Şubat neden şehidler ayı?

Şubat ayının “şehidler ayı” olarak adlandırılmasının bir hikâyesi var.

Metin Yüksel, Türkiye Müslümanlarının yiğit evladı… Laik Kemalist Cumhuriyetin işkence ve idamlarla ezip sindirdiği Müslümanlara direniş ruhunu kazandıran, ümmet kavramını yeniden öğreten, dünya Müslümanlarının Türkiye’de sesi olan Metin Yüksel…

Bitlis’in Tatvan İlçesi Norşin Köyü’nün Kolongo yaylasında 1958 yılında dünyaya geldi. 1966 yılında ailesiyle birlikte İstanbul Fatih’e göç etti. Fatih Akşemseddin İlkokulu’nda okudu. İlkokul yıllarında, mahalle arkadaşlarına öncülük ederek, “İslam Cemiyeti” isimli bir tebliğ grubu kurdu.

Tebliğ ve cihad ruhunu dizginleyemeyen Metin, Gelenbevi ortaokulu 2. sınıftan terk eder. Dönemin İslamcı kuruluşu MTTB’de, ağabeylerinin arasına katılır. Kısa zamanda, ağabeylerine önder olacak seviyeye gelir. MTTB’de İslami hareketin önderliğini tahsil eder ve 1976 yılında, bir avuç arkadaşıyla birlikte Fatih Akıncılar derneğini kurar. Yaptığı çalışmalarla kısa zamanda Müslüman gençliğin sevgilisi olur.

Çocuklarla çocuk, gençlerle genç, ağabeyi yaşındakilerle arkadaş gibi, babası yaşındakilerle olgun bir delikanlı olabilendir Metin Yüksel…

Fatih Akıncıları, Türkiye İslami hareketinin gözbebeğidir artık. Tüm Türkiye’den kanı kaynayan, İslam için canını feda etmek isteyen soluğu Fatih Akıncılarında almaktadır. Metin Yüksel’le bir arada olabilmek bir ayrıcalıktır artık Türkiye Müslüman gençliği için.

Fatih Akıncıları mitinglerde, meydanlarda, salonlarda, sergilediği mücadele metotlarıyla Türkiye Müslümanlarının gönlünde taht kurmuştur.

Filistin… Filipin… Moro… Eritre… Doğu Türkistan… Azerbaycan… Afganistan… İran… Tüm İslam dünyasının sesidir Fatih Akıncıları, ümmetin sesidir Metin Yüksel…

Ümmetin sesini susturmak isteyen hainlerin kurduğu tuzakla, Cuma namazı sonrası Fatih Camii avlusunda 23 Şubat 1979 Cuma günü şehid ettiler Metin Yüksel’i.

1980 yılında, İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı izin vermediği için Sakarya’da düzenlenen ilk “Şehidleri Anma Gecesi” ve ardından gelen 12 Eylül Darbesi… İnsan hak ve hürriyetlerinin askıya alındığı, Kemalist laik zorbaların, laikliği dinsizlik olarak uygulayanların darbesi…

Metin Yüksel ve şehidlerimizi anmaya izin verilmeyen yıllar… İstanbul’da, Ankara’da, Konya’da, Kayseri’de, Malatya’da, Erzurum’da, Elazığ’da 15-20 kişilik gruplarla icra edilen “Şehidler ve Metin Yüksel’i anma” sohbetleri…

Yıllarca böyle evlerde anmaya gayret ettik Metin Yüksel’imizi. Nihayet 1988 yılında, ilk kez halka açık bir salonda Şehidler Gecesi’ni düzenliyoruz. İstanbul Şehzadebaşı’ndaki Kulüp Sineması salonunda düzenlenen ilk Şehidler Gecesi. Konuşmacı arıyoruz, kimse cesaret edemiyor. Yine fedakâr İmdat Kaya Hocamız atılıyor. Şehidler Gecesi’nde Metin Yüksel’i anma programında konuşma teklifimize “Evet” diyor.

Ve programda gösterilen şehidler ve Metin Yüksel ile ilgili slayt malzemelerini polisten kaçırmak için verilen mücadele… Tutuklanıp hapse girme korkusu değil, hazırlanan slayt görüntülerine verilen emeklerin zayi olmaması için.

