Suriye toplumu için bir devrim gerçekten gerekli mi?

Ülkemdeki savaş, hayatımdaki en önemli üç erkeği bir yıl içerisinde benden çekip aldığında yaşadıklarım tam bir yıkımdı benim için. İlk darbe, Esed rejiminin tutuklamaları esnasında bir daha haber alamadığım babam oldu. İkinci darbe, aynı şekilde tutuklanan eşimdi. Son darbe ise okuduğu üniversiteyi bırakıp ülkesinin geleceği için tereddütsüz cepheye koşan büyük oğlum.

Aynı yıl geride kalan evlatlarımı kurtarmak için evimi barkımı, sevdiklerimi ve hatıralarımı geride bırakıp yollara düştüm. Gurbete çıktığımda önce cephedeki büyük oğlumun şehadet haberi geldi. Sonra Esed’in zindanlarındaki eşimin. Babamdan ise hâlâ bir ses seda yok.

Artık tek başımaydım. Evlatlarım için dik durmalı, kimseye muhtaç olmadan ayakta kalmalıydım. Elbette kolay olmadı. Bir aileyi ayakta tutmak, kendimden çok ailemin geleceğini düşünmek zorundaydım. Doğrusu hiç kolay değildi. Çocuklarım henüz küçüktü ve her şeyleriyle tamamen bana bağımlı durumdaydılar.

Bu öylesine ağır ve farklı bir sorumluluktu ki, doğrusunu söylemek gerekirse, ne daha önce sahip olduğum meziyetlerin, ne de bir anne, bir eş ve de bir çalışan kadın olarak edindiğim tecrübelerin bir faydası dokundu.

Basın ve edebiyat mecralarında kalem oynatan, resim konusunda yetenekli olan bir kişinin gurbetteki tek sermayesi de bunlar olmuştu. Artık ne ev kalmıştı, ne bark. Ne de elde avuçta doğru düzgün bir birikim. Becerilerim sayesinde Türkiye’de iş bulmak pek de zor olmadı. Kısa süre içerisinde Arapça yayın yapan gazeteler ve internet sitelerinde yazmaya başladım.

Benim durumum elbette bir istisna idi. Eşlerini, evlatlarını ve babalarını yitirip geride kalan yetimleriyle gurbete çıkan Suriyeli kadınların çoğu böyle bir şanstan mahrumdu. Onlar için hayat tam anlamıyla bir trajediye dönüşmüştü.

Uzunca bir süredir Suriye toplumunda kızların küçük yaşlarda yaptıkları evlilik oranının oldukça azaldığı kanaatindeydim. Artık eğitim ve çalışma hayatının önemi genç kızlarımız tarafından keşfedilmişti sanıyordum. Bir süre sonra bazı toplumsal katmanlarda hâlâ yaygın olduğuna tanık oldum. Maalesef bunun kaynağı daha ziyade küçük kızların peşinde koşturan erkeklerdi. Küçük kızları “daha yönetilebilir” buluyorlardı. Daha evliliği idrak etmekten oldukça uzak bu kızların hayata dair bir karar mekanizması oluşmadığı için erkeklere cazip geliyorlardı. Hayatı tanımayan küçük eşlerin gözünde bir lider, bir kahraman olarak algılanmaktı asıl mesele.

Oysa eğitim almış, çalışma hayatı içerisindeki bir kadınla evlilik onlara zor geliyordu. Çünkü kadının kendine ait bir görüşü olacak, herhangi bir meselede kendi fikrini söyleyecekti. Kendi işi ve kazancı olacak, çaresizlik yüzünden çekeceği zulme katlanmak zorunda kalmayacaktı.

Zulüm mü dedik? Evet, Suriye gibi ülkelerde kol kırıldı mı hep yen içinde kalır, kimsecikler durumu anlamazdı. Pek çok zulüm evin dört duvarını bir türlü aşamazdı. Şikayetler ancak duaya ve sabra sığınabilirdi. Çünkü kadınlar hayat karşısında çaresiz, yorgun ve bitik durumdaydılar. Hem sonra kime gidebilirlerdi? Bütün toplum bu haldeydi. Kendine yetememek, “kocanın eline bakmak” zorunluluğu neredeyse alınyazısı olmuştu.

Suriye devrimi başladığında savaş erkek nüfusu bir değirmen taşı gibi öğütmeye başladı. Devrimlerin karakteridir bu. Karşılığı her zaman zulüm ve daha koyu bir istibdat olagelmiştir. Kadınların çilesi de böylece başlamış olur. Erkeklerin yokluğunda bütün bir ailenin yükü kadınların omuzlarına yıkılır. Bir başlarına daha önce alışık olmadıkları ağır bir sorumluluğun altında bulurlar kendilerini.

