodulardan besleniyor. Zamanında doğru bir tepki verilirse bu gibi yayınlara geri adım attırılabilir.
BUGÜN SİZDEN TEK DİLEĞİMİZ
Bir de Türkiye’ye çoluk çocuğunun hayatını kurtarmak için gelen Suriyeli mülteciler ile Esed rejiminin propagandasını yapmak için gelenleri ayırt etmek lazım. Evet, maalesef bu gibilerin sayısı hiç de az değil. İşleri güçleri Suriyelilerle Türklerin arasını açmak olan bu kişilerin tespit edilerek gereğinin yapılması gerekiyor.
Türk STK’lar tecrübelerini Suriyeli STK’lara aktarmalı, onlara bu konuda öncülük etmeli. Türk hükümeti Suriyeli kardeşlerine işlerini düzene koyması için biraz daha zaman tanımalı. Bir yerden başka bir yere taşınmanın kolay bir şey olmadığı; yeni bir ev ve yeni bir iş bulmayı gerektirdiği unutulmamalı. Suriyeli mültecilerin çoğunun bu taşınma için gerekli para ve imkandan mahrum olduğu hesaba katılmalı.
Son olarak: Şunu iyi biliniz ki, Esed rejimi kurşun yağdırmadan önce hiçbir Suriyeli evini barkını terk etmeyi düşünmedi. Size yapılan zulümlerden hangi birini anlatayım. Kadınlara yapılanları mı? Tutuklulara reva görülenleri mi? İnsanın aklına hayaline gelmeyecek bin türlü işkenceyi mi? Televizyon ekranlarında tepelerine varil bombaları atılan bir halkı, kimyasal silahlarla katledilen çocukları görmediniz mi? Biz buraya hayatlarımızı, evlatlarımızı, şeref ve namusumuzu korumak için geldik. Sizler de bize kapı açarak insanlığınızı göstermiş oldunuz.
Bugün sizden tek dileğimiz: Lütfen içimizdeki tek umudu söndürmeyin. Türkiye bizim tek umudumuz.
Ve lütfen…
Kalplerimizdeki ‘Güzel Türkiye’ imajını zedelemeyin.