Evet, şeytanın bacağını kırdığımız 1988 yılı… Daha doğrusu, 12 Eylül darbesinden sonra laik Kemalist zorbalara kafa tuttuğumuzun ilk yılı… Daha sonra 1989, 1990 yıllarında İstanbul, Ankara ve Konya’da zahmet ve zorluklar içerisinde gerçekleştirilen Şehidler Geceleri…

1991 yılından itibaren yaygınlaşan ve İslami çevrelerin büyük bölümü tarafından düzenlenen İstanbul, Ankara, Kayseri, Konya şehirlerinde düzenlenen ikişer üçer şehidler gecesi…

1990 yılından itibaren Şubat ayı, “Şehidler Ayı” olarak, Şubatın son haftası “Şehidler Haftası” olarak, 23 Şubat’ın “Şehidler Günü” olarak kutlanmaya başlayan yıllar… Çeçen-Rus savaşını Türkiye Müslümanlarına ilk elden duyurmak için ikinci kez Çeçenistan’a giderken, Ruslar tarafından esir alınıp, Mohaçkale’de konulduğum cezaevinde, tutuğum günlükten:

23 Şubat 1996 (Cuma, 4 Şevval)

Bugün sabah namazından biraz önce, rüya görürken uyandım. Uyandığımda sahur vaktiydi. Muhammed, Canbulat, Ali, Raşit ve Kamil Amca, Şevval’in 6 gün orucunu tuttuklarından sahur yiyorlardı. Abdürrezzak ise sahur yapmadan tutuyordu. Sabah ezanına yarım saat kaldığından yeniden uyumayıp, kalktım bir çay içip Kur’an okudum.

Bugün Metin Yüksel’in şehadet yıldönümüydü, 23 Şubat 1979 Cuma günü Fatih Camii’nde Cuma namazı çıkışı kahpece kurşunlanarak şehid edilmişti. Şehidler Günü’nü, havalandırmada tekbirlerden sonra ‘Şehidler Ölmez!’ sloganını sık sık atarak ve marşlar söyleyerek kutlamaya başladık. Ali ve Muhammed’in, Filistin Marşı’nı sevdiklerini bildiğim için, önce bu marşı daha sonra da Metin Yükselle ilgili marşları yüksek sesle söyledim.”

Filistin Marşı

Vardım Filistin ‘e selam götürdüm
Aldım selamım geri getirdim
Nasıl getirmeyim söylen gardaşlar
Kefensiz gömülmüş Şehid gardaşlar

İslam Yurdu için dökülen kanlar
Kanın her damlası yüreğim dağlar
Nasıl getirmeyim söylen gardaşlar
Kefensiz gömülmüş şehid gardaşlar.

Şehid Metin Yüksel Marşı

Yiğit Metin, yiğit Metin, sen şebid düştün
İslam davasında Metin hep öne geçtin
Allah diyor şehid ölmez böyle biline
Irkçı, lâik, dinsiz düşman yerde sürüne

Irkçı kahpe vurdu seni, Cum’a gününde
Allah için rahat uyu miras devrinde
Metin Yüksel şiar oldu dava dostuna
Şehid olun, şehid olun, Allah yoluna

Metin Yüksel’le ilgili bu marşı, Metin’in şehadetinden sonra kadim dostumuz Ömer Yorulmaz yazmıştı. Metin’in şehadetinden çok kısa bir süre sonra, Ömer Yorulmaz’Ia birlikte Adapazarı’na Hüsnü Aktaş’ı ziyarete gidiyorduk. Hüsnü Aktaş’ı ziyaret ettikten sonra da Ankara’ya Akıncılar Derneği Genel Merkezi’nin olağan kongresine gidecektik. İstanbul’dan Adapazarı’na trenle giderken yazdığı bu marş, yıllarca Akıncılar tarafından söylendi. Şimdiki İslamcı gençlik bu marşı pek bilmiyor.

Akşam saat 22.30’dan sonra Şehidler Gecesi’ni eda maksadıyla, önce ben Kur’an-ı Kerim’den Yasin Suresi’ni ve şehadetle ilgili ayetleri okudum. Benden sonra da Muhammed, şehadetle ilgili bir saat kadar konuşma yaptı ve Enver de tercüme etti. Bu sohbetinde, şehid sahabelerden bahsetti ve Abbasiler döneminde, Ebu Kudame Essami isimli bir kumandanın kıssasını anlattı. Muhammed’in sohbetinde dikkat çektiği husus şuydu: “Kişiye isabet eden belâ ve musibetlere sabrının arttığı oranda, İslam’dan aldığı zevk de artar.”