Özellikle de çok küçük yaşlarda evlenmiş olanlar sadece günlük ev işleriyle meşgulken bir anda ezici bir yaşam savaşının ortasında öylece kalakalırlar. Suriye’nin dulları gibi. Ve taşımaya alışkın olmadıkları bu yükü eskiden olduğu gibi kendi üzerlerinden alıp üstlenecek birilerini aramaya başlarlar. Bu arayışın sonucunda:

Ya çalışmaya uygun olmayan küçücük çocuklarını uygunsuz koşullarda çalışmaya yönlendirirler. Sonuç elbette iç açıcı olmaz. Çocuk her türlü istismar ve tacize açıktır. Herhangi illegal bir yapılanmanın mensubu olmaya açıktır. Okul çağındaki bir çocuğun talim ve terbiyeden uzak kalışı hakeza.

Ya da kapısına dayanan herhangi bir erkeğin ikinci karısı olmaya razı gelirler. Adam kimdir, necidir, iki aileyi maddi manevi her açıdan mutlu edebilir mi? Hadi adam gerçekten iyi birisi olsun. Bu yeterli mi? Ailenin fertleri bu durumu nasıl karşılar? İlgi odağının değişmesiyle sevgi-saygı ekseni ister istemez etkilenmez mi? Çıkacak huzursuzluk adamı, eşleri ve çocukları bir girdaba sürüklenmez mi? Çoğunlukla üzerinde neredeyse hiç düşünmeden, sadece “hayatına yeni bir renk” katmak isteyen erkeklerin teklifiyle böyle bir girdaba bile bile düşmek bir kadın için akıl kârı mı?

Gençlerimizi yetiştirme tarzımız da pek tekin değil. Hicret ettiğimiz şu vatanda biz Suriyelilere âdeta yapışan bazı olumsuz sıfatlar varsa oturup yeniden bir düşünmeliyiz. Dışarıya aksetmeyen, dört duvar arasında kalanları da…

Dört duvar arasındaki hataların en büyüklerinden birisi, gençlerimizi yetiştirirken öğretegeldiğimiz şu ev işlerinin sadece kadınlara mahsus olduğu, “erkekliğin şanına yakışmadığı” düşüncesi. Gerek Türkiye’de, gerekse gittikleri Avrupa ülkelerinde bu düşüncenin gençlerimiz üzerindeki olumsuz izleri görülebiliyor. Kendi hayatlarını kurmaya başladıklarında bocalıyorlar, bununla yüzleşmek zorunda kalıyorlar.

İşte bunlar, savaşın günyüzüne çıkardığı sorunlar. Suriye toplumunu bu nedenle eleştiriyorum, yüzleşmek için. Pek çok aile bu sorunlar yüzünden dağıldı gitti. Artık çözüm için uğraş verilmeli.

Çözüme giden ilk yol, şüphesiz ailesine bakmak zorunda kalan Suriyeli kadınlara el uzatmak, onlar için bir fırsat yaratmak. Eğitim ve iş imkanları sağlayarak kendilerine güven duymalarını sağlamak. Başkalarından beklemek yerine el emeği ve alınteriyle üretip tek başlarına çocuklarına bakabileceklerini onlara göstermek. Böylece okul çağındaki küçük çocukların ucuz emek olarak sömürülmesi ve karanlık ortamlar tarafından istismarı da son bulmuş olacaktır.

STK’lar ve konuyla ilgili kurumların bu konuya dikkat kesilmeleri gerekiyor. Kadınların meslek edinebilmeleri için yardımcı olmaları, imkân oluşturmaları lazım. Suriyeli kadınlara erzak vs. yardımı yapıp karşılıksız almaya alıştırmak yerine onlara küçük de olsa iş fırsatları yaratılmalı. Unutmayalım, yardım imkânları bir gün kesilebilir ya da veren el, gün gelir vermekten bıkabilir.
Gençlere gelince, bilmiyorum, ev işleri konusunda kurslar açmak onlar için yardımcı olabilir mi? Ev idaresi, yemek pişirmek, ortalığı derleyip toparlamak vs. Zira gurbet ellerde kaldıkları evlerin hali hiç de iç açıcı değil. Yoksa bütün bunları bir kenara koyup çözüm olarak yine güzel, becerikli ve yaşı küçük bir eş mi düşleyecekler? Ortalığı silip süpürsün, yemeği pişirsin, yaşça kendilerinden çok daha büyük eşlerini daha güçlü, daha zeki olarak kabullenip onore etsin. Zinhar çıtı çıkmasın. Hatta kocasından eziyet gördüğünde bile öylece susup sineye çeksin.