Süreli yayıncılık serüvenimizden

Türkiye coğrafyasında ideolojik yayıncılık yapmak önceki dönemlerde çok zordu. TCK’nın 163 ve 146. maddelerin altında yayıncılık, hele hele gazete ve dergicilik yapmak yürek isteyen, hem de mangal gibi bir yürek isteyen işti.
O günlerde İslam’dan, Şeriat’tan bahsetmek; darağacını ve zindanları göze almadan mümkün değildi. İslam’ın yüce değerlerinden, Şeriat’ın maddelerinden bahsettiğinizde soluğu önce Savcıda sonra da ya Bayrampaşa veya Ulucanlar’da alırdınız. O dönemde, o zorluk ve sıkıntılar içerisinde kim, neler yazmış; her şeye rağmen yazmayı göze alabilmiş, sizlere aktarmaya çalışacağım.

“ŞURÂ, haftalık bir gazete. Fakat hem gazete hem silâh!’

Bu silâh, evvelâ Hakk’ın, müteakiben cemaatimizin rızasını kazanmak için kullanılacaktır.
Bu silâh, Allah ve Resulü’nün yolunda, tek ve yegâne saadet nizamına kavuşabilmek için kullanılacaktır. Bu cümlelerle birlikte ilk sahifelerimizden itibaren ilân ettiğimiz ve apaçık yazmak gayretini gösterdiğimiz maksadımızın dışında, hiçbir hesabımız yoktur.” Evet bu ilkelerle Ankara’da yayına başladıklarını ilan ediyordu Yılmaz Yalçıner ağabeyimiz… Başka kimler vardı… İhsan Aslan, Ahmed Selami, karikatürleriyle rahmetli ağabeyimiz Necdet Konak, Hüseyin Akgün… Daha sonraları ise Ömer Yorulmaz, Selahaddin Eş, Hüsnü Aktaş, M. Beşir Eryarsoy, İbrahim Taha Emre, Melahat Aktaş, Mehmet Kerim, Mehmet Saffet vb. Türkiye’nin yetiştirdiği en büyük âlimlerden birisi olan Rahmetli Sadreddin Yüksel Hocamız da zaman zaman bu gazetede yazıyordu.

Şeriatçı Gazete Olabilir mi?

Gazete ilk sayısında böyle bir soru ile çıkıyordu okuyucuların karşısına. Gazetenin bayilere ulaşmasından önce, rejimin bekçileri Yılmaz Yalçıner ağabeyi yaka paça zindana tıkıyorlardı alel acele. Ardından nöbeti Hüseyin Akgün devralıyor ve o da aynı akibete uğrayarak soluğu Ulucanlar’da alıyordu. Sorumlu Yazı İşleri Müdürü yetişmiyordu gazeteye. Nöbeti devralan zindanı boyluyordu.

Fatih Akıncıları Devreye Giriyor

Yılmaz ağabeyle Metin Yüksel’in istişaresi sonucu Şura’nın yönetim merkezi İstanbul’a taşındı ve ilk yazı işleri Müdürü Ömer Yorulmaz oldu. Recep Özkan, Mehmet Ali Tekin ve daha niceleri sıraya girdi.Artık İslamcıların da meydanlarda bağıra çağıra, iftiharla satabilecekleri bir gazeteleri vardı.Eminönü, Karaköy, Taksim, Beyazıt, Aksaray meydanlarında, Akıncılar ellerindeki Şura vasıtasıyla hakikati haykırıyorlardı. ‘Biz gazetemizde hem yazarız, hem de meydanlarda satarız..’ diye haykıran Ömer Yorulmaz, İdam talebiyle tutuklanıp Bayrampaşa Cezaevi’ne gönderildi… Şura Gazetesi, 10.000 satmakla başladı yayın hayatına.Türkiye Cumhuriyeti’nin o zamanki nüfusu 42 milyon civarında idi. Daha sonra tirajı 44 bine kadar çıkan Şurâ’nın kapandığında 34 bin satışı vardı… Düşe kalka ama dosdoğru bir yayın ilkesiyle 41 sayı yayınlandı Şurâ… Kırkbir kere Maşallah dercesine… Rejim susturamadı ama basiretsiz ve son derece hasûd kimseler susturdu Şurâ’yı… 5 Ocak 1978 tarihinde yayına başladı Şurâ… Ve 30 Ekim 1978 tarihinde veda etti…
Elhamdülillah, Gerçek Hayat dergisi de 1.000 sayıya erişti. Büyük Doğu’nun, Serdengeçti’nin, Şurâ’nın, Tevhid’in, Sebil’in çıktığı günlerde bininci sayıya erişmek şöyle dursun, bir sonraki sayının bile garantisi yoktu. Bu yüzden yeni neslin zamanın ve yayınlarımızın kıymetini bilmesinde fayda